Hukuksuz bir talan yılı daha

Böyle bir yıl daha geçirmemek için tüm irademizi ve emeğimizi bu 6 ay içinde ortaya koymalıyız.

Türkiye için “kader seçimi”nin yapılacağı bir  yıla giriyoruz. Cumhuriyet’in 100.yılında, ceberrut baskıcı, talancı, totaliter bir çetenin hakimiyetinde mi olacağız yoksa verilen zararları tamir etmek için elleri kolları sıvamış, yeniden parlamenter rejime dönüşün yollarını arayan, yelkenine biraz  umut doldurmuş bir Türkiye ile mi olacağız, göreceğiz.

AKP rejiminin verdiği zararların bilançosunu çıkarmak kolay değil. O yüzden geriye bakıp 2022 yılında hukuk ve çevre alanında neler yaşanmış, bir yazıya sığdırmak da kolay değil. Yine de denemek hiç yapmamaktan daha iyidir.

Herkesin bildiği gibi vahşi bir kapitalizmi din sosuyla yediren AKP’nin çevre talanları durmuyor. Yeryüzü ve yeraltı varlıklarını sadece ucuz bir kaynak olarak gören iktidar, bu varlıkları  yandaş sermayesine yağmalatırken doğayı da alabildiğine tahrip ediyor. Geçen yıl 5’li çeteden Limak-İC İçtaş şirketlerinin işlettiği Yeniköy/Kemerköy termik santraline ucuz yakıt sağlamak için  İkizköy Akbelen Ormanları  tahsis edilmişti. Alanda zeytinlikleri olan  köylüler ormanda nöbet tutuyor ve açtıkları  davanın bitmesini beklerken şirketin alana girmesine de izin vermiyordu. Bu engeli aşmak için, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden Yönetmeliğinde bir maddelik değişiklik yaparak  zeytinlik sahaların madenciliğe verilmesinin önünü açıyordu. Bu yönetmelik değişikliğine karşın yüzlerce kişi ve kurum dava açarak Danıştay dairesini neredeyse kilitledi. Sonuç olarak Danıştay 8. Ve 10. daireleri (bir çok badireden sonra) değişiklik hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Fakat iktidar ve yandaş sermayesi burada durmadı. Bu sefer zeytincilik kanununu bypass etmek için Maden Kanununda değişiklik yapmaya gittiler ve çok kısa bir sürede zeytinlikleri yok edecek teklif  komisyona geldi. Ancak iki hafta önce, ikizköy ve Deştinlilerin Meclis kapısına dayanmaları, muhalif vekillerin dayanışma göstererek onları içeri almaları sonucu AKP ve MHP, seçim öncesi bu tablonun işlerine yaramayacağını düşünmüş olmalılar ki teklifi aynı jet hızıyla geri çektiler. Bu, zeytinlik alanları yok etme konusunda yapılan 10. Kanun değişikliği  girişimiydi.

SİT alanlarını kısmi yapılaşmaya ve endüstriye açmak için de Korunan Alanlar Yönetmeliği değiştirildi. SİT alanlarının derecesini düşürmek, düşürülen derecelerde de sermayenin yapabileceği işlerin sayısını artırmak  iktidarın en sevdiği konuların başında geliyor.  Bu yönetmeliğe karşı açılan dava da  olumlu bir gelişme yok.

Sinop’ta açılması düşünülen nükleer santralin ÇED davasında ise , bilirkişi raporunun aleyhte görüşüne rağmen Samsun İdare Mahkemesi davayı reddetti. Temyiz süreci hukuktan bir şey bekleyenler için devam ediyor.

Erzincan İliç’te Türkiye’nin en büyük siyanürlü altın madeni yeni projelerle sahasını genişletiyor. Haziran ayında ise madenin atık havuzundaki borulardan birinin patladığı ve yaklaşık 20 ton siyanürlü atığın toprağa ve suya karıştığı iddialarına ve yaşamsal tehlikeye karşılık, devlet yetkililerinden olayın üstünü ört bas etmek dışında doyurucu hiçbir açıklama gelmedi. İliç ve tüm Fırat havzası kaderine terkedilmiş durumda…

2022’nin çevre sorunlarında öne çıkan başlıklardan birisi de plastik çöp ithaliydi. Plastik atıkların ithalini  Çin’in 2017’de yasaklamasından sonra  ithalatçı firmalar rotayı Türkiye’ye kırdı.  2018 yılında  toplam 418.000 ton plastik çöp Türkiye tarafından ithal edilmiş. 2021 yılında ise rakam 757 bin ton civarında. Birkaç ay sonra 2022 rakamlarını da öğreniriz. Özellikle Adana-Mersin bandında mafyavari yöntemlerle yapılan ithalatta denetim yok. Hava su toprak ise zehirleniyor.

Geçen yıl ormanların başı  yangınlarla dertteydi. Bu yıl ise ormanlar endüstri için kesilmeyle karşı karşıya… Uluslararası piyasalarda  odun değerinin artmasıyla ileri yıllarda planlanan kesimler öne çekilerek, gençleştirme adı altında ağaç kıyımı yapılıyor. Orman Müdürlükleri,  orman endüstrisinde ki özel şirketlerle ilişki içinde. Gelecek kesiliyor.

Bu çevre katliamlarına karşı yerelden sesler çıkmasına rağmen, iktidar topluma en büyük gözdağını Gezi Davası ile verdi.  Türkiye’nin en büyük ve kitlesel isyanı olan Gezi İsyanı’nda öne çıkan sivil toplum  insanlarını AKP yargısı Nisan ayında esir etti. Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden’e 18’er yıllık hapis cezaları verilerek tutuklandı. İş İnsanı Osman Kavala’ya ise müebbet hapis cezası verildi ve bu tüm sıfatların ötesinde karar, bu hafta istinaf mahkemesince “onandı”.

Geçen ay da Silivri’de ÇHD davasında sanıklara cezalar yağmıştı.  Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşları Silivri’de esirliklerine devam ediyorlar.

Yani hukuk cephesinde de değişen hiçbir şey yok.

2023 seçimlerinde değişiklik olmaz ise hukuk ve çevre alanında ne olacağını geçmişe ve bugüne bakarak tahmin edebiliriz. 

O halde böyle bir yıl daha geçirmemek için tüm irademizi ve emeğimizi bu 6 ay içinde ortaya koymalıyız.

Başka şansımız yok!