Adalet istiyoruz, adalet!

Bütün emekli hakemlere göre, hakemlerin kafalarında bin tür tilki dolaşıyor, eyyam yapıyorlar, adalet değil adaletsizlik üretiyorlar. Sonra da bunu futbolseverler söyleyince “Ama öyle demeyelim, bunlar bizim hakemlerimiz” diyorlar. Bunlar kimin hakemi, ben pek anlamıyorum.

Futbol oyunu dünyada; futbolcuların oynadığı, hakemlerin yönettiği, futbolseverlerin eğlendiği, sosyalleştiği ve hayata dair de bir takım çıkarımlar elde ettiği bir oyun. Türkiye’de ise futbol; hakemlerin oynadığı, hakem yorumcularının değerlendirdiği ve taraftar olup futbolsever olmayanların pozisyon değerlendirmeleri üzerinden birbiriyle didiştiği bir cinnet hali.

Hakemlerin performanslarının yeterliliği elbette tartışmaya açık ki aynı tartışmayı futbolcular veya teknik direktör için de yapabilmek mümkün. Lakin kabul etmek gerekir ki, hakemlik camiası enteresan bir camia. Onca yıl hakemlik yapıyorsunuz, o yapı içerisinde var oluyorsunuz, zaten o yapının içerisinde yer alabilmek için çeşitli hallerde düzene uyum gösteriyorsunuz ve bir gün geliyor emekli oluyorsunuz. İşin matrak tarafı şu; hakemliği bırakan eski hakemler daha ertesi gün televizyon kanallarında hakem yorumlamaya başlıyorlar ve yaygın yaklaşımları şu “Eyy MHK ben senin ne dolaplar çevirdiğini bilmez miyim?”. Bilirsin elbette, sen de yıllardır o yapının içindeydin. O yapının içindeyken, o yapının en güçlü savunucularından biriydin, bir günde ne oldu da içinde yetişmiş olduğun camiayı sırtından bıçaklaman beklenilen bir yorumculuk pozisyonuna geliyorsun?

Bütün emekli hakemlere göre, hakemlerin kafalarında bin tür tilki dolaşıyor, eyyam yapıyorlar, adalet değil adaletsizlik üretiyorlar. Sonra da bunu futbolseverler söyleyince “Ama öyle demeyelim, bunlar bizim hakemlerimiz” diyorlar. Bunlar kimin hakemi, ben pek anlamıyorum. Zaten hakem yorumculuğu pozisyonundan beklenen şey, futbolun ne kadar adaletsiz şekilde yönetildiğini söyleyip, taraftarın duygusunu okşamak. Yoksa devamlı hakem kararlarını savunan bir hakem yorumcusunun, yorumculuk mesleğini uzun süre devam ettirmesi mümkün değil. “Eyy hakem, sen burada Galatasaray’ın hakkını nasıl yersin!” diye bağıracak ki, mesleğinin gereğini yerine getirmiş olabilsin. Tabi burada hassas nokta, ertesi hafta da aynı konuşmayı Fenerbahçe için, öbür hafta da Beşiktaş için yapabilmesi. Öyle olunca, objektif hakem yorumculuğu yapılmış gibi oluyor.

Hakemler üzerinden adalet arayışının bir de kulüpler tarafı var. Bir kaç yıl önce, bir büyük kulübün ilgili yöneticisi “Adalet istiyoruz, adalet” diye kendini parçalarcasına konuştuğunda, oldukça komik görünüyordu zira o kişinin hayatının herhangi bir alanında gerçek bir adalet arayışı içinde olduğuna daha önce hiç şahitlik etmemiştik. Türkiye’deki büyük kulüplerin hem en güçlü hem de en mağdur olmak gibi akıl almaz bir çelişkisi vardır. Güçlerini de değerlerinden almazlar. Muktedirliklerinden alırlar. O gücün tanımı içerisinde bir duruş, bir pozisyon alma yoktur. Örneğin büyüklük; bir oyuncuyu transfer etmektir, bir hakeme düdük astırmaktır. Büyüklüğü oradan tanımlıyorsan, nasıl oluyor da mağdur olabiliyorsun ki? Eğer mağdursan da, o zaman senin tariflediğin şekilde bir büyüklüğün yok. Tarafını seç; büyük müsün, mağdur musun?

Bu çeşit bir adalet arayışı, elbette kulüp yöneticilerinden taraftara da sirayet ediyor. Kendi hatalarını hakem kararlarının üzerine atan yöneticiler, taraftarlarla hakemler arasındaki pozisyonlarından geriye çekilip, köşelerinde olan biteni izlemeyi tercih ediyorlar. Bu, onlar için büyük bir konfor alanı. Tavşana kaç, tazıya tut!

Bugün üç büyük kulübün taraftarına sorun, bu sene hakem kararlarından en büyük darbeyi hangi takım aldı diye, hepsi kendi takımının ismini verecektir. Bu seneyi geçin; geçen seneyi sorun, yine kendi kulüplerinin adını vereceklerdir. 10 yıl geriye gidin, 20 yıl geriye gidin, verecekleri cevap asla değişmez. Şimdi doğal olarak akla şu soru geliyor, peki öyleyse bu takımların taraftarları, şampiyon olduklarında hangi argümana sarılıyorlar? Hiç merak etmeyin, argüman hazır; “hakemlere rağmen şampiyon olduk”.

Tüm bu örneklerden hareketle, futbol üzerinden adalet arayışının koca bir yalan olduğu sonucuna varmak hiç zor olmuyor. Burada aranılan adalet, “onu kayırdın, beni niye kayırmadın” şeklinde bir “adalet” talebi. Kayırılmaya kategorik bir karşıtlık yok, hatta destek var. Problem; kayırılanlar arasındaki eşitsizlik hissiyatı üzerinden çıkıyor. Yoksa zaten adalet herkesin bu kadar işine gelen bir kavram olamaz ki.

Taraftarlar oldukça örgütlü yapılar. Haklı veya haksız olmalarından bağımsız olarak, bir meseleye el attıklarında ondan sonuç alabileceklerinin farkındalar ve alıyorlar. Kulüp yönetimleri de bu gücü arkalarına alıp, öyle masaya oturmayı sonuç alıcı bir yöntem olarak benimsiyorlar. Problem şu; hakemlerin bir camiası yok. Onların hakkını, hukukunu, değerini savunacak bir camia yok, hatta bir kurum bile yok. Herkesin ortak düşmanı olmuş durumdalar ve herkesin hata yapsın da konuşacak malzeme olsun diye kolladığı bir mesleği icra ediyorlar.

Ben çocukken, -doğal olarak- futbolsever olmamın yanında, koyu bir de taraftardım. Taraftarı olduğum takıma bir hakem hatası, bir haksızlık yapıldığında bundan garip bir mutluluk duyardım. Çünkü maçı kazanma ihtimalin olduğu gibi, kaybetme ihtimalin de vardı. Lakin hakem hatasıyla kaybedilen bir maç, sanki bana kaybedilmiş gibi gelmiyordu. Tabelada olmasa da, kamuoyunda 3 puan vereceklermiş gibi hissediyordum. Böylelikle kaybetme ihtimali ortadan kalkıyordu, büyük rahatlık!

Büyüyünce anladım ki, kimse kimseye öyle bir 3 puan falan vermiyor. Bunu anladıktan sonra, hakem değerlendirmesini oyuna ilişkin tüm bakış açımın dışına çıkardım. Bazı taraftar modelleri vardır, 6 sene önce oynanan bir maçta hatalı ofsayt bayrağı kaldıran yan hakemin bile seceresini çıkarırlar. Bana 5 tane hakem ismi sorsanız, bilmem. Benim bilmemem, hakemlerin maçın sonucunu belirleyici bir faktör olmadıkları anlamına gelmiyor. Kötü yönetiyorlar, oyunun keyfini de kaçırdıkları oluyor. Lakin bu eleştiri, eğer hakemi olduğundan daha iyi yapmayacaksa, buradan çarpık bir adalet talebi çıkacaksa, evet ben orada “kayırılanlar arasında adalet” değil, gerçek adalet istiyorum. O adaletin gelmesinin de ön koşullarından biri, önce futbol oyununu sevmektir. Ancak futbol oyununu sevmeyenler, 6 sene önceki hakem kararıyla yaşayabilirler. Adalet için de gereken şey; içi boşaltılmış bir taraftarlık değil, futbolseverliktir belki de.