Bizim derdimiz, savaşı da barışı da savunurken, yalnızca haklı olabilmek değil, aynı zamanda egemen görüşün hışmına uğramamak da istiyoruz; çünkü savaş zamanlarında barışı savunmak imkansızlaşırken, retoriğin tüm marifetlerini kullanan savaş yanlıları, yalnızca gerçekliği, hakikati değil, hukuku da istisna haline getirebiliyorlar.
Geleceği halkın çıkarlarına uygun bir geleceğe dönüştürmek isteyenler koşullar ne olursa olsun gerçeğe ve dayatılmış “zamanın ruhuna” boyun eğmeyi kabul etmezler.
Sürüp gidecek mi bu darmadağın halimiz, şiir susacak, hikâye bitecek, sonunda kapımızı çalacak mı karanlığın kara eli?
Soru açık ve nettir; nereye gitmek istiyorsunuz?
Doğal rotalarından saptırılmış insanlar şu uçsuz bucaksız evrenin küçücük dünyasında didişip dururken, o sonsuzluğa layık olabilmeyi, insanın özüne yakışmayan tüm kötülüklerle savaşmayı kendilerine meslek edinmiş insanlar olarak Metin’in dediği gibi tevazuyu elden bırakmadan inatla yürümekten bizi kim alıkoyabilir ki…
Hataylılar vekillerinin serbest bırakılmasını istiyor; söyledikleri şudur: "Hukukun karşısında direnmeyin, serbest bırakın vekilimizi artık…"
Emekçi sınıfların nesnel ve teorik olarak örgütlenmek ve boş hayallere kapılmadan siyasetin içine dalmaktan başka çaresi yoktur. Bunun için Sol’un kendini örgütlemesi ve sınıfın başta sendikal ve siyasal örgütlenmesi için çaba göstermesi gerekli ve zorunludur.
Emekçi kitlelerin bağımsız ve birleşik gücü nasıl yaratılabilir sorusunun yanıtını yalnızca TİP değil, bu amacın doğruluğunu pratikte sınamış olan tüm sosyalist parti ve hareketler yapıcı bir tartışmayla vermelidir dersek çizmeyi aşmış olur muyuz?
Türkiye içinde bulunduğumuz çok da uzun sürmeyecek bir imkanlar döneminden geçiyor. Eğer layıkıyla değerlendirilebilirse, bu dönem, politikayı etkileyebilecek güçlü bir sosyalist hareket yaratma potansiyeline sahiptir; böyle bir hareketlenmenin enerjisini içinde taşıyor.
Bir soru da kendimize soralım. Önümüze yabana atılmayacak önemli bir fırsat çıktı. Durumu ve kendimizi gözden geçirip yeni bir bütün yaratmak için parçaların derin tartışmasını neden başlatmıyoruz?