Yeni sömürgecilik kıskacında madenlerimiz

Yeni sömürgecilik kıskacında madenlerimiz

Ülkemiz kaynakları talan edilirken, doğayı da tahrip eden ve ucuz işgücü üzerinden emek sömürüsünün katmerleştiği, iş cinayetlerinin arttığı bu sistemin adı “sömürge madenciliği”dir.

Mehmet Torun

Sömürgecilik, bir devletin başka devletleri, başka ulusları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılmasıdır.  Başka halkların topraklarının ve mallarının işgal ve kontrol edilmesi olarak tanımı yapılan sömürgecilik kavramını, bir ülkenin başka ülke ya da ülkeler tarafından siyasi, ekonomik, askerî, hukuki, kültürel alanlarda kontrol edilmesi şeklinde açıklamak mümkün.

Yeni sömürgecilik kavramı ise ilk olarak 1960’lı yılların başında Afrika ülkeleri için, sömürge ülkelerinin siyasi bağımsızlıklarının resmen tanınmasına rağmen siyasi, ekonomik, askerî açılardan hâkimiyet altında tutulmaya devam edilmesini ifade etmek amacıyla kullanılmış. Yeni sömürgecilikte, sömürgecilikteki gibi doğrudan askerî bir işgal gerçekleştirilmediği, ancak belirlenen toprakların liberal siyasi sistemler, hukuk devleti, serbest piyasa ekonomisi gibi uygulamalarla bir şekilde tahakküm altına alındığı da bilinmekte.

Sömürgecilik ile emperyalizm kavramları sıklıkla birbirlerinin yerine veya birbirine yakın anlamlı olarak kullanılır. Emperyalizmde doğrudan bir siyasi kontrol söz konusu değildir. Bu bağlamda, emperyalizm kavramının yeni sömürgecilik kavramına daha yakın olduğu söylenebilir. Yeni sömürgecilik; klasik sömürgecilikte olduğu gibi, zengin ve güçlü ülkelerin fakir ve zayıf ülkeleri askerî güç ile doğrudan değil daha çok ekonomik güç kullanarak, dolaylı bir şekilde kontrol altında tuttuğu bir tür emperyalizmdir. Mali yardımlar ve ekonomik kontrol sağlayan uygulamalar, siyasi gücü ikinci plâna itmekte, askerî gücü ise çoğu zaman devre dışı bırakmakta. Güç kullanımının asgari düzeyde olduğu sistemde eskisi gibi toprakların işgal edilmesi yoktur; kontrol yönetimi özellikle ekonomi, ikinci derecede de kültürel alan üzerine kurulmuştur.

Sömürgecilik ile kölelik arasında da çok sıkı bağ bulunmakta. Şekil değiştiren klâsik sömürgecilik gibi, kölelik 19. yüzyılda dünyanın büyük bir bölümünde kaldırıldı. Artık boynuna zincir vurulan, ayakları prangalı köleler yok. Ama onların yerinde ücretli köleler var. Zincirin yerini kredi kartları, banka borçları aldı. Emekçilerin ömürlerinin tamamını birilerinin rahat yaşaması için harcadıkları bir gerçek. Kısaca daha az maliyetli ve daha fazla kazançlı yeni bir kölelik sistemi getirildi. Günