Kuru Otlar Üstüne

Buradan son derece ilginç, ayrıksı, belki bazılarınca provakatif olarak nitelendirilebilecek bir başka film çıkardı ama izlediğimiz film “o film” değil.

Nuri Bilge Ceylan’ın dün (Cuma) vizyona giren yeni filmi Kuru Otlar Üstüne çeyrek yüzyılı aşan kariyerinde sinemamıza çok sayıda başyapıt kazandırmış olan yönetmenin son yıllarda bende hayal kırıklığı yaratan yegâne filmi oldu. Ceylan Kuru Otlar Üstüne’de bir önceki filmi Ahlat Ağacı’ndan (*) farklı, hatta zıt bir yönelime girerek külliyen “karanlık” bir film ortaya çıkarmış ki bu, prensip olarak meşru bir tercih olabilir ama sorun, öykünün matematiğinin tutarlı biçimde kurulamamış, son derece kötücül davranışlar sergileyen baş karakterin sunumunun da anlatının bağlandığı nokta açısından yetkin bir sinemasal anlatımla perdeye getirilmemiş olması. Bundan kastım kuşkusuz görüntü yönetimi, oyuncu yönetimi vb. ya da diyaloglar değil; bu ve benzer minvallerde Ceylan kendinden beklendiği üzere büyük ustalık sergiliyor. Ancak aşağıda açımlamaya girişeceğim noktayı baştan kaydedecek olursam finalde anlatının -mükemmel bir görselliğe eşlik ediyor olsa da- bir iç ses monoloğuyla bağlanması ve de üstelik bunun da film boyunca neredeyse baştan sona izlediğimiz kötücül davranışlarla doku uyuşmazlığı taşıyan bir ton ve içerikte olması filmi tutarsız, iki arada bir derede kalmış halde bırakıyor.

Kuru Otlar Üstüne’nin baş karakteri Samet, Doğu Anadolu’daki mecburi hizmetinin bir an önce bitmesi için yanıp tutuşan bir öğretmen. Filmin en başlarında Samet’in, Sevim adlı bir öğrenciye küçük bir el aynası hediye edişini görüyoruz. Ardından Samet sınıfta ders esnasında sürekli Sevim ve bazı başka kız öğrencilere söz vermesinden yakınan erkek bir öğrenciyi son derece sert biçimde “had bildirerek” paylıyor. Derken sınıfta yapılan bir aramada Sevim’in çantasından Samet’in armağanı el aynası ile Sevim’in kaleme almış olduğu bir aşk mektubu çıkıyor. Samet bu el aynasıyla aşk mektubunu diğer öğretmenlerden alıyor ama ağlamaklı gözlerle mektubu kendisine iade etmesini isteyen Sevim’in yalvarışlarını karşılıksız bırakıyor. Bunun üzerine Sevim ve bazı başka öğrenciler Samet’i ve ayrıca Samet’in lojmanını paylaşmakta olduğu Kenan adlı bir diğer öğretmeni okul yönetimine şikâyet ediyorlar, olayın üstü fazla büyümeden kapatılıyor ve Samet Sevim’i diğer öğrencilerin önünde sınıftan atıyor.

Buraya kadar aktardıklarım, süresi üç saat dolayında olan filmin ilk yarısında cereyan ediyor ve Sevim’e dair öykü ancak finale doğru tekrar gündeme gelmek üzere geri plana düşerek kadın bir öğretmenin odağında olduğu bir başka olaylar dizgesi ön plana çıkıyor.

Film boyunca temel karakterlerden tek sahnesi olan yan karakterlere kadar bütün karakterleri canlandıran tüm oyuncular, Ceylan’ın oyuncu yönetimi altında çok etkileyici performanslar sergiliyorlar; özellikle, Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanan Merve Dizdar’ın yalnızca repliklerinden değil bakışları başta olmak üzere yüz ifadelerinden ne düşündüğünü, aklından neler geçtiğini duyumsuyoruz. Pek çok Ceylan filmi gibi konuşma ağırlıklı bir film olan Kuru Otlar Üstüne’de de diyaloglar son derece sahicilik hissi verecek şekilde yazılmış.

Olayların akışı beklendik biçimde cereyan ederken, örneğin Kış Uykusu’nun son çeyreğinde yan karakterler konumundaki kiracı ailenin, baş karakterin eşinin kendilerine vermeyi önerdiği parayı almayı reddetmesi gibi karanlığı hiç beklenmedik bir şekilde bir anlığına da olsa aydınlatan herhangi bir gelişme ise perdeye gelmiyor. Baş karakterin Ahlat Ağacı’ndaki gibi bir dönüşümü de yaşanmıyor. Ancak filmin son dakikalarında iç ses olarak dinlediğimiz monologda ise Samet’in Sevim’e başlangıçtaki bakışının aslında bir “aşkınlık” potansiyeli hayalinin peşinde koşmak gibi ifadelerle dile getirdiği bir beklentiyle şekillenmiş olduğunu duyuyoruz. Buradan son derece ilginç, ayrıksı, belki bazılarınca provakatif olarak nitelendirilebilecek bir başka film çıkardı ama izlediğimiz film “o film” değil.

(*) Ahlat Ağacı hakkında bu köşedeki değerlendirmem için bkz.: https://www.ilerihaber.org/yazar/baslik-86062.html