Kent hakkı için okumak

Kentin değerlerine sahip çıkılması, kent hakkının bir parçasıdır; kentin değerlerini başkalarının tekeline bırakmamak gerekir.

Kent hakkı kavramını ilk kez 1967 yılında Fransız düşünür Henri Lefebvre formüle etmişti. Burada kapitalizmin kentlerindeki gündelik yaşama karşı hem eleştiri hem de talep bulunuyordu. Lefebvre’e göre sorun kentlerin değişim değeri üzerinden dönüştürülmesi, yani sermayenin gereksinimlerine göre şekillendirilmesiydi. Talep edilen ise çalışan geniş kesimlerin kendi gereksinimlerine göre daha fazla müdahale edebilecekleri bir kent yapısıydı. Elbette bu ‘çalışan’ kavramı içerisinde sadece fabrika işçileri değil, beyaz yakalılar, esnaf, serbest meslek sahipleri de vardı. Lefebvre, bu noktadan itibaren, devrimci stratejinin fabrikalar bazında değil de kent temelli olması gerektiğini ve bunun sonucu olarak da öncü gücün geleneksel proletaryadan toplumun diğer kesimlerini içerecek şekilde genişlediğini söyler. (1) Benzer görüşleri savunan David Harvey ise kapitalizm koşullarında kent hakkının elde edilemeyeceğini belirtirken, mücadelenin hem mekânsal hem de kültürel düzeyde olması gerektiğini vurgular (2). Kent hakkı kavramıyla sosyalist toplumlarda ise yalnızca barınma ihtiyacının ve yaşamak için kimi gereksinimlerin karşılanması değil, aynı zamanda yeni insanı yaratmak için gerekli koşulların yaratılması hedeflenmişti. (3) Bu da işin kültürel boyutuydu.

Gerçekten de tarihe bakıldığında kenti herhangi bir yerleşim yerinden ayırmak için kullanılan ölçütler arasında sanat ve yazı gibi kültürel öğeler de bulunur. (4) Konuyu arkeolojik açıdan irdeleyen Özlem Çevik, Tarihte İlk Kentler ve Kentleşme Süreci isimli tez çalışmasının kuramsal bölümünden oluşan kitabında kültürel öğelerin aynı zamanda karmaşık toplumsal yapıyı olanaklı hale getirdiğinden söz eder. Zaten uygarlık (civilization) sözcüğü Latince kent sakini anlamına gelen ‘civitas’ tan türetilmiştir. Benzer biçimde medeniyet sözcüğünün kökeninin de Medine kenti olduğu düşünülmektedir. Tarihteki ilk kent MÖ 4000 başlarında Güney Mezopotamya’daki Uruk kentidir. Daha öncesindeki neolitik köylerde sulu tarım tam uygulanamadığı için, aşırı toprak kullanımı yaklaşık yirmi yılda bir yer değiştirmeyi gerektiriyordu. Suyun rasyonel kullanımıyla birlikte bu sorun çözüldüğünde, sosyal tabakalaşma (henüz sınıf değil) ve mesleki uzmanlaşma karmaşık hale gelir ve çalışanların artı ürünü ile beslenen ve tam gün çalışan uzman iş gücü oluşur. Artık kent ortaya çıkmıştır.

KÜNYE: Tarihte İlk Kentler ve Kentleşme Süreci. Özlem Çevik, Arkeoloji ve Sanat Yay. 3. baskı, 2020. Liste fiyatı 60 TL.

Özlem Çevik, günümüz kentlerinin nasıl başladığını akıcı ve anlaşılır bir dille anlatıyor. Bence kent hakkını savunabilmek için bu bilgiler gerekli. Mezopotamya’daki yerleşim modelinde mezra, köy, kasaba ve kent gibi hiyerarşik sıralanma yerine, kentlerin ezici üstünlüğü olması, tam da bugünlerdeki gibi. Yani günümüz kentinin karmaşık yapısının küçük, çözümlenebilir bir örneği gibi. Demek istediğim orta dönemdeki bir kentin, örneğin Rönesans dönemi İtalya kentinin, yapısı günümüz için bu denli açıklayıcı olamayabilir.

Elbette akla ‘bütün kentler birbirinin aynımı ki, Lefebvre veya Harvey’in görüşleri bizim için de geçerli olsun’ sorusu gelebilir. Aslında kapitalizmin kentleri özünde aynıdır ama kesin yargı için karşılaştırmalı kent incelemelerine bakmakta yarar var. İzmir Akdeniz Akademisi bu bağlamda çok güzel kitaplar yayınlıyor. Doğal olarak İzmir’i karşılaştırıyor ama olsun çünkü hem anlatılanlar genelleştirilebilir nitelikte hem de kitapların genel bilgi veren bölümleri kuramsal planda çok şey anlatıyor. Son yayınlarından birisi Selanik-İzmir 1880-1912. Kitap, ‘Ah Kardeşim Selanik-İzmir Sergisi’ndekiler ve ilgili panel konuşmalarından oluşuyor. Her iki kentin aynı devletin (Osmanlı) egemenliğindeki dönemini ele aldığı için benzerliklerin biraz daha fazla olması doğal. Hatta öyle ki fotoğrafların neredeyse tümünde Selanik mi, İzmir mi ayırmak çok zor. Yani görüntüleri bile aynı. İzmir’in zaten pek çok batı kentine, örneğin Napoli’ye, Marsilya’ya, Paris’e benzetildiğini biliyoruz. Bu söylediğim olur olmaz her yere ‘Doğunun Paris’i’ denmesi geyiğinden farklı elbette. Neyse, kitaba dönecek olursam, aynı ekonomik sistemlerin benzer kentleri yarattığı net olarak görülebiliyor. Ayrıca üç dilde hazırlanan kitapta Yiannis Epaimondas’ın eski Selanik fotoğraflarından tarihin izini sürmesini anlatan güzel bir yazısı olduğunu söylemeliyim.

