Müzisyen olmak: Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma, bitmeyen mesai

TİP Emek Bürosu tarafından hazırlanan Vardiya köşemizin bu haftaki yazarı, sahne emekçisi Volkan Şahin.

Volkan Şahin

Dünya genelinde çalışma hayatını alt üst eden Covid-19 pandemisi ülkemizdeki kimi meslek gruplarının, mensuplarının bile üzerinde düşünmediği en ilkel çalışma koşullarına sahip olduğunu ortaya çıkardı. İronik biçimde bütün toplumun gözleri önünde olan, hatta göreli bir sosyal statüyü de içeren sahne sanatları bunların başında gelmekte. Bu yazımızda eğlence adı verilen sektörün ana taşıyıcısı olan müzisyenlerin durumuna bakılacaktır. Okur, yazı boyunca karşılaşacağı çalışma şartlarını dansçılar, tiyatrocular vb. sahne sanatçıları için genişletebilir.

MÜZİSYENLER NERELERDE ÇALIŞIR?

Müzisyenlerin çalışma alanları oldukça geniştir. Bar, pavyon, restoran, düğün salonu, kafe; açılış, karşılama, gelin çıkarma; TV programları, kayıt stüdyoları; çalgı eğitimi verilen kurumlar vs. Bir müzisyen bunların hepsine gitmez. Buralarda müzisyenlerin ilgisine veya kariyerlerinin seyrine bağlı olarak ortaya çıkan bir uzmanlaşma, öbekleşme vardır. Hepsinin içinde elbette yoğunlaşma canlı müzik yapılan işletmelerdedir.
Çalışma alanlarının genişliği, sanatın topluluk önünde yapılması, dolayısıyla ortaya çıkan “yıldız ışıltısı” aldatıcı olabilir. Müzisyenler Türkiye’de en kötü çalışma şartlarına sahip emekçi gruplarındandır.

MÜZİSYENLER KAYIT DIŞI ÇALIŞIRLAR, SOSYAL GÜVENCELERİ YOKTUR

MEB sertifikası vermek zorunda olan eğitim kurumları dışında -ki onlarda da müzisyenin usta öğretici belgesine sahip olması gerekir, bilgiye ve yeteneğe değil- işe alım bildirimleri yapılmaz. Sigorta primleri yatmaz. İsteğe Bağlı Sigorta yaptırmazlarsa, sigortalı bir eşleri de yoksa sağlık hizmetlerinden faydalanamazlar. Emeklilik ise sadece bir hayaldir.

MÜZİSYENLERİN İŞ GÜVENCELERİ YOKTUR

Müzisyenler patronların keyfine bağlı olarak çalışırlar. İşe alınış kriterleri olmadığı gibi çalışma şeklini, çalışmanın sonlandırılmasına dair ilkeleri ortaya koyacak bir sözleşme imzalamazlar. Genellikle şöyle olur: Canlı müzik yapmak isteyen bir işletme, tanınmış müzisyen/sanatçının getirebileceği potansiyel dinleyiciyi baz alarak işletmesine gelecek canlı müzik müşterisini TAMAMEN müzisyenin sorumluluğuna bırakır. Çalıştıracağı müzisyeni buna göre seçer. Bütün müzisyenler emek güçlerini işletmelere satmakla kalmazlar, bunun şartlarını da kendileri yaratmak, işletmeye “müşteri” getirmek zorundadırlar. Bunu yapmayan, sadece sahnesine odaklanan müzisyen işinden olur. İşletme sahibinin kendisine ait olan tanıtım, reklam gibi bir görevi müzisyene yıktığı bu örnek, müzisyenlerin yaşadıkları keyfiliklerden sadece biridir. Kimi patronlar müzisyenin “oturuşunu kalkışını” beğenmeyerek onu kovabilir. Kimisi daha ucuza çalıştıracak bir müzisyen bulduğu için mobbing uygular. Liste uzar.

