Yeni bir rant kapısı mı aralanıyor?

Yani anlayacağınız kamunun öncülüğünde ve yönlendiriciliğinde planlı bir kalkınma stratejisi oluşturmadan YTAK ve TKN ile ne sanayiyi dışa bağımlılıktan ne de Türkiye ekonomisini cari açık kolik olmaktan kurtarabilirsiniz. Zaten ...mış gibiden başka yaptığınız bir şey yok!..

Geçen haftaki yazımda iktidarın borçlanma ve bütçe açığı yaratma politikalarının geldiği tehlikeli noktaya işaret etmeye çalışmıştım.[1] Bunu yaparken de makro iktisat alanında yeni sayılabilecek ve adına Modern Para Teorisi (MMT) denilen bir teorinin politika önerilerinden yola çıktıklarını; ama bunu teoriyi doğru anlamadan, işine geldikleri haliyle anlayıp kullandıklarını söylemeye çalışmıştım.[2] Gerçekten de bu teoriyi savunanlara göre parası sert para (hard currency-döviz) olan, bir paranın yerine getirmesi gereken tüm işlevleri yerine getiren ülkeler için borçlanma ve bütçe açığı yaratmada bir sorun yoktur. Ama gelin görün ki ve ne yazık ki bizim paramız böyle bir para değil ve bu yanlış uygulamaların bedellerini bizden sonraki nesiller bile ödeyecekler. Ama iktidarın bu iktisat teorilerini kendi işine geldiği gibi yorumlama ve ona göre strateji belirleme yaklaşımı sadece borçlanma ve bütçe açıkları ile sınırlı değil. Şimdi buna bir de verimliliği, katma değeri yüksek ürün üretme ve ihraç etme işinin organizasyonunu da TCMB’ye havale etme eklendi. 

Yatırım taahhütlü avans kredisi (YTAK) uygulama çerçevesi yeniden yapılandırıldı:

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndan (TCMB) 23 Kasım 2023’te yapılan bir basın duyurusuyla YTAK uygulama çerçevesinin yeniden yapılandırıldığı belirtildi. Kamuoyunun bilgisine sunulur denilerek bitirilen duyuruda, “... firmaların yatırım projeleri için alacakları Teknoloji/Strateji puanı dikkate alınarak, toplam yatırım tutarı en az 1 milyar Türk lirası olan yatırım projelerine aracı bankalar kanalıyla YTAK tahsis edilebilecektir.” vurgusu yapılarak;  “Azami 10 yıl vadeli olarak kullandırılacak kredilerin faiz oranı; Teknoloji/Strateji puanı, yatırım kapsamında yurtdışından sağlanan finansman oranı, finansal sağlamlık değerlendirmesine bağlı olarak yüzde 30 ile yüzde 15 aralığında belirlenecektir.” denildi. Duyuruda ayrıca “Yeni YTAK programına yıllık 100 milyar Türk lirası limit tahsis” edileceği, program kapsamında 3 yıl boyunca toplam 300 milyar Türk lirası limit tahsis edilmesinin planlandığı belirtildi.[3] Bu duyuru ile birlikte TCMB’nin fiyat istikrarını sağlamak yanında yüksek teknoloji ürünleri ihracatını, verimliliği arttırma gibi görevleri üstlendiğini de anladık. Ne yalan söyleyeyim bütün bunlar aslında kulağa hoş gelen şeyler. Çünkü merkez bankalarının uzun dönemli amaçları arasında fiyat istikrarını sağlamak yanında yüksek istihdam, finansal istikrar ve iktisadi büyüme gibi amaçlar da var. Ama gelin görün ki konu bizim merkez bankası olunca işler arapsaçına dönüyor. Çünkü TCMB’nin öncelikli olarak halletmesi gereken çok önemli bir sorunumuz var: Yıl sonunda büyük olasılıkla yüzde 70’lere dayanacak, belki de onu da aşacak enflasyon. Üstelik bu tür teşvik sistemleri bizim gibi ahbap-çavuş kapitalizminin (crony capitalism)[4] koşullarının geçerli olduğu ülkelerde rant kollama (rent seeking)[5] faaliyetleri sonucu sadece ve sadece “iktidar yandaşlarını” kayırıyor, yeni servet transferlerine yol açıyor ve yeni yetme, görgüsüz zenginler oluşturuyor. Veya “sevgiliye, metrese” yat, kat ve mücevher parası oluyor!.. Yani bu teşvikler katma değeri yüksek mal üreten ve ihraç eden iş adamlarına değil, iktidara yakın, iktidarın desteklediği kişilere gider.

