Yoksul ölümü ve sermaye birikimi

Yoksul ölümü ve sermaye birikimi

Örgütlü yapıların edildiği, sendikaların içinin boşaltıldığı, hak aramanın adeta imkansız hale getirildiği bir ortamda bu tür insanlık dışı olaylar yaşanacak gibi ne yazık ki. 50 yaşında göçmen bir emekçinin bu şekilde hunharca katledilmesi, herkesin üzerinde uzun uzun düşünmesi gereken bir olay.

Mehmet Torun

Ulusal basına da yansıyan bir habere göre “ruhsatsız işletilen bir kömür madeni ocağında “iş kazası” sonucu ölen Afganistan uyruklu 50 yaşında bir şahsın cesedi, ormanlık alana götürülmüş ve yakılmış”. Ceset, olaydan iki gün sonra bulunmuş. Anlaşılan olaya başka bir senaryo süsü verilmeye çalışılmış.

17. yüzyıl Amerikasından ya da aynı yılların Afrikasından değil haber. 2023 yılı Türkiye’sinden ve de emeğin başkenti Zonguldak’tan. Daha önce de bu tür ocaklarda benzer vakaların yaşandığı basına yansımış. Yeraltı kömür ocağında “kaza” sonucu ölen işçi, trafik kazası süsü verilerek yol kenarına bırakılmış. Üstelik bu olaylar birkaç kez yaşanmış.

Ülkemizde son yıllarda ucuz işgücü kullanılarak düşük maliyetli üretim yapılması ve sermaye birikim modelinin benimsenmesi sonucu kamuya ait madenler özelleştirilmiş ve özel sektöre verilmiş. İş güvencesi olmayan, eğitimsiz ve örgütsüz gençler, hiçbir işçi sağlığı-iş güvenliği önlemi alınmadan yerin metrelerce altına girmek zorunda kalmış. Çünkü “yerüstünde açlık kesin, yeraltında ölüm bir ihtimal” olunca ekmek parası uğruna ölüm çukurlarına girmek zorunda bırakılmışlar. Sigorta yok, sendika yok, iş güvenliği için ekstra maliyet yok, sosyal hak yok, çok düşük ücretlerle çalıştırılan gençlerin ürettiği kömür elbette düşük maliyetli olacak.

“Kaçak ocak” deniliyor bu ocaklara. Ne demekse kaçak ocak. Elektriği var, vincinden vagonlarına kadar bir sürü makine-ekipman var, çalışan işçiler var. Tahkimat için maden direği kullanılıyor, üretilen kömür kamyonlarla taşınıp piyasada satılıyor. Üstelik şehir merkezine çok yakın. Geçmiş yıllarda yöneticiler “kaçak ocak” sahipleriyle resmi toplantılar yapabiliyor. Kimse ses çıkarmıyor. Ne zaman ki ölümlü “iş kazaları” yaşanıyor o zaman hemen kaçak ocak oluyor bu yerler. Herkes olayı ilk defa duymuş gibi davranıyor. İşin ilginci kanıksanmış artık bu tür olaylar.

Anayasa’ya göre “ Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet; çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır.” denilmekte. Ancak, liberal ekonominin gereği zannedilerek devlet üretimden çekildiği gibi denetimi de gevşetmiş. Siyasi iktidarla yakın ilişkiler içinde olan bu işletmeler denetlenmediği gibi göz yumuluyor. Görevini yapmaya çalışan memurlar ise ya tehdit ediliyor ya da bu görevden alınıyor.

Madencilik, risklerin çok fazla olduğu bir sektör. Yeraltı kömür ocakları daha riskli. Grizu patlaması, göçük, su baskını, zehirli gazlar sürekli tehdit. Bunun için çalışanlar çok donanımlı olmalı ve sürekli eğitim almalı. Oysa, gündelik işlerde çalışılacak gibi ocağa bu risklere karşı bihaber olan gençleri sokmak başlı başına bir cinayet. Bu önlemleri alması gereken, kuralları belirlemesi gereken ise devlet. Devletin bu görevini ne kadar yerine getirdiği sonuçlardan belli.

İşin özü şudur; yaşanan bu vahşet vahşi kapitalizmin bir sonucu. İnsan yaşamını hiçe sayan, kâr için her şeyi, her yolu mübah sayan bir sistemin sonucu. Çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve sosyal haklar için verilen bunca mücadeleden sonra gelinen nokta ise utanç verici ve üzücü.

Örgütlü yapıların edildiği, sendikaların içinin boşaltıldığı, hak aramanın adeta imkansız hale getirildiği bir ortamda bu tür insanlık dışı olaylar yaşanacak gibi ne yazık ki. 50 yaşında göçmen bir emekçinin bu şekilde hunharca katledilmesi, herkesin üzerinde uzun uzun düşünmesi gereken bir olay.

Emeği ve demokrasiyi savunan örgütlerin ciddi bir karşı çıkışını görememek, sessiz kalmaları daha da düşündürücü. Kapitalizme, sömürüye karşı çıkan, emeğin yanında olduğunu söyleyen herkesin bir şekilde itiraz etmesi her şeyden önce insani bir görev.

İnsanca bir yaşam için, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı için, en doğal haklara sahip çıkabilmek için tek çare örgütlü olmak. Örgütlü bir şekilde ses yükseltmek dışında başka bir çıkış yolu yok.

Maden ocaklarından türkü söyleyerek kol kola, omuz omuza çıkılacağı aydınlık günler temennisiyle…

DAHA FAZLA