KÜNYE: Selanik-İzmir 1880-1912. İzmir Akdeniz Akademisi Yay., 2022. Satılmıyor, Akademiden alınabilir, sitelerinde pdf’si var.

Lefebvre’in kent hakkı kavramıyla neredeyse eşzamanlı olarak toplumsal cinsiyet kavramı da tartışılmaya başlanmıştı. Her iki kavramın ortaklaştırıldığı ve mücadeleye çevrildiği başlık ise Cinsiyete Duyarlı Kentler oluyordu. Derya Altun ve arkadaşlarının aynı isimle hazırladıkları kitap da “yerel yönetimlerin toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde güçlendirilmelerini amaçlayan bir projeye dayanıyor.” Kentin, kentte yaşayanların birbirleriyle ve mekanla kurdukları ilişkilerin bir bütünü olduğu düşünülürse kadınlara ve LGBTİ+ bireylere çıkarttığı ek sorunların kent hakkı mücadelesi içinde ele alınması gerektiği ortaya çıkar. Yaşam gerçekten onlar için erkeklerin fark edemediği oranda güçtür: “Akşam eve döneceğiniz saate göre rota belirlemek, evden çıkarken şehrin nerelerinden geçeceğinize göre kıyafet seçmek gibi gündelik hayatımıza dair ayrıntılar yanında pek de görünür olmayan konular var; ekonomik imkânlarımız nedeniyle seçme imkânımız varsa, şehrin neresinde oturmak daha güvenli ve rahat?” (5)

KÜNYE: Cinsiyete Duyarlı Kentler. Derya Altun, Emir Özeren, Burcu Şentürk, Huriye Toker (Der.). Öteki Yay., 2022. Dağıtımında sıkıntı var, meraklısı ile paylaşabilirim.

Kitapta işe almada eşitlik, parklara, pazarlara bebek bakım odaları açmak gibi öneriler var ve hiçbirinin önemi yadsınamaz ama bunların tümü ‘güvenli sokağı’ yaratmaktan uzak görünüyor. Polisiye önlemler bile bunu tam anlamıyla sağlayamaz. İş yine geliyor, bilinç sıçramasına dayanıyor ki, uzak hedefler artık beni korkutuyor.

İşin bir de başka yönü var; o da kente değer katanların, o kentten yetişen kişilerin olduğu gerçeği. O kişilerin çabaları kentin ayırıcı özelliklerini görünür hale getirip, onları evrenselleştirmiştir. Bunun için illâ büyükşehir olmak gerekmez. Evet, kent büyüdükçe simge isimlerinin sayısı artar ama daha küçük ölçekli olanların da birlikte anıldığı isimler olabilir; örneğin, Cide- Rıfat Ilgaz gibi. Ya da Edremit’in Sabahattin Ali’si gibi. Burada sorun, kentte yaşayanların o kişiyi yeterince tanıyıp tanımadıklarıdır. Edremit için yanıt olumsuz olsa gerek. Bu düşünce sadece Öner Yağcı ve arkadaşlarının hazırladığı kitapta yer almıyor, kişisel gözlemlerim de bu yönde. Edremit parkında Sabahattin Ali’nin bir büstü var, yanında da banklar. Edremitli gelir buraya Sabahattin Ali’nin yanına oturur ama onu ne kadar tanıyor bilemiyorum.

KÜNYE: Edremit’in Sabahattin Ali’si. Öner Yağcı, Aydın İleri, Necdet Saraç (Haz.). Edremit Belediyesi Yay., 2021. Belediye’den bulunabilir mi bilmiyorum, meraklısı ile paylaşabilirim.

Türkiye’nin Gorki’si diye bilinen, gerçekçi edebiyatın öncülerinden Sabahattin Ali, sınıfsal değil de yabancılaşma üzerinden çelişkileri ortaya koyup, böylece çok canlı bir anlatımı yakalarken, pek çok kez Edremitli insanları anlatır. Bu nokta önemlidir çünkü genellikle yaşadıkları çatışmadaki sınıfsal çelişkiyi göremeyen insanlar bunu bir yabancılaşma tarzında algılarlar. Sabahattin Ali’deki kişilerin canlılığı bu yüzdendir bence. Aslında bu ilişki iki yönlüdür; Sabahattin Ali Edremit’i yüceltirken, kendisini de çocukluk yılları ve ilk eğitim dönemini geçirdiği Edremit şekillendirmiştir. Edremit’te Sabahattin Ali, Mustafa Seyit Sutüven ve Ruhi Naci Sağdıç’tan (Ozan Sağdıç’ın babası) oluşan edebiyat çevresi, bu karşılıklı etkileşimin en güzel ifadesidir.

Şunu söylemeye çalışıyorum, kentin değerlerine sahip çıkılması, kent hakkının bir parçasıdır; kentin değerlerini başkalarının tekeline bırakmamak gerekir. Eğer kent hakkı üzerinden bir mücadele verilecekse, herkesin kent okumasına zaman ayırması zorunluluktur bence.


(1) Lefebvre H. Şehir Hakkı, Sel Yay., 2016.

(2) Harvey D. Asi Şehirler, Metis Yay., 2013.

(3) https://gelenek.org/reel-sosyalizmin-kentleri-sovyetler-ornegi/

(4) Childe G. Tarihte Neler Oldu, Alan Yay., 1983.

(5) Lordoğlu C. İstanbul’da Bekar Kadın Olmak, İletişim Yay., 2018.