Bir dönem kapandı mı?
Günümüzde “kitlelerin durumuna” damgasını vuran başlıca olgulardan biri, sürekliliğin yerini kesintili süreçlerin, bütünlüğün yerini parçaların, tarihselin yerini güncelliğin almış olmasıdır.
Günümüzde “kitlelerin durumuna” damgasını vuran başlıca olgulardan biri, sürekliliğin yerini kesintili süreçlerin, bütünlüğün yerini parçaların, tarihselin yerini güncelliğin almış olmasıdır.
Türkiye’de sınıfın ve/ya da halkın çok geniş kesimlerinin katıldığı, ses getiren, toplumun tümünü etkileyen ve bu arada sosyalist harekete de girdileri olan eylemlerin/hareketlerin hiçbiri peşinen “düzen dışı” ya da “düzen karşıtı” karakter taşımamıştır.
“Dünya Tarihi” raflarında yer alan türde kitapların istisnasız hepsinin geri planında materyalist tarih anlayışına bir düşmanlık, en azından ciddi bir mesafe olduğunu söylemek mümkündür.
Çevrelerinde “muhafız” olmadan yeni şeyler söyleme iddiası taşıyanlar hiçbir yere varamadıkları gibi Marksizm adına bilinen bir şeyler gerçekten var idiyse onlar da unutuldu…
“Devletçilik” denirken kimi politikaların yanı sıra mülkiyet biçimi de kastediliyorsa, sosyalist bir iktidarda devlet mülkiyetinin farklı mülkiyet biçimlerine uzunca bir süre baskın olması kaçınılmazdır.
Laik Cumhuriyetin, tek parti döneminin mağduru sayılan, bu dönemde baskıya uğrayan kişiler, düşünceler, akımlar, vb. kendi tarihselliklerinden çıkartılıp bugünün daha gelişkin bir demokrasi anlayışının parçası yapılamazlar.
Siyasal-ideolojik söylemlerinde yumuşamaya giderek kritik ölçekte oy artışı sağlayamayacağını bilen rejim, bu söylemlerini tersine daha da sertleştiğinde ciddi bir oy kaybına uğramayacağını da bilmektedir.
Sorunluluk durumunun bir yanı, bu toplumun insanlarının “sanatçıya” (sanata değil!) olması gerekenden fazla önem vermesi, değer biçmesiyle ilgilidir. Bilebildiğimiz kadarıyla, özellikle “solda” sayılan ünlü sanatçılara ilişkin siyasal-ideolojik eğilmezlik ve bükülmezlik beklentisi başka hiçbir toplumda bizdeki kadar yüksek değildir.
Tamam, “dogmatizme” kapılmayalım, dünyanın ve ülkenin durumuna ilişkin “yeni” şeyler söyleyelim; ama bunları yaparken ya “şeytana uyup” kimi vazgeçilmez doğrularımızı ve ilkelerimizi de unutup gidersek?
"Kimsenin ağzı torba gibi büzülemeyeceğinden bir tarafın 'boş atmasını' engellemek mümkün değildir; ağzın torba gibi büzülmesi ise boş atanın dolu tutması engellenerek sağlanabilir..."