MÜZİSYENLER ÇOK BÜYÜK BİR SÖMÜRÜ ALTINDADIRLAR

Yazının yazıldığı dönemde Türk Lirası oldukça değer kaybetmektedir. Güvencesizliğin yaratmış olduğu şartlar altında müzisyen ücretlerinin artması ile ilgili sistematik bir işleyiş yoktur. Bu durum kayıtsız, güvencesiz çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan gerek iktidarın alkollü içecekler üzerindeki vergileri arttırması, gerekse koronavirüs pandemisi, canlı müzik yapılan işletmelerin faaliyetlerini kısıtladığı için işletme sahipleri toplum gözünde mağdur bir kesim haline gelmiştir. Oysa müzisyenlerin sektörün yapısı gereği dizginsiz bir biçimde sömürüldükleri gözden kaçmaktadır.

Canlı Müzik yapan bir işletmenin iki olmazsa olmaz emekçi grubuna ihtiyacı vardır. İlki müzisyenler, diğeri ise servisten sorumlu olan emekçiler. İşin tanımı gereği ilk grubun mutlaka olması gerekmektedir. Müzisyenler, yapmak istedikleri değil alkol satışını arttıracak müziği yapmalıdır. Alkol ne kadar uzun süre tüketilirse ciro o kadar çok olur. Hatta işlek yerlerdeki bazı işletmeler sahneye sık ara verdirerek müşteri sirkülasyonunu arttırmak isterler. Böylece müzisyenler mümkün olabilecek en erken saatte çıkıp mümkün olabilecek en geç saate kadar çalarlar. İşletmenin tamamen canlı müzik ile binlerce lira ciro yaptığı bir gecenin sonunda bir ağır sanayi işçisi gibi emek gücünü tamamen harcamış olan müzisyen, şanslıysa üç yüz lirasını cebine atıp sigortasız çalıştığı işinden çıkıp evinin yolunu tutar. Buna canlı müzik parası adı altında ekstra para alıp yevmiyenin üstünde kalan kısmını cebine atan patronları da ekleyin.

MÜZİSYENLER HÂKİM KANININ AKSİNE YIPRANIRLAR

Toplumda enstrüman çalmanın çok da yıpratıcı bir faaliyet olmadığına dair genel bir kabul vardır. Doğrudur. Evinizde arkadaşlarınızla çalıp söylediğiniz o birkaç saat yorulmazsınız. Ancak düzenli olarak sahnede çok uzun saatler çalıp şarkı söylemek vücudunuzda, sesinizde bozulmalar yaratmaya başlar. İnsanların canlı müzik yapılan işletmelere eğlenmeye geldikleri gözden kaçmamalı. Bu da sürekli hareketli çalmayı, saat kaç olursa olsun enerjik olmayı -veya görünmeyi- gerektirir. Fiziksel aktivitenin yoğunluğu belli bir düzeyde devam ederken vücut yorgun düşer. Çalışmanın yaratacağı her sağlık sorunu katlanarak gerçekleşir: Duruş bozuklukları, bel-boyun fıtıkları, ses ve işitme kaybı vs. Şayet canlı müzik etkinlikleri gündüzleri yapılsaydı yıpranma bununla sınırlı kalırdı. Müzisyenler, işleri yolundaysa(!), güneş ışığından en az faydalanan emekçiler arasındadırlar. Gece çalışıp, emek gücünü gündüz uykusuyla yerine koyma rutin hale geldiğinde hem fiziksel hem ruhsal sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Giderek toplumdan kopma ve yozlaşma da bu çalışma şartlarının sosyal zararları olarak ele alınabilir.

BİTMEYEN MESAİ

Kuşkusuz müzik bir sanat dalı ve müzisyen bir sanatçı. Onun insanca yaşaması ile sanatını sürdürmesi arasında dolaysız bir bağ var. Sanatını sürdürebilmesi iki açıdan ele alınabilir: Birincisi sahne dışında da durmaksızın üretim, ikincisi tıpkı bir sporcu gibi fiziksel aktivitede kullandığı kaslarını çalıştırma. Müzisyen, zorunlu olarak toplumdaki başka herkesin hak ettiğinden daha fazla müzik dinlemek, üretmek ve enstrümanına çalışmak zorundadır. Yukarıda anlatıldığı gibi buna fırsatı yoktur. Sanatın politik ekonomisi açısından söylenecek olursa onun bu emeğinin çıktısı sahne performansındadır. Emeğinin ücrete tabi olan kısmı da sahne performansıyla sınırlıdır. Öyleyse müzisyen dar anlamda bir işçi, geniş anlamda ve katlanarak bir sanatçı olarak sömürülmektedir.