Toplumsal kredi notu:

İktidarın geçen hafta dillendirdiği bir başka konu da toplumsal kredi notu (TKN) uygulaması oldu. Bunu da sayın Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamalarından öğrendik. Sanki ilk defa Türkiye’de AKP iktidarı tarafından uygulanacakmış gibi dallandıra, ballandıra anlatmış.[6] Neymiş efendim, belli alanda kredi veren bankalar zorunlu karşılıklar gibi düzenlemelerle  teşvik edilecekmiş… Yani anlayacağınız finans kapitale biraz daha yarenlik edilecek! Çünkü önce onlara yeni kazanç alanları yaratılacak (Eylül 2021 NAS politikalarında olduğu gibi); onlar da iktidarın borçlanma gereksinimini karşılayacak. Ne de olsa önümüzde finanse edilmesi gereken önemli bir yerel seçim var. Yılmaz da konuyu yine yüksek teknolojili, katma değeri yüksek mal üretmek ve ihraç etmeye bağlamış. Üstelik konuya; “... teknolojik yatırımlara siz daha fazla kredi verilmesini istiyorsunuz veya sosyal bir takım konulara da sosyal açıdan önemli gördüğünüz bir takım işlere daha fazla kredi sağlanmasını istiyorsunuz. Bankacılık sistemi kanalıyla. Bunu yapan bankaların karşılık oranlarını ayarlayabiliyorsunuz. Büyüme performanslarına daha fazla esneklik sağlayabiliyorsunuz” sözleriyle açıklık getirmeye çalışmış. Yani yine devlet eliyle bazı finans kapital çevrelerini daha da zengin etmenin ilk ipuçlarını vermiş!..

Yeni bir sanayi hamlesi başlatmanın yolu belli:

İktidarın çok acil bir biçimde dış kaynak gereksinimi olduğunu, iç piyasada yaşanan tıkanmaları ihracatla aşmaya çalıştığını biliyoruz. İhracatı artırmak için de reel ücretleri ve iç talebi düşürmeye çalıştığını biliyoruz. Yani NAS politikaları yine devrede: eskisinden tek farkı şimdi ortodoks politikalarla bunu yapmaya çalışıyorlar, heterodoks değil!  Bu arada da çok moda olmaya başladığı için yüksek teknolojili, katma değeri yüksek malları nasıl üretiriz, ihraç ederiz konusunda çalıştıkları izlenimini yaratmak, ama aslında yeni AKP zenginleri yaratma projelerini yaşama geçirmeye çalışıyorlar. Çünkü yatırımları, üretimi, ihracatı artıracağız ve bunun sonucunda da istihdam artacak, cari açık azalacak denildiğinde herkes pür dikkat kesiliyor; bu herkesin hoşuna gidiyor. Geldiğimiz noktada yapılması gereken şeyler bunlar aslında. Ama bu hedefleri gerçekleştirmenin yolu TCMB’ye verimliliği, ihracatı arttır görevi vermek, TKN uygulaması değil planlı kalkınma dönemi başlatmaktır. Onun için de bu iktidar döneminde lağvedilen eski Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) gibi bu işleri bilimsel gerçeklerle planlayacak, organize edecek, siyasi etkilerden uzak  bir merkezi planlama kurumuna gereksinim vardır. Bu da yetmez: 12. Kalkınma Planı’nda yer alan öncelikli sektörlere kredi sağlayacak yeni Sümerbank’lar, Etibank’lar yaratacaksınız. Bu da yetmez: Eğitim sistemini sil baştan çağın gereklerine göre kamucu anlayışla yeniden oluşturacaksınız. Bu da yetmez: Sermayenin karlı yatırım alanına dönüştürülen sağlık sektörünü, herkese sağlık hizmeti anlayışıyla, yeniden kamunun tekeline sokacaksınız. Bu da yetmez: Başta döviz kuru politikaları olmak üzere para ve maliye politikalarını da bu yeni sanayileşme politikalarınız ekseninde yeniden oluşturacaksınız. Yani anlayacağınız kamunun öncülüğünde ve yönlendiriciliğinde planlı bir kalkınma stratejisi oluşturmadan YTAK ve TKN ile ne sanayiyi dışa bağımlılıktan ne de Türkiye ekonomisini cari açık kolik olmaktan kurtarabilirsiniz. Zaten ...mış gibiden başka yaptığınız bir şey yok!..

