İbni Haldun ve Mukaddime

Bence bu yazının iki sonucu olmalı; ilki, İbni Haldun’u Marks’a benzetmeye çok uğraşmamak gerekir. İkincisi, İbni Haldun asla gericilere bırakılamayacak ölçüde ileriyi temsil eden bir bilim insanıdır.

Sağdan ciddi bir entelektüel veya sanatçı pek çıkmaz. Recep Erdoğan’ın da itiraf ettiği gibi, kültürel alanda hep ikinci planda kalırlar. İşte tam da bu yüzden, geçmişten kimi önemli düşünürleri sahiplenmeye kalkarlar.

İbn Haldun Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkan Vekili ve AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan’ın "Biz Adam Smith ve Karl Marks ile iktisat öğrenmeye başladık. İbn Haldun ile başlayabilirmişim sonradan fark ediyorum" (1) dediğini okuduğumda bunlar aklıma geldi. Aynı konuşmada Erdoğan şunları da söylemiş: “Şu anda Türkiye'deki üniversitelerde okuduğu zaman ya da Batı üniversitelerinde okuduğu zaman genelde Batılı bilim adamlarının paradigmalarıyla eğitilmiş oluyor. Bu fikri bağımsızlık sağlamıyor.(1)

Hani İbni Haldun’u bilmesek, söylenene, ve elbette söyleyene, bakarak, ayrıca adına üniversite kurduklarını da düşününce, kafamızda gerici, tutucu bir imaj oluşacak. ‘Bana ne’ de diyemiyorum çünkü İbni Haldun’u bu çevrelere bırakmak haksızlık olurmuş gibi geliyor. Üstelik AKP’lilerin açıkça örnek aldıklarını söylediği II. Abdülhamit’in ‘serbest görüşlerinden ötürü’ İbni Haldun’un okunmasını yasakladığı bilinirken.

Biliyorsunuz, İbni Haldun 14. yüzyılda yaşamış Tunuslu bir bilim insanı. Devlet içinde de önemli görevlerde bulunmuş. En önemli eseri olan Mukaddime’de tarih, ekonomi, sosyoloji ve siyaset gibi birçok konuda görüşlerini aktarıyor. Bu açıdan, yer yer Nizamülmülk’ün Siyasetname’sini, yer yer Machiavelli’nin Prens’ini anımsattığını söylemeliyim.  Kitap aslında bir önsöz (Mukaddime) ve üç cilt olarak planlanmış. Böyle bakıldığında tarihte yazılmış en uzun önsöz olduğu (700 sayfa civarında) söylenebilir. Kendisi önsözü “tarih biliminin önemi/üstünlüğü, bu bilimin yöntemlerinin incelenmesi, tarihçilerin nerelerde yanlışlara düştüklerinin gözden geçirilmesi ile ilgili” olarak tanımlamakta.

KÜNYE: Mukaddime. İbni Haldun.  Çeşitli yayınevlerinden tek veya iki cilt olarak baskıları var, fiyatları 250-400 TL arası.

İbni Haldun tarihi bir temel bilim olarak ele alarak ve onu ‘dedikodulardan’ ayırarak hak ettiği konuma getirmiştir. Aynı şekilde coğrafyanın insan ve toplum yapısındaki önemine vurgu yaparak bu konuda da öncülük yapmıştır. Bu arada belirteyim, İbni Haldun’a atfedilen ‘coğrafya kaderdir’ sözü Mukaddime’nin hiçbir yerinde geçmiyor. İbni Haldun hava ve iklim ile insan ve toplum arasındaki ilişkiyi bir kader olarak değil de, somut verilerle açıklamaya çalışmakta. Ayrıca toplumun ekonomik ilişkilere bağlı olarak değiştiğini ve geliştiğini, esas olarak üretim temeline dayandığını örneklerle anlatıyor. Ancak kültürel etkenlerin de ekonomik ilişkileri etkileyip, fakat belirleyici olamadığını söylüyor. Toplumun insanı belirlerken, insanın da toplumu belirlediğini saptayan İbni Haldun, toplumu bireylerin toplamı gibi gören mekanik anlayıştan da uzak durmakta. Özetle, tarih, coğrafya, ekonomi ve insanla birlikte bütüncül bir toplum yaklaşımı gösteriyor. Üstelik bunu günümüzden yaklaşık 700 yıl önce ve henüz bilimlerin arasında ayrımın gerçekleşmediği bir zamanda yapmaktadır. Biliyoruz ki sonrasında önce bilimler birbirinden ayrılmış, yetkinleşmiş, ancak belirli bir zaman geçtikten sonra yeniden bütünleştirme çalışmalarına başlanabilmiştir. Sonuçta İbni Haldun çok önceden toplumsal yapı ve değişimi, içine tanrı düşüncesini katmadan, materyalist bir biçimde açıklamaya çalışmıştır.

