Barbie

Barbie’nin üreticileri kadınların toplumsal kimliği konusunda geleneksel değil değişen toplumsal duyarlılıklarla uyum içinde olmaya özen gösteren ve bunu kendilerinin marka değeri olarak kullanan bir profil suna gelmiş durumdalar.

Vizyona girmesinin üzerinden bir ay geçmesine karşın ülkemizde halen 200’den fazla sinema salonunda gösterimi süren Barbie filmi geçtiğimiz günlerde Cezayir’de yasaklanması üzerinden tekrar haber gündemi oldu (1). Cezayir’de filmin yasaklanmasına gerekçe olarak “eşcinselliği ve diğer Batılı sapkınlıkları teşvik etmesinin ve Cezayir’in dinsel ve kültürel değerleriyle bağdaşmamasının” gösterildiği kaydediliyor; daha önce yasaklandığı Kuveyt ve Lübnan’da da benzer gerekçeler gösterilmişti. “Diğer Batılı sapkınlıklardan” kastedilen kadın-erkek eşitliği, kadın hakları vb. ise Barbie filminde aşağıda değineceğim üzere belirli bir karikatürizasyon düzeyinde olsa da kimi feminist mesajlar bariz biçimde mevcut ancak filmin “eşcinselliği teşvik ettiği” iddiasını anlamlandırmak zor; tam tersine, Barbie hem yurtdışında hem de ülkemizde kimi beklentilerin aksine yeterince kuir olmadığı, hatta heteronormatif olduğu ve benzeri minvallerde eleştiriler (2) almış durumda!

Bu suçlamaların ötesinde ve dışında, Barbie filmi başlangıçta oldukça ilginç, potansiyeli geniş bir zemin üstünde yükselen, ancak bu potansiyelinin hakkını vermektense bilahare ‘topu taca atıp’ daha konvansiyonel, ana akım Hollywood sinemasının günümüz kodları içinde kendinden bekleneni vermekten öteye geçmeyen, bu arada hakkını vermek gerekir ki bunu son derece eğlenceli biçimde gerçekleştiren bir popüler sinema ürünü. Bu önermemi açımlamak için filmin çıkış noktası olan Barbie marka oyuncakların oyuncak mecrasında konumlandığı pozisyon ile bu pozisyona dair üretilen söylemleri ve bu söylemlerin örtüştüğü popüler kültür metalarının toplumsal dönüşümlerdeki konumuna dair önermeleri, tartışmaları çok kısaca da olsa ele almak gerek.

Barbie’nin, 2001: Uzay Yolu Macerası’nın (2001: A Space Odyssey, 1968) proloğuna göndermelerle perdeye gelen kendi proloğunda altı çizildiği üzere Barbie ‘oyuncak bebek’ nosyonunu değiştiren bir marka olarak anılıyor; çünkü, en azından Amerikan piyasasındaki daha önceki ‘oyuncak bebekler’ bebek formundayken (nitekim bu cümlede kullanmak durumunda kaldığım üzere Türkçe’de doll sözcüğünün karşılığı da doğrudan “oyuncak bebek”!) ve dolayısıyla kullanıcıları olan kız çocuklarını anne rolü oynamaya yönlendirirken Barbie ise (aslında benzer bir Alman oyuncağını model alarak) genç bir kadın formunda bir oyuncak olarak piyasaya çıkmış ve küresel düzeyde büyük ilgi görmüştü. Barbie’nin üreticileri, ilerleyen yıllarda Barbie’nin siyahi ve ardından Hispanik türevlerini üreterek ürünlerini çeşitlendirecek, geçtiğimiz yıllarda ayrıca farklı “rol modelleri” konumunda Barbieler de piyasaya çıkaracaktı. Özetle, Barbie’nin üreticileri kadınların toplumsal kimliği konusunda geleneksel değil değişen toplumsal duyarlılıklarla uyum içinde olmaya özen gösteren ve bunu kendilerinin marka değeri olarak kullanan bir profil suna gelmiş durumdalar.

Barbie filmi ilk yarısında Barbie markasının bu niteliğinin oldukça parlak bir parodisini sunuyor; envaı çeşitlilikte ve rol modellerinde Barbielerin gamsız ve tasasız biçimde yaşadığı, bu arada Ken adlı erkek muadillerinin ise ikincil konumda olduğu bir Barbie diyarı perdeye geliyor. Filmin püf noktalarından biri, başkarakter olan Barbie’nin Barbie diyarından gerçek dünyaya yolculuk yapmasının gerektiğini öğrendiğinde gerçek dünyaya vardığında gerçek dünyadaki kadınların kendisine ve kendisi özelinde Barbielere müteşekkir olacağını beklediğini beyan etmesi. Barbie’nin bu -naif ve gerçek dünyaya vardığında göreceği üzere temelsiz- beklentisinin ardında şu varsayım yatıyor: Barbieler (yani Barbie oyuncakları) öylesine örnek olmuşlardır, öylesine esin kaynağı olmuşlardır ki gerçek dünyadaki yaşam da kadınlar için benzer bir nitelik kazanmış olmalıdır. Başkarakter Barbie’nin bu beklentisi ve bu beklentisinin ardında yatan bu varsayım, yüksek hasılat getiren ticari meta konumundaki popüler kültür ürünleri dahil popüler kültür ürünlerindeki temsillerin, toplumsal dönüşümde adeta katalist olabileceğine dair önermelerin iyi bir taşlaması.

Ancak kendisi de yüksek hasılat getirmesi saikiyle üretilmiş ticari bir meta olan Barbie filmi, bu ‘netameli’ sorunsalı, Barbie’nin beklentisinin temelsiz olduğunu gerçek dünyaya vardığında gösterdikten sonra daha fazla deşmektense rotasını kaydırıp erkek egemenliğinin, özellikle maço kültürün son derece eğlenceli olmakla birlikte günümüzde ana akım Hollywood filmlerde görmenin şaşırtıcı olmadığı düzey ve biçimlerde karikatürize ve biraz da didaktik teşhirine yöneliyor. Hatta başlangıçtaki ‘netameli’ sorunsalı daha fazla deşmemek bir yana, Barbie markasına yöneltilmiş radikal eleştirileri, bu eleştirileri makinalı tüfek gibi hızla sıralayan bir ergenin ağzından sevimsiz biçimde adeta ötekileştiriyor dahi. Nitekim finale doğru ise, Barbie’nin yaratıcısı ile karşılaştığı noktada çiğleşerek bu minvalde iyice havlu atıyor.


(1) https://www.ilerihaber.org/icerik/barbie-filmi-cezayirde-yasaklandi-158108

(2) Örneğin bkz.: https://kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/pembe-balondan-gozukenler-bir-barbie-filmi. Öte yandan filmdeki yan karakterlerden biri olan, kendisi maçolaşmayıp, maçolaşan erkeklere karşı kadınların yanında saf tutan Allan ve ayrıca Tuhaf Barbie olarak adlandırılan bir diğer yan karakter üzerinden farklı alımlamalar yapan yazarlar da var internet mecrasında ancak bu tartışmalara girmek bu yazının kapsamını ve içeriğini aşacağından burada not etmekle yetiniyorum.