Erken seçim kararı

15 Ocak’ta düzenlenecek Emek ve Özgürlük İttifakı’nın mitingi hem iktidarın “erken seçim kararına” güçlü bir cevap hem de toplumsal muhalefetin sandıkları da sokakları da doldurabileceğini göstermesi bakımından iyi bir fırsat.

Anayasa Mahkemesi, HDP kapatma davasında seçim yardımıyla ilgili yapılacak ödemelere tedbir kararı verilmesi talebini geçtiğimiz hafta görüştü. Ülkenin en çok oy alan üçüncü partisiyle ilgili davadaki tedbir kararı sekiz satırlık yazıyla, dokuz oy ve altı karşı oyla alındı. Söz konusu kararın hiçbir yasal dayanağı bulunmuyor. Anayasa’da ve Siyasi Partiler Kanunu’nda tedbirle ilgili hukuki bir düzenleme bulunmadığı gibi Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 73. maddesindeki "tedbir kararları" ise siyasi parti kapatmalarıyla ilgili değil yalnızca bireysel başvurularla alakalı. Tedbir kararının hukuki dayanağının olmadığı Anayasa Mahkemesi’nce verilen kararda da görünüyor. Yayınlanan kararın gerekçesinde bu kararın Anayasa’nın hangi maddesi ya da hangi kanun uyarınca verildiği dahi yazılmamış.  Bu haliyle açıklanan şeyin bir mahkeme kararı değil, iktidarın “erken seçim kararı” olduğu ortada.

Seçimlerin zamanından öncesi yapılmasının hukuki adının seçimlerin yenilenmesi, halk arasındaki adının ise erken seçim olduğunu söylemek hatalı olmaz. Erken seçimin yapılabilmesi iki durumda mümkün. Birincisi TBMM’de en az 360 milletvekiliyle seçimlerin yenilenmesi kararı alınması, ikincisi ise Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesi kararı alması. Muhalefet partilerinin 6 Nisan 2023 tarihinden sonra yapılacak erken seçim kararını desteklemeyeceklerini açıklamalarının ardından AKP sözcüleri seçimlerin yenilenmesi kararını Cumhurbaşkanının vereceğini ilan etti. İki dönemdir cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan’ın seçimlerin yenilenmesine kendisinin karar vermesi halinde Anayasa’nın 116. maddesine göre bir defa daha aday olması Anayasa’ya ve yasalara göre mümkün değil. Ülkede hukukun kırıntısının dahi kalmadığı bir ortamda yeni bir hukuksuzluğa imza atılarak fiili durum yaratılması ise şaşırtıcı olmaz. Bu noktada muhalefetin “Erdoğan’ın mağdur edebiyatı” yapabileceği teziyle bu hukuksuzluğa yol vermemesi önemli. Son kertede YSK’nın fiili durum yaratarak Erdoğan’ın adaylığına icazet vermesi halinde dahi gayri meşruluğu azalmayacak bu karar muhalefet cephesince tanınmamalı ve meşrulaştırılmamalı.

Gündemin aday isimlerine sıkışmasının toplumda yarattığı bekleme ve izleme halinin edilgenleştiriciliği de muhalefeti zorlayan bir diğer başlık. Zamanın hızla azaldığı düşünüldüğünde altılı masanın ortak aday konusunda sorumlu davranarak, başta Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri olmak üzere tüm toplumsal kesimlerle hızlıca görüşmesi ve ortaklaşılacak adayı bir an önce açıklaması yaşamsal önemde. Ortak adayın belirlenmesinin diğer bir önemi de bugünkü tartışmalarda ikinci plana itilen ancak en az Cumhurbaşkanlığı seçimi kadar önemli olan parlamento seçimlerinin planlanması, her ittifakın ya da partinin kendi program ve stratejisi çerçevesinde çalışmalarını hızlandırılması olacak. 

Tek adam rejiminin değişmesi, halkçı bir seçeneğin parlamentoda güçlü şekilde temsiliyeti ve ülkenin ikinci yüzyılında sosyalistlerin toplumsallaşması için ortaya çıkan fırsatı kaçırmayacak bir seçim çalışmasını yürütme görevleri önümüzde. 15 Ocak’ta düzenlenecek Emek ve Özgürlük İttifakı’nın mitingi hem iktidarın “erken seçim kararına” güçlü bir cevap hem de toplumsal muhalefetin sandıkları da sokakları da doldurabileceğini göstermesi bakımından iyi bir fırsat.