Olmak ya da olmamak

William Shakespeare Hamlet oyununun 3. Perdesinde şu ünlü cümleyi kurar “To be, or not to be, that is the question” (Yani “Olmak ya da olmamak, bütün mesele budur.”) Shakespeare burada hayatın acısından ve adaletsizliğinden şikâyet eder ama alternatifin de daha kötü olabileceğini bilir. Shakespeare bugün başımızdaki çevre felaketini görseydi yine bu kadar etkili bir cümle kurar mıydı bilinmez ama doğanın yuvamız olduğu bilinciyle elinden geleni eminim ki yapardı.

Dünyanın her yerinden çevre felaketleri haberleri adeta üzerimize atom bombası gibi düşerken sürekli “daha önemli ne olabilir ki” düşüncesini üzerimden atamıyorum. Gerçekten kendi türümüzün (ve elbette tüm canlı türlerinin de) yok olmasıyla sonuçlanabilecek bir süreci böyle izlemeye devam edecek miyiz? Gözlerimizin önünde yok olan bir dünyadan acaba Ay’a çıkarak mı kurtulmayı düşünüyoruz.

Mahatma Gandi sorunu çok iyi özetleyen bir cümle söyler: “Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek kadarını değil.” İnsanın neoliberal politikaların kıskacında sadece tüketen varlık olarak tanımlanması son elli yılda dünyayı ondan önceki tüm zamanlardan daha fazla olacak sevide mahvetti. Sadece dünyanın en büyük birkaç çevre felaketine bakmamız bile bunu görmeye kâfidir.

1978  Love Canal-Amerika: Toprağa gömülen atıklar yüzünden bütün bir kasaba boşaltıldı

1984 Bhopal-Hindistan: Zirai zehirli atık sonucu çevre felaketi

1986 Çernobil-Rusya: Nükleer sızıntı sonucu oluşan çevre felaketi

1989 Exxon Valdez-Alaska: Petrol gemisinin karaya oturmasıyla oluşan çevre felaketi

1991 Kuveyt: Irak savaşında Saddam’ın Kuveyt petrol kuyularını ateşe vermesiyle oluşan çevre felaketi

1999 Tokaimura-Japonya: Nükleer santral kazası yoluyla çevre felaketi

2000 Aral Gölü-Rusya: Hatalı endüstriyel yatırımlar yoluyla göl havzasının kuruması

Günümüz Uttarakhand-Hindistan: Bir buzul parçasının kopması sonucu oluşan çevre felaketi

Yukarıda belirttiğim çevre felaketlerinin çok büyük kısmına bizzat şahit olmuş olmam felaketlerin nasıl da kısa bir zaman aralığına sığdığını ispatlıyor zaten. Ama en büyük kanıt tüm felaketlerin günümüz endüstri toplumunun yol açmış olduğu sorunlardan türeyen felaketler olduğu gerçeğidir.

Peki bir sonraki felaket hangi ülkede gerçekleşecek?

Ya da şimdiki illetimiz olan korona virüsü gibi tüm dünyayı mı etkileyecek ya da kaç bin ya da kaç milyon insan daha ölecek?

Çocuğunuzun okul taksitini düşündüğünüz kadar onun yaşlılığında oksijeninin olup olmayacağını da düşünseniz keşke. Keşke oturacağı dairenin m2’sini değil de buzullarla ya da sularla kaplanmamış bir kara parçası kalıp kalmayacağını düşünseniz. Bineceği aracın SUV tipi olmasının önemli olduğunu düşünmek yerine keşke yaşlılığında binecek bir at bulabilir mi onu düşünseniz.

Çok mu karamsar bir tablo çizdim?

İspanya iç savaşının yaşandığı 1937 yılında Guernica kasabasını bombalayan faşistlerin uçakları geride bir insanlık dramı bıraktıklarında Paris’te bulunan Picasso ünlü Guernica tablosunu yapar ve bu tabloyla 20. Yüzyılın en önemli sanat eserlerinden birini yapmış olur. Sergide tablonun yanında dikilen bir Alman generali Picasso’ya yaklaşır ve sorar:

-Bu tabloyu siz mi yaptınız?

Picasso cevap verir:

- Hayır beyefendi siz yaptınız.

Bu tabloyu ben çizmedim. BİZ ÇİZDİK.