Seçim sürecine girerken: AKP, ordu ve kutsaliyet

Tüm dünyada milliyetçilik yükselip gerçekleri gölgelerken, bir avuç muhalifin tüm olan bitene karşı durması zor ama boyun borcu.

Eylül sonu itibarıyla Türkiye seçim sürecine girmiş bulunmaktadır. Bunu Mersin Mezitli’de karakola yapılan bir saldırı ile anlamış olduk. Saldırıda bir polis memuru hayatını kaybetti. Bu eylem, birçok kişiye 7 Haziran-1 Kasım sürecini hatırlattı ve uyarılarını da yaptı. En net tavırlardan birini 6 yıldır Edirne Cezaevi’nde yatan Selahattin Demirtaş gösterdi ve bu şiddet eylemini kınadı. Bu net kınama hem AKP içinde, hem de PKK tarafından hiç de iyi karşılanmadı.  Bu olaydan kısa süre sonra TSK'nin Kuzey Irak'ta yaptığı operasyonlarda kimyasal silah kullandığı iddiası gündeme geldi. İddialar üzerine Demirtaş, adına atılan tweetlerle bu olayın derhal araştırılmasını istedi. Bunu yazmasa, HDP’nin bir kısım tabanıyla arası belki daha da açılacaktı. İşin ilginç yanı araştırmama göre kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen operasyon da yeni değil. 2021 yılında yapıldığı iddia ediliyor. Böyle bir önemli suçlamanın bugün gündeme gelmesi de ayrı ilginçlik. 

Bu iddiayı gündeme getirenlerden biri de Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı oldu. Şebnem Fincancı Korur, gönderilen bir videoya dayanarak iddiaların ciddi olduğunu ve "bağımsız kurullarca araştırılmasını" istedi. Bu açıklama üzerine önce devletin en tepesindeki Erdoğan, sonra Devlet Bahçeli, Şebnem Korur Fincancı hakkında ağır sözlerle yargıya gerekenin yapılmasını telkin ettiler.

Ardından Şebnem Korur Fincancı gözaltına alındı. Aynı anda yandaş basında hakkında dezenformasyon başladı. Evindeki normal bir kitap, “yasa dışı doküman”, babasından kalma eski mermiler, “silah/kalaşnikof bulundu”, diye servis edildi. Kamuoyunun ve meslek örgütlerinin cılız tepkileri altında ertesi gün çıkarıldığı mahkemede (adı mahkeme) Şebnem Korur Fincancı tutuklandı.  

Bu, seçim sürecine giderken topluma ve meslek odalarına gözdağı idi. Gözaltına alınmasıyla beraber Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Şebnem Korur Fincancı’nın oda başkanlığından alınması için Sulh Hukuk Mahkemesine başvurduğunu duyuruyor, ertesi gün de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türk Tabipler Birliği ve Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği ile ilgili yasal değişikliklerin hazır olduğunu söylüyordu. Buna karşın birkaç tabip odası ve birkaç baronun cılız tepkisi dışında toplumda  hiçbir tepki duyulmuyordu. 

Ana muhalefet partisi olan CHP, tavrını kimyasal silah iddiası ortaya atıldığında belirtiyor; milletvekili Gürsel Erol aracılığı ile  “TSK’nin yıpratılmaması gerektiğini, bunun bilgi kirliliği olduğunu” söylüyordu. Aslında bu CHP’nin son 20 yıllık tavrıyla tutarlıydı. Her ne olursa olsun ordunun ve TSK’nin yanında yer almak CHP’nin genel politikasıydı. Genel kanı da Türkiye toplumunda TSK’nin eleştirilemez olduğu, bu nedenle Fincancı’nın çok ileri gittiği yolundaydı.  

Oysa AKP iktidara geldiği 2002 yılından 2014 yılına kadar TSK ile hep kavgalı ve gerilimliydi. Bunu 2007 yılında Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la e-muhtıra olayından; o yıl başlayan Ergenekon operasyonları, ya da daha sonra gelecek olan Poyrazköy ya da Balyoz davalarından  görebiliyoruz. Ordu ile AKP 2014 yılında  (17/25 Aralık sonrası )  yakınlaşmaya başlamıştı ki 2016’da 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Darbeyi ordu içinde bir grup yaptı. Resmi açıklamalara göre 251 yurttaş yaşamını yitirdi. Ardından ordudan 150’den fazla general ve 20.000 civarı asker ihraç edildi. 

Ve bugüne geliyoruz. AKP için ordu ve TSK artık eleştirilemez. Geçmişte kavgalı olduğu kurum, artık tamamıyla onun emrinde… AKP neyi hedef gösterirse anında imha edebilecek (medya-emniyet-yargı-ordu) aygıtlara sahip durumda. Seçim sürecine böyle gidiyoruz.  

Türkiye'de din ve milliyetçilik propagandası her zaman tutan argümanlardır.  Dini propaganda son yıllarda biraz etkisini yitirince, milliyetçilik devreye girdi. Şebnem Korur Fincancı olayında iktidar bir prova yaptı. Muhalif güçler(özellikle CHP) yine bu provanın altında kaldı.  Önümüzdeki süreçte bu tür artan milliyetçi hassasiyetler üzerinden artan kamplaşmaları ve muhalif kesimlerin bastırılmasını göreceğiz. Çünkü başta söylediğimiz gibi seçim startı verildi. 

İçeriden daha ÇHD’li avukatlar Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşlarını alamamışken, Gezi tutsaklarını başta Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ı alamamışken, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Selçuk Mızraklı gibi siyasi tutsaklar içerideyken bu sefer de Şebnem Korur Fincancı’da rehin gitti seçimlere…

Tüm dünyada milliyetçilik yükselip gerçekleri gölgelerken, bir avuç muhalifin tüm olan bitene karşı durması zor ama boyun borcu.

İnadımız inat ve gerçekler yürümeye devam ediyor…