Yine biliyoruz ki, her din devletleşebildiği sürece toplum üzerinde etkili ve yaygın hale gelir. İbni Haldun bu gerçeği net bir biçimde saptar: “Kamu(toplum) egemenin dinindedir.” Ayrıca “Arapları devlet yapan dindir.” diyerek de İslam’ın Araplar üzerindeki siyasal etkisini vurgular. Elbette İbni Haldun Müslümandı ancak o günün koşulları altında yaptığı işe, çalıştığı alana İslamiyet’i karıştırmıyordu. Böyle baktığımızda, din ve dünya işlerini birbirinden ayırarak, günümüzdeki tanımıyla laik bir yaklaşımı olduğunu söyleyebiliriz. Görüldüğü gibi dine bakışının, bugün kendisini sahiplenme gayreti içinde olan AKP’lilerden 700 yıl önce bile çok ileride olduğu açıktır. Belki bunları bilseler hiç bu işe bulaşmazlardı diye düşünüyorum. Bu arada İbni Haldun, Türklerin, İslam sayesinde kurtulduğunu değil, tersine İslam’ın Türkler sayesinde kurtulduğunu da ekliyor.

Evet bunların hepsi çok önemli ama bana kalırsa İbni Haldun’un en büyük katkısı tarihe getirdiği yöntemde. İbni Haldun tarihi, vakanüvislikten alıp felsefeye, sosyolojiye bağlarken, tarihi olaylarda gördüğü yanlışları öncelikle akıl yürütmeyle değerlendiriyordu. Örneğin bir savaştaki asker sayısının abartılı olduğunu, dönemin genel nüfusu, belirtilen sayıda askerin o alana sığamayacağı vs. gibi ölçütlerle gösteriyordu. Ümit Hassan’ın İbn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi isimli kitabı, adı üzerinde, bu konuyu enine boyuna ele alıyor. Tarihi değerlendirirken olaylarla değil de o anki toplumsal yapıyla ilgilenmesi, ilgilendiği toplumsal yapıyı da durağan olarak değil, değişim içerisinde değerlendirmesini, özellikle tartışıyor. Hassan, Garaudy’nin onu Marks’a benzetmesine atıfla, İbni Haldun’un “diyalektik kavrayışla, toplumların gelişmesinin iç diyalektiğiyle ilgili incelemelere ve iş bölümünün ve ekonomik üretim biçimlerinin açıklanmasına yönelmesiyle, tarihsel materyalizmin bir öncüsü sayılabileceğini” işaret etmekte. 

KÜNYE: İbn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi. Ümit Hassan, Daha önce Ankara Üniversitesi ve Toplumsal Dönüşüm yayınlarından çıkmıştı. Kitapçılarda Doğu Batı baskısı var, liste fiyatı 85 TL. 

Yani, Bilal Erdoğan’ın İbni Haldun’la Marks’ı aynı cümle içerisinde kullanması yeni değil. Garaudy gibi Hikmet Kıvılcımlı da İbni Haldun’dan “Darwinizmin muştalayıcısı, İslam’ın Marks’ı” olarak söz etmişti. Benzer biçimde Montesquieu ve daha pek çok kişinin öncülü olduğuyla ilgili sözler de okumuştum. Elbette tarihe doğru biçimde bakmayı başlatan, tek tek sosyal bilim dallarını yaratıcı bir biçimde ele alan bir düşünürle, sosyal bilimlere katkı yapan tüm düşünürler arasında, zorlamayla da olsa, bağlantı ve benzerlikler bulmak güç değil. Ancak tüm bu benzerlikler kadar ciddi farklılıklar da vardır. Sözü Marks’la olan benzetilmeye getirmeye çalışıyorum. Marks’ı geçmiş olayların doğru ya da nesnel anlatımına indirgemek yeterli olmasa gerek. Onu yeni toplum projesiyle birlikte değerlendirmek gerekir: “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir”.(2)

Bence bu yazının iki sonucu olmalı; ilki, İbni Haldun’u Marks’a benzetmeye çok uğraşmamak gerekir. İkincisi, İbni Haldun asla gericilere bırakılamayacak ölçüde ileriyi temsil eden bir bilim insanıdır.


(1)https://www.birgun.net/haber/bilal-erdogan-iktisadi-marx-ile-ogrendik-ibn-haldun-ile-baslayabilirmisim-394347

(2)Marks, K. Alman İdeolojisi. Sol Yay., Çev.: Belli S, 2010.