Oy’un değeri

Türkiye’nin gündeminde olan seçim, sosyalist siyaset için de çok değerlidir. Oy veren yurttaşı önemsediğini ve onlarla bir gelecek kurmak, hayatı değiştirebilme gücünü birlikte ele almak istediğini göstermek için bir sınav olacaktır. Ve belki on yıllardır ilk kez sosyalist siyaset bu seçimlerden güçlenerek çıkma imkanına sahiptir.

Türkiye en geç 9 ay sonra bir genel seçim yaşayacak. Siyasi sürprizlerin sık yaşandığı bu ülkede iktidarın, seçimlere gidilmesini engellemeye çalışması kadar, erken seçim ilan etmesi de ihtimal dahilinde.

20 yıl boyunca ülkeyi yöneten partinin kaybetmeye en yakın olduğu bir dönemde seçimlere bir yıldan az bir zaman kalmışsa, siyasetin bir numaralı gündeminin de seçimler olması normal karşılanmalı. Böyle bir ortamda, siyasi iddialara sahip tüm aktörlerin bir seçim politikası belirleyerek halkın önüne çıkması beklenir.

Seçimler, devlet yönetiminin ayrıcalıklı bir zümrenin tekeline bırakılmaması, halkın siyasete katılabilmesi ve iktidarı değiştirme gücüne kavuşabilmesi için verilen toplumsal mücadelenin bir sonucudur. Yoksa, ekonomik gücü elinde bulunduran sermaye sınıfı, seçim gibi mekanizmalarla uğraşmak istemez, iktidarı kendisine bağlılığı tescillenmiş kişi veya gruplara daimi olarak teslim etmek isterdi. İşçi sınıfı önderliğinde verilen şiddetli, hatta kanlı toplumsal mücadeleler ve direnişlerin bir sonucu olarak genel oy hakkı elde edildi.

Seçimlerin konusu, yönetim erkinin nasıl oluşturulacağıdır. Ülke nasıl yönetilecek, yasalar kimin çıkarları gözetilerek çıkarılacak, yürütme gücü kimin elinde olacak, yargı erkinin adil işlemesi nasıl sağlanacak, gibi sorular karşısında halkın tercihleri belirlenir. Halkın tercihleri elbette her konuda olduğu gibi seçimler bahsinde de manipüle edilmeye çalışılır. Düzenin bütün güçleri, halkı kendi hedeflerine doğru yönlendirmek için seferber olur. Bu uğurda ideolojik ve ekonomik araçlar ve hatta yeri geldiğinde zor aygıtı kullanılır. Ama yukarıda da belirtildiği gibi, sermaye sınıfının iktidarında bu araçların kullanılmadığı herhangi bir alan veya mücadele sahası yok gibidir. Mahallenizdeki bir parkın yıkılmaya çalışılmasına karşı verdiğiniz mücadelede de, bir işçi grevinde de, bir yemekhane boykotunda da aynı sorunlarla uğraşmak zorunda kalırsınız. Nasıl sermaye sınıfı burayı manipüle etmeye çalışıyor diye bu mücadelelerden kaçılmazsa, toplumsal yaşamı doğrudan etkileyen ve konusu iktidar olan seçimlerden de bu gerekçelerle uzak durulmaz.

Dünyanını tüm ülkelerinde, sağdan sola tüm siyasi partiler siyasi mücadelenin en somut, en çok kişiyi etkileyen, sonuçları en belirleyici alanlarından biri olan seçimlere mümkün olan en etkin, en kapsayıcı ve daha çok insanın kendilerine verdiği desteği sergileyebilecekleri yol ve yöntemleri bularak girmek ister. Şaşırtıcı ve karmaşık değildir; insanlar, nasıl mahallelerindeki bir protestonun veya iş yerlerindeki bir hak arama mücadelesinin sonuç almasını isterse, bunun için daha fazla insanı yanlarına çekmeye çalışırlarsa, bu mücadelede yanlarına gelen kişilerin en spesifik, en ayrıntılı konularda dahi kendileri gibi düşünüp düşünmediklerini sorgulama gereği duymazlarsa, partiler de seçimlerde benzer bir eğilim içine girerler. Doğrusu da budur. Siyaset zaten bir sadeleştirme, uğruna kavga edilen konunun diğer meseleleri önemsizleştirmesini sağlama ve böylece ilerleme işidir.

Yurttaş da verdiği oyu bu nedenle önemser. Oy verdiği parti veya kişilerin, o kişilerin ortaya koydukları program ve tutumların ülke yönetimini nasıl etkileyeceğini, nasıl değiştireceğini, hayatlarını etkileyecek olaylar karşısında o kişi ve programların kendi çıkarlarını nasıl koruyacağını dikkate alır. Oy verme işi bir gerçeklik sınamasıdır aynı zamanda. Tavır beyanı ile o tavrın gerçeklikle buluşma ihtimali birlikte gözetilir. Bu sınama da, yalnız seçimlerde değil siyasi-toplumsal faaliyetlerin tamamı için geçerlidir. Bir grev oylamasında, iş bırakma kararı alırken, bir yürüyüşe katılırken, tavrın doğru ve tutarlı oluşu ile sonuç almak, başarmak arasında sağlıklı bir denge kurulmaya çalışılır.

Her siyasi parti kendi politik tutumunu halkın bütününe propaganda etmek, bu tutumunun arkasına ne kadar geniş bir kitleyi alabildiğini görmek/göstermek, değiştirebilme iradesinin rüştünü ispat etmek gibi gerekçelerle seçimlere girer. “Ben değiştirmeye talip değilim sadece kendi ideolojik tutumumu beyan edeceğim” demenin bin türlü yolu vardır da, seçim onlardan biri değildir.

Dahası, bir siyasi partinin seçimler gibi halkın en yüksek derecede politikleştiği bir ortamda geniş toplumsal kesimleri ikna edemeyip, başka bir olay veya eylemde ikna edebileceğinin hiçbir garantisi yoktur.

Siyasi mücadele bütünlüklüdür ve her bir araç, yol ve yöntem birbirlerine bir şeyler katar. Seçimler de bu araç, yol ve yöntem repertuvarının en önemlilerinden biridir.

Türkiye’nin gündeminde olan seçim, sosyalist siyaset için de çok değerlidir. Oy veren yurttaşı önemsediğini ve onlarla bir gelecek kurmak, hayatı değiştirebilme gücünü birlikte ele almak istediğini göstermek için bir sınav olacaktır. Ve belki on yıllardır ilk kez sosyalist siyaset bu seçimlerden güçlenerek çıkma imkanına sahiptir.

Oy’un değerini bilmek ve onun üstüne neler katabileceğini hayal ederek…