Polise "dur" demenin zamanı

Durmamanın" bedelini yargısız infazla ödeten kolluk gücünün kanun tanımazlığı ile devletin koruyuculuğu ve yargının kollayıcı pratiği birleştiğinde sistematik hale gelen bu cinayetlerin ardı arkası kesilmemekte.

Yaşam hakkını hiçe sayan üniformalı cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Geçen hafta İstanbul’da “dur ihtarına uymadığı” bahanesiyle ateş açılan otomobilde 15 yaşındaki Yağmur Alparslan polislerce öldürüldü. Evet 15 yaşında bir çocuk sadece arabada oturduğu için eli silahlı polislerce ve sadece canları öyle istediği için pervasızca katledilirken,  katillerin adliye kapısından girip çıkmaları birkaç saatlerini aldı. Aynı adliye binalarına sadece twit attıkları için elleri kelepçeli getirilen yurttaşlar tutuklanıp cezaevlerine gönderilirken bir insanın yaşamını sonlandıran üniformalılar sırtları sıvazlanarak evlerine gönderiliyor.      

Ülkenin gencecik evlatlarını aramızdan alanların bu gücü kendilerinde bulmaları elbette arkalarındaki siyasi iradenin pervasızlığından kaynaklanıyor. Gezi sürecinde katledilen Berkin'in, Abdullah'ın, Ali İsmail'in, Ethem'in katillerine "talimatı ben verdim" diyerek sahip çıktıkları gibi bugün de fail polislere sahip çıkmaya, korumaya ve kollamaya devam ediyorlar. Tıpkı Kürt illerinde son 15 yılda üniformalıların kullandığı zırhlı araçlar sebebiyle 20'si çocuk en az 40 kişinin yaşamını yitirdiği cinayetlerde cezasızlığın kol gezdiği gibi.

İki ay önce İstanbul’da sokak ortasında arabadan indirildikten sonra ve elleri kelepçeli haldeyken başından iki kurşunla infaz edilen set emekçisi Çetin Kaya gibi ya da Adana'da 18 yaşında katledilen tekstil işçisi Ali El Hemdan cinayetinde olduğu gibi bahaneleri hep hazırdı üniformalıların;  "Dur dedik durmadılar". "Durmamanın" bedelini yargısız infazla ödeten kolluk gücünün kanun tanımazlığı ile devletin koruyuculuğu ve yargının kollayıcı pratiği birleştiğinde sistematik hale gelen bu cinayetlerin ardı arkası kesilmemekte. Her seferinde mağdurların suçlanmasının yanı sıra cinayetlerin sistematikliğini gösteren bir diğer unsur ise bütün fail polislerin savunmalarında olay anında ellerinin, ayaklarının kayması, silahlarının “aniden” ateş alması ve zırhlı araçlarının "arıza" yapması olarak sıralanıyor.

Söz konusu cinayetlerde tartışmanın polisin “orantısız güç kullanımıyla” sınırlı olması ise bir başka sorunlu alan olarak karşımızda durmakta. En başta hayatını kaybeden insanların “yaşam hakkı” ihlallerinin merkeze alınarak konunun gündemde tutulması ve devletin yükümlülüklerinin başında gelen “öldürme yasağı” ve yaşam hakkını koruma yükümlülüklerinin tekrar tekrar hatırlatılması gerekiyor. Devletin yükümlülüklerine değinilmeksizin yürütülen tartışmalar sonucunda yargılamalar sadece tetiği çekenlerin şahsi sorumluluklarıyla sınırlı kalmakta. Tetiği çeken kadar, silahı verenin ve failin arkasına dizilen iradenin sorgulanmadığı her örnekte meselenin bütünselliğinden uzaklaşılmakta ve sadece bataklıktaki sineklerle uğraşılmasına yol açılmakta.

Polislerin yargılandığı davalardaki adalet mekanizmasının temel refleksinin, faillerin kamu görevlisi olmalarından bahisle devletin bekasını “kollama” şeklinde olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Yaşanan saldırıların “münferit” olduğu, cinayetlerin “kasıtla” değil “taksirle” işlenen suç kategorisinde olduğu değerlendirilmekte ve aklanamayacak kadar açık olaylarda dahi yargılamaları en az ceza ile sonuçlandırarak devletin cezasızlık politikasını her  davada yeniden ürettiklerinin ilk elden tanıklarıyız.     

18 Şubat Cuma günü Trabzon Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek olan ve yaklaşık on yıl sonra açılan “Metin Lokumcu davasının” duruşması yapılacak. Sanık polislerin, bunca yıldır korunuyor olmalarının getirdiği özgüvenle, “yaptıklarının görevleri olduğunu” ve “yeteri kadar” gaz sıktıklarından bahisle kendilerini Kaymakam tarafından verilen talimatları yerine getirdiklerinden bahisle savunmaktalar. Bu haftaki duruşmada da sanık polislerin ifadelerinin alınmasına devam edilecek. Bizler de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Lokumcu ailesinin yanında demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve barolarla birlikte tüm yurttaşlar için adalet mücadelesine ve “Polislere Dur" demeye devam edeceğiz.