Sistemin çatısı çöktü

Açık ki iktidarın aldığı kararların etkisi umduklarından çok daha büyük sonuçlara yol açıyor. Olağanüstü durumlarda ortaya çıkacak sonuçları hiç hesaplamamış oluyorlar çünkü hem bilimle araları yok, hem umurlarında değil…

Ülkenin nasıl yönetildiğini anlamak için meteorolojik olayların toplumsal hayatta yarattığı etkilere bakmak yeterli… Geçen yıl Temmuz ayında aşırı sıcak ve kuru havanın etkisiyle çıkan Manavgat, Marmaris orman yangınlarında 8 yurttaş hayatını kaybetmiş, 170 bin hektar orman alanı ise içindeki milyonlarca canlıyla yanmıştı. Ağustos ayında Karadeniz’de şiddetli yağan yağmurun sele dönüşmesiyle 88 yurttaş can vermişti.

Türkiye’ye ait bir iç deniz olan (dünyada başka örneği yok sanırım) Marmara Denizinde geçen yıl ortaya çıkan müsilaj salgını için hangi tedbirler alındı biliyor muyuz? Diğer nedenler yanı sıra, Ergene nehri atıklarının Marmara’ya deşarj edildiği ve müsilajı tetikleyici etkenin bu olduğu ortada iken, deşarjın artık yapılmadığına dair bir açıklama gördünüz mü?

Şimdi ise yoğun kar yağışı nedeniyle İstanbul’da duran hayat, yeni yapılan havalimanında iptal edilen uçuşlar, mahsur kalan yolcular ve çöken kargo binasının çatısı ile karşı karşıyayız. Soğuklar yüzünden kaç kişinin donarak öldüğüne dair bir tespit ise henüz kamuoyuna yansımadı.  

İktidar cenahı İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’nun o akşam gittiği bir yemeği diline dolarken, muhalefet cenahı da merkezi iktidarın sorumlu olduğu yolları bilerek açmadığını göstermeye çalışıyor.  

Birkaç haftaya hepsi unutulur. Yukarıda sayılanlar da unutuldu çünkü. Bir daha ki felakette hatırlayacağız ancak.

İstanbul’un yeni Havalimanında yaşanan her biri ayrı skandal olan olaylar da unutulacak ama şunları hemen not düşelim. İstanbul’a 3. Havalimanının ihalesi 3 Mayıs 2013’te yapıldı. Üstelik konuyla ilgili tüm uzmanların olumsuz görüşlerine, açılan davalara rağmen yaptılar bu havalimanını. Meteorolojik olarak yeri uygun değildi. Alan orman ve sulak alanlardan oluşuyordu. Atatürk Havalimanında coğrafi olarak yoğun kar yağışı olmazken 3. havalimanı bölgesinde olurdu. Üstelik yılın belli günlerinde çok kuvvetli rüzgarla uçuş güvenliği tehlikeye girerdi. Ayrıca zemini kaygandı ve kot farkı vardı. Kuşların uçuş yolu üzerindeydi. Tüm bunlara aldırmadan yaptılar havalimanını. Açılan davalarda da siyasi baskıyla bir karar çıkmasını engellediler.  3. Havalimanı yapılırken kölelik koşullarında çalışan kaç işçinin “iş kazası” denilerek iş cinayetlerine kurban gittiğini ise net olarak bilmiyoruz.

Bu havalimanı faal hale gelsin, yapan/işleten müteahhitler 25 yıl boyunca para kazansın diye işleyen, yılların güvenli Atatürk Havalimanı ise kapatıldı. Üstelik metrosu olan tek havalimanı Atatürk’tü. Şu anda İstanbul’da faal olan iki havalimanının ikisinin de metro ulaşımı yok. Üstelik Atatürk Havalimanını sözleşme gününden önce kapattılar ve işletici firma TAV’a gereksiz yere 389 milyon euro tazminat ödediler. Yani 5’li çete (Cengiz, Mapa, Limak, Kolin, Kalyon Ortak Girişim Grubu havalimanını işletiyor)   daha fazla kazansın diye halkın vergisi savruldu…

Gelinen aşamada yoğun kar altında kalan 3. Havalimanında alınmayan önlemlerin de etkisiyle 2 gün boyunca uçuşlar yapılamadı. Havalimanındaki yolculara asgari hizmet götürülemedi. Üstelik daha 3 yıl önce hizmete açılan limanın kargo binalarından biri çöktü.

Açık ki iktidarın aldığı kararların etkisi umduklarından çok daha büyük sonuçlara yol açıyor. Olağanüstü durumlarda ortaya çıkacak sonuçları hiç hesaplamamış oluyorlar çünkü hem bilimle araları yok, hem umurlarında değil… Güç, yani total iktidar onlarda olduktan sonra her şeyin üstesinden gelebileceklerini sanıyorlar. Çünkü son 7 yılda çuvalladıkları her işte, fazladan güç(kolluk kuvvetleri +yargı+ propaganda mekanizmaları) kullanarak o badireyi aştıklarını düşünüyorlar. Başımıza gelen felaketlerde de sorunu dışsallaştırıyorlar. Suç, kesinlikle beceriksizlikleri ya da açgözlülükleri değil; İklim krizi ya da doğal felaketin Takdiri İlahi olması, olmadı Ekrem İmamoğlu’nun yemeğe gitmesi… Sonra felaketten nasıl yeni ihaleler üretiriz diye rant paylaşım masalarına geri dönüyorlar. Tüm bu felakete yol açan kararları bedavaya alacak değiller tabii.

Yukarıda saydığımız her olayın arkasında, rant ve kolay para nedeniyle alınmış siyasi kararlar var. Bu kararlar ülkeyi çöküş noktasına getirdi. Çöken sadece kargo bina çatısı değil yani, sistemin çatısı çöktü, temel de su alıyor…

Buradan çıkmak için daha güçlü bir irade, yan yana gelmiş örgütlü bir halk gerekir. Kararların şirketlerin kâr maksimizasyonuna göre değil, halk/kamu yararına doğa yararına alınması gerekir.

Yoksa felaketten felakete sürüklenir, gündemin önümüze attığı skandallarla bu ömürden geçer gideriz.