Ebru Pektaş
İkinci Cinsiyet: Huzursuz, inatçı, oyunbozan okumalar-2
İkinci Cinsiyet, bedenle kültür, bedenle emek ve tarih arasında sürekli etkileşim kurar. Zaten Beauvoir, “özne, beden olarak değil, tabulara, yasalara tabi olan beden olarak kendi bilincine varır ve kendini gerçekleştirir.” diyerek kendisinden çok sonra kullanılacak toplumsal cinsiyet kavramına bereketli bir hat bırakmış olur.
Kadının Adı Yok: Huzursuz, inatçı, oyunbozan okumalar-1
Güncelliği neredeyse hiç eskimemiştir diyebiliriz Kadının Adı Yok’un. Nitekim bugün çocuğunu okula “erkeklerle karşılaşmasın” diye göndermek istemeyen babaların iktidarı ile karşı karşıyayız. Çocukların “cinsel nesneleştirilmesini” doğal bulan, bu yüzden yalıtılması gerektiğine inanan yobazların iktidarı.
“Duygusal durum değerlendirmesi”
Bugünkü yenilgimizin iyimserliğe değil ama tam da o olamadığı için yeni bir umut stratejisine bağlanması kaçınılmazdır. Bu stratejinin tıpkı “bizim duygu evrenimizdeki” dolambaçlı yollar gibi tüm bir yaşamı kuşatması; sandıkla barikat, mahalle ile işyeri, kent ile taşra, kalabalıklar ile yalnızlar arasında yollar bulması gerekir.
AKP sonrası: Ne aklın kötümserliği ne iradenin iyimserliği
Evet bu seçim o seçimdir. Yıllar yılı neoliberal düstur uyarınca siyasal temsil haklarından mahrum edilmişleri, siyasetten men edilmişleri tam da kovuldukları yerde epik bir kahraman gibi ayağa kaldırmak mümkündür.
Bir iktidar perspektifi
AKP’yi devireceğiz ama AKP sonrası için de kırmızı çizgileri çekebilme iddiamızı güçlü tutacağız. Bir iktidar perspektifini buradan yaratacağız!
Tarihi bir dönemeç: Ya diz çökeceğiz ya da dünyayı başlarına yıkacağız!
Ya şeriat gibi erkek egemenliğinin en barbar formlarına teslim olacağız ya da eşit yurttaşlığı ve laikliği ikinci yüzyılımızın temeli haline getireceğiz!
Müşterekliğin kurucu misyonu ve dayanışma
“Dayanışma” kavramının aynı zamanda gerçek bir siyasi strateji içine yerleşme imkanı bulduğu oldukça özel bir dönemden geçiyoruz. Zira bu “dayanışma” insani bir refleksin çok ötesinde, “yıkım içinde yıkımdan” başka seçenek sunmayan AKP rejimine karşı “başka bir yaşamın” mümkün olduğunu hatırlatmaktadır.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olmamalı da
Sınıf siyaseti ölçeğini, parti-sendika-işyeri üçgeninin ötesine taşımak; yaşam alanlarına, emeğin yeniden üretimi sürecinin türlü katmanlarına uzanmak ve burayı merkezi bir hat içine oturtmak, hiç olmadığı kadar hayati bir noktaya gelmiştir. “Çürük binada oturmak” işçi sınıfının kaderi haline getirilmişse burayı ancak bütünsel bir sınıf siyaseti kuşatabilir.
‘Orta Sınıf’ efsanesinden kadın emeğine bakmak
Nostaljik bir anlatıya meze edilemeyecek kadar gerçek olan imalat, atölye, sanayi işçisi kadını da “orta sınıf efsaneleri” içinde görünmez kılınan beyaz yakalı kadını da eğitimi hiçe sayılan üniversite mezunu genç kadını da ancak bütünsel bir siyasal hamle ile anlayabiliriz.