 

[1] Yazıya https://www.ilerihaber.org/yazar/borclan-borclan-nereye-kadar-160453 linkinden ulaşılabilir.

[2] Okurlarımızın iyi anımsayacağı gibi benzer bir yaklaşımı faiz neden enflasyon sonuç önermelerinde de kullandıklarını, yine bu köşede, 30 Mart 2021 tarihli ve “Enflasyon lobisinin fendi faiz lobisini yendi!” başlıklı yazımda da  anlatmaya çalışmıştım. Yazımda; Japonya gibi uzun süredir deflasyon içinde olan gelişmiş ülke ekonomilerini canlandırma kaygısıyla geliştirilen Neo-Fisherci yaklaşımı yine yanlış yorumlayarak nasıl NAS’a dönüştürdüklerini anlatmaya çalışmıştım.

[3] YTAK uygulamasının detayları ile ilgili daha fazla bilgiye TCMB Başkanı sayın Hafize Gaye Erkan’ın ISO’da yaptığı sunumda ulaşılabilir. Sunum https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Duyurular/Baskanin+Konusmalari/2023/SunumB29_11_2023 linkinden elde edilebilir.

[4] Ahbap çavuş kapitalizmi, iş insanları ve kamuda yetki sahibi kişilerin çıkar birliği oluşturarak ülkede oluşturdukları sistematik kayırma ve yozlaşma düzenine verilen addır. Bu düzen çift yönlü çıkar ilişkisine dayanır. “İş insanları rant alırken, siyasiler maddi ve politik destek elde ederler. Hükümet yetkilileri imtiyaz vereceği iş insanlarını seçebildiği gibi aksi de mümkün olabilmektedir. Yani iş insanları kendi lehlerine çalışacak düzeni, siyaseti finanse ederek kurabilirler. Bu sistemin tercih edildiği ekonomilerde yolsuzluk, vergi kaçakçılığı, rüşvet, yozlaşma ve kayırmacılık gittikçe yaygın bir hal alarak sistematikleşir. Bunun doğal sonucunda ülke, demokrasiye ve meritokrasiye göre değil plütokrasiye ya da kleptokrasiye göre yönetilmeye başlar. Bu tarz uygulamaların önüne geçmek için öncelikle denetlenebilir, şeffaf, etik ve ahlaki değerleri içinde barındıran ve herkese eşit uygulanan bir anayasal düzen tesis edilerek hukukun üstünlüğü korunmalıdır.” Aygen, Murat ve Meydan Ali Fuat (2021). Ahbap-Çavuş Kapitalizmi ve Türkiye Örneği, Premium E-Journal of Social Sciences, 5(17), 543-554.

[5] Rant kollama, bir kuruluşun herhangi bir üretkenlik katkısı olmaksızın zenginlik elde etmeye çalıştığı zaman ortaya çıkan iktisadi bir kavramdır. Bir şirketin hibe, sübvansiyon ya da tarife koruması için hükümete lobi yapması rant kollamaya bir örnektir. Rant kollama lobicilikten bağış yapmaya kadar pek çok şekilde ortaya çıkabilir. Örneğin, para bağışlayıp bunu vergilerinizden düşebilirsiniz. Rant kollama faaliyetleri serbest piyasanın etkin işleyişine müdahale olarak düşünülür ve bireylere ve şirketlere adil olmayan fiyatlar ve engeller dayatır.

[6] Oysa Ekonomi gazetesi yazarlarından Burak ARZOVA’ya göre benzer uygulama, üstelik hemen hemen aynı adla Çin’de yılardır uygulanmaktaymış. Yazıya https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/sapkadan-cikan-yeni-donem-tavsani-toplumsal-kredi-notu/718337 linkinden ulaşılabilir.