MÜZİSYENLERİN ÖRGÜTSÜZLÜĞÜ VE PANDEMİDE ARTAN İNTİHARLAR

Müzisyenler, geçmişte iyi kötü deneyimleri olmasına rağmen örgütsüzdürler. Buna sektörde olanların müzik dışında işlerde de çalışmaları, çalışma hayatının yukarıda anlatılan koşullarından dolayı bir araya gelmekte zorlanmaları neden olabilir. Daha en başta ekonomik mücadele temelli örgütlenmenin olmadığı emek gruplarında boşluğu yozlaşma, bireycilik, fırsatçılık doldurabilmektedir. İş güvencesi patronla ahbaplığa; daha iyi bir gelir, sosyal medyadaki iletişim becerisine; bunların hepsi ve daha fazlası sağlam bir network’e bağlıdır artık.
Pandemiye kadar, ekonomi de bu kadar bozuk değilken, işler yolundaydı. İyi kötü oturmuş bir sektör vardı. Müzisyenler en kötü ihtimalle haftada iki gün iş yaparak, paranın da alım gücü sayesinde, zenginleşemeseler de fakirleşmiyorlardı. Aile geçindirenlerin daha fazla işe ihtiyaç duydukları aşikardı. Onlar da ya programlarını arttırıyor ya “ekstra kovalıyor” ya da ders veriyorlardı. Halkımızın mütevazı deyimiyle “çorba kaynıyordu”. Bu arada evlerine ev, arabalarına araba katan, müteahhitlik gibi alanlara da sermaye aktarabilen işletme sahipleriyle geçinilip gidiliyordu.

Pandemi ile birlikte işletmeler kapandığında aslında çalışma hayatlarının hiç de güllük gülistanlık olmadığını müzisyenlerin kayıtsız ve güvencesiz çalıştırılan milyonlarca emekçiden oldukları ortaya çıktı. Öyle ki kısa çalışma ödeneğinden, işsizlik maaşından faydalanamadılar, ustalık, maharet gerektirecek başka hiçbir işi öğrenecek zamanları olmadığı için ne yapacaklarını bilmez bir halde ortada kaldılar. Pandemis öncesindeki alkışlar, sosyal medya etkileşimleri karın doyurmadı. Ülkedeki işsizlik herkesin malumu. İşsizlik olmasa da müzisyenlerin çok küçük yaşlardan itibaren yetiştiklerini, kendilerini sadece bir konuda geliştirdiklerini gözden kaçırmamak gerekir. Müzisyenliği bir meslek değil, hayatın kendisi olarak yaşayan bu insanların pandeminin yarattığı yıkımın altında kalmaları kaçınılmaz oldu. Kayıtsız çalışmanın devletin onlara karşı kayıtsızlığına dönüşmesi pek çoğunu etkiledi. Yüzden fazla müzisyen kendi hayatına son verdi.  Bu arada bazı meslek birlikleri üzerinden dağıtılan üç ayda toplam üç bin liranın kaç kişiyi bu duygudan kurtarmış olabileceğini okurun yorumuna bırakıyoruz.

ÇÖZÜM

Çözüm önerilerini tartışmak bu yazısının hacmini oldukça arttıracaktır. Kuşkusuz müzisyenlerin örgütlenmelerini de içerecek çözüm tartışmalarında yol göstermesi bakımından şu öneriyi yapmayı yeterli buluyoruz: Müzisyenler, kendilerinin emekçi olduğunun bilincine varmalı, müzisyen olmayanlar da sanatçı tanımını ünlülerle sınırlamaktan vazgeçip sanatın/müzisyenliğin özgün bir emek alanı olduğunu fark etmeli.