Güzel bir halk insanına uğurlama

Malatyalı yoksul köylü ailesinin mevsimlik işçi olarak gittiği Adana’da dünyaya gelen Aziz de ilk gençliğini emekçiler ve ezilenlerin ayağa kalkmaya başladığı 1960'ların görece umutlu yıllarında yaşadı.

Ali Ekber Doğan

Türkiye’nin modern siyasi hayatı I. Meşrutiyet’ten (1876) 1960’lara dek ağırlıkla modernleşmecilik-muhafazakarlık geriliminin gölgesinde şekillendi. Osmanlı Devleti’yle, saltanatı sürdürmek isteyenlerle, “muasır medeniyetler seviyesine çıkmayı” (Batılılaşmayı) hedefleyenler arasındaki çatışmanın sahası asıl olarak devlet dairesiydi. Bu uzamda öznelik kapasitesine sahip siyasal-sosyal güçler; eski-Saltanat rejimini savunanlarla, yeni rejim kurmak isteyenler biçiminde ayrışmıştı. Yani bir tarafta saray çevresi, ulema, taşra kentlerinin eşrafı ve esnaf-zanaatkarlar, diğer tarafta sivil-asker bürokrasi, emperyalist batı ülkeleriyle ticaret yaparak dış ticaretle hızlı büyüme yaşayan kentlerin burjuva-küçük burjuva kesimleri vardı. Toplumun yüzde 80’lik ekseriyetini oluşturan küçük köylülükle, kentsel emekçi-yoksul sınıflarsa bu çatışma içinde edilgin konumdaydı. Onları temsil-denetim kanallarına sahip bulunan büyük toprak sahipleri ve orta köylülükse çok partili yaşama geçildiğinde kilit konuma yükselmişti.

ANADOLU’NUN KIR EMEKÇİ-YOKSULLARININ SOLLA TANIŞMASI

Türkiye’de kırda-kentte emekçi-yoksul ve ezilenlerin hakkını aradığı iddiasındaki sol-sosyalist siyaset de bu darlıkla bağlantılı olarak, gelişip, serpilemiyordu. Siyasetini toplumsallaştırmak için yaptığı her hamlede karşısında sert bir tasfiyeci saldırıyı buluyordu. Ta ki, modernleşmecilerle muhafazakarlar arasındaki çatışmanın 1950’lerde geçilen çok partili siyaset sahnesine kır ve kentin yoksul-emekçi sınıflarını da çağırmasına kadar... 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesiyle söz konusu çatışma yeni bir boyut aldı.

Kemalist modernleşme projesi yasama-yürütme-yargı erklerinin ayrıştırılması, siyasal iktidar/yürütmenin gücünün anayasa ve yurttaş hakları karşısında sınırlanması gibi önlemlerle ithal ikamesine dayalı, sanayi sermayesini önceleyen görece planlı bir birikim modeliyle geniş kır-kent emekçilerini içermeye dönük bir zemine oturtulmaya çalışıldı. İç pazarın genişlemesini, emekçi sınıfların alım gücünün arttırılmasını, sosyal devlet ilkesini, sanayinin ihtiyacı olan iş gücünün teşvik edilmesi için sendikal hakları içeren demokratik bir siyasal rejim çerçeve kurulmaya çalışıldı. Dünyadaki anti-sömürgeci-ulusal kalkınmacı rüzgarlar ve millileştirme-kamulaştırma uygulamalarıyla kaim tepeden sosyalizm deneyimlerinin etkisiyle sol-sosyalist fikirler sivil-asker bürokrasi ve kentli küçük burjuva kesimler arasında güç kazanıyor, bu durum kır ve kentin emekçi-yoksul kesimleri de siyaset sahnesine çekiyordu.

