Çatla beton...

Bu betonu çatlatmak gerek…

Pazar günü İstanbul  Taksim'de yapılan bombalı saldırıda 6 yurttaş hayatını kaybederken, 81 kişi de yaralandı.

Saldırının üzerinden bu satırların yazıldığı anda 4 günden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen olay netlikle aydınlatılamadı ve çelişkili bilgiler giderilemedi. RTÜK'ün yayın yasağı, BTK'nin sosyal medyaya bant daraltması getirdiği ortamda, bombacı olduğu söylenen zanlının boğazının sıkılarak yakalanma anı fotolarının servis edilmesi, kamuoyunu yönlendirmenin bir uzantısıydı. Toplumun biriken öfkesini belki bu şekilde kanalize etmek istediler. Şüphelinin Suriye asıllı, kaçak bir göçmen olduğu ve ilk açıklama ise PKK/YPG’li olduğu yönündeydi. (Şüphelinin yakalanma anında üzerinde “New York” yazılı mor sweet olması, makyajlı olması, olaydan sonra evinde beklemesi herkese bir “mizansen” duygusu veriyordu)

Yakalanan şahıs, perşembe akşamı basına yansıyan ifadesinde, YPG elemanı olduğunu kabul etmiş; Türkiye’ye gönderildiğini ancak bıraktığı çantada ne olduğunu bilmediğini, uyuşturucu sandığını söylemiş.

Bu tür olaylarda tetikçiler belki bulunur ancak arkasında kimin olduğu asla bulunamaz. Türkiye de bunun acı örnekleriyle dolu. Suruç Katliamı ve Ankara Gar Katliamı’nın IŞİD tarafından, 2016 yılında askeri servis otobüsü ve Güvenpark katliamlarının PKK'ye bağlı (ya da ondan ayrılan) TAK adlı bir örgüt tarafından yapıldığını biliyoruz. (IŞİD saldırıları üstlenmemiş, ancak TAK üstlenmişti) Ancak görünüşte eylemci örgüt bilinse de aslında kim tarafından organize edildiği hep karanlıkta kalır. Hatta bu büyük katliamların üstü Türk yargısı tarafından da örtülmek isteniyor. 2016 darbe girişimine kadar giden bu kanlı yolda bilinmeyen çok nokta var. 

Bu eylemi hangi örgüt hangi saikle yaparsa yapsın, bu tür eylemler insanlık dışıdır. Toplum düşmanıdır. Ancak içinde yaşadığımız durum gösteriyor ki egemenlerin bu tür ahlaki normlarla bir ilişkisi bulunmuyor. Egemenlerin vicdanı, evrimsel olarak ilerleyen bir süreç değil.

Bu tür eylemlerin siyasi amacı vardır. Önümüzde bir seçim süreci olduğuna göre, amaç seçimleri bir şekilde manipüle etmektir diyebiliriz. Değilse bu eylemin amacı havada kalmaktadır. Kaldı ki eylemi ne PKK ne başka bir örgüt üstlenmiş durumda (hatta PKK açıkça saldırıyı yapmadığını belirtti). Herkesin aklına 7 Haziran-1 Kasım süreci geldi. Aynı ırmakta 2 kez yıkanılır mı göreceğiz.

İçişleri Bakanı'nın açıklamalarında daha önce "Türkiye'deki tüm teröristleri biliyoruz, ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz" demeci vardı. Bu durumda her zamanki gibi ya İçişleri Bakanı  yalan söylüyordu ya da şimdi büyük bir istihbari zafiyet söz konusuydu... Her ihtimalde Türkiye tarihinin en kriminal Bakanı Süleyman Soylu'nun o görevden alınması gerekirdi. Erkan Baş'ın Meclis konuşmasında dediği gibi "İçişleri Bakanı koltuğuna beton saksıları oturtsak hiç bir şey fark etmeyecek" demişti. (Aslında denemek gerek belki ülkedeki uyuşturucu trafiği azalabilir.) Teröre karşı tedbir olarak, valiliğin İstiklal Caddesi’nde beton saksıları ve bankları kaldırmasıysa ufuklarının yine betonla sınırlı olduğunu gösteriyor.

Bu vahşi saldırıyı gerçekte kim yaptırdı bilmiyoruz ve belki hiç bilemeyeceğiz. Ancak her kriz anında olduğu gibi iktidar yine manipülasyonlara girmekten çekinmedi. Yayın yasağı ve sosyal medya araçlarının bant aralığı daraltılarak sansür uyguladı. Böylelikle sağlıklı bilgiye ulaşamayan halkın paniği arttı. Ayrıca sosyal medya sansürünün bir provası ilerisi için yapılmış oldu. Başta da belirttiğimiz gibi bomba koyduğu söylenen Suriyeli zanlının yakalanma anının servis edilmesi de başka soru işareti…

Çoğumuzun endişelendiği gibi bu seçim süreci normal bir süreç olmayacak. Birileri düğmeye bastı ve 6 insan hayatını kaybetti. Bu tür iktidar oyunlarından kim medet umuyorsa dünyanın laneti onların üzerine olsun. Ve elbet iş lanetlemekle kalmamalı, halk bilinçli bir şekilde hesap sorabilmeli. Geçmişte soramadık.

Hesap sorabilmek için örgütlü bir toplum gerek. Atomize olmuş, umutsuz ve sadece tüketime odaklı bir toplumla hesap sorulamaz. Örgütlenemeyen toplumu manipüle etmek kolaydır. Bizdeki gibi siyasal bilincin olmadığı, okuma/düşünme oranının düşük olduğu, her tarafına beton dökülmüş toplumlarda daha da kolay.

7 ay sonraki seçimlere her şeyi ile daha organize ve örgütlü bir biçimde giremezsek, başımıza gelenler daha da  geleceklerin habercisidir. Bu betonu çatlatmak gerek…


* Çatla Beton: Grup Bandista’nın (her neredeyseler) Beton Millet Sakarya şarkısından…

ne kadar milliyetçi o kadar kapitalist
muktedir sorgulanmaz “vatan hainisiniz”
yurt vatan devlet için lazım ise cesetler
toprağım bütün dünya halkımdır nev-i beşer

bir kez ikna olunca milliyetçilik harcı
farklı olana sözü “defol git pis yabancı”
mozaikten haz etmez de mermer bile yunanca
lakin her dilde faşizm “beton millet sakarya”

leşker doğan her millet leş kargaları gibi
gagalar kendisini taptığı bir cesetti
harcı kan ile karılmış kumu denizden çalınmış
yalan yanlış bir planla üzerimize kurulmuş

dayanmaz ki bu sütunlar patlarsa o zelzele
dayanmasın a yoldaşlar asılın kirişlere
sol yanımda sınırsızca enternasyonal dünya
sağ yanımda kaim duran beton, millet, sakarya

çatla beton millet sakarya
laf-ü güzaf hepsi fasarya
çatla betooon