1960-80 arasındaki dönem solun tarihinde hiç olmadığı kadar toplumsallaştığı, legal-illegal boyutlarda dallanıp budaklandığı, ülkenin dört bir yanına yayıldığı dönem oldu. Devletin kurucu partisinin bile kendisini “ortanın solu”nda tarif etmeye başladığı bu dönemde sol siyasete ait söylemler, kavramlar, semboller; şehitler, kahramanlık hikayeleri gazete ve dergiler, şarkı, türkü ve marşlarla, filmler, edebiyat ve sanat eserleri vb.yle irili ufaklı birçok kentin günlük hayatına yeni bir soluk ve renk getirmişti. Ülkenin yoksul köylüleri, karnını doyuracağı bir iş bulmak için köylerinden kentlerin gecekondu mahallelerine akan proleterler ve yıllarca bastırılmış ezilen halk kesimleri karşılarına çıkan bu yeni politik söylem sayesinde dertlerini haykıracakları bir yordam bulmuşçasına ayağa kalkıp yürüdüler.

HALK İNSANI AZİZ: GENÇLİĞİ VE YAŞAMI

Malatyalı yoksul köylü ailesinin mevsimlik işçi olarak gittiği Adana’da dünyaya gelen Aziz de ilk gençliğini emekçiler ve ezilenlerin ayağa kalkmaya başladığı bu görece umutlu yıllarda yaşadı. 13-14 Yaşına geldiğinde anne-babasının yanında Adana’ya, Ceyhan’a pamuk toplamaya gitti. Tarlalarda ırgatlık yaptı, 17 yaşındayken çalıştığı Adana Toroslar Yağ Fabrikası’nda sol el parmaklarının ilk boğumunu makinaya kaptırdı. Emekçi dostu Selanik göçmeni bir mühendisin sayesinde malulen emekli oldu. Elinin kanaması aylarca sürdü. Sarılık geçirdi, ucu kesik parmaklarından utanıp, bunalıma girdi. Evlendi. Çocuk yaptı. Askere gitti. Askerden döndükten iki ay sonra eşi ve iki çocuğuyla birlikte Malatya’nın yolunu tuttu. İlk iki yıl kentin kenar bir mahallesinde besicilik yaptı. Ürettiği sütleri mandıraya sattı. Sonra şehir merkezindeki Cezmi Kartay Caddesi’nde gıda pazarı işletti. Sol grupların dergilerinin de satıldığı, devrimci öğretmenlerin uğrak yeri olan dükkanı 1977’deki Malatya-Hamido Olayları sırasında yakıldı. 1978’de eşi ve çocuklarıyla bir kamyon kasasında Ankara’ya göç etmek durumunda kaldı.

Evi ve dükkanı Ankara’nın kurtarılmış mahallelerden Seyran Bağları’ndaydı. Kirada oturdukları gecekondunun çatısını kaplayan dev “Kurtuluş” yazısı 12 Eylül sonrasında jandarmalar tarafından iki defa silinse de evden taşınana kadar çatıda kaldı. İlk okul mezunu bir küçük esnaf olsa da Aziz, her zaman devrimcilerin dostuydu. Hani, bir zamanlar bildirilerde “devrimci-demokrat halkımıza” diye hitap edilen bir “halk” vardı ya, işte Aziz onu oluşturan eli ve yüreği temiz emekçi insanlardan biriydi.

Çocuklarını toplumcu-ilerici değerlerle yetiştirmeye çalıştı. Eve her gün gazeteler getirdi. Çocuklarını “demokrat” öğretmen arkadaşlarına veya “devrimci talebelere” emanet etti, onlar da o çocukları okuldan dükkana omuzlarında getirdi. Politik nedenlerle başlarına gelen her musibette çocuklarının yanında durdu. En küçük bir eleştiri ya da surat asma bir yana, onların siyasi duruşlarıyla gurur duyduğunu herkese yüksek sesle söyledi. Siyasi nedenlerle işten atıldığı için yurtdışına yollanan oğlunun ardından akıttığı göz yaşlarını hiç göstermedi. Hatta, geçirdiği kalp ameliyatının bile sürgündeki oğlundan gizlenmesini istedi. Her daim Kiraz’ına aşık, 7’den 70’e her insana saygılı, nazik, dürüst, kimsenin kötülüğünü istemeyen, kin tutmayan, olgun, güler yüzlü, kamil insan Aziz Doğan geçen hafta kalp krizi sonucunda aramızdan ayrıldı. Güzel anısı bir gurur kaynağı olarak bizlerle yaşamaya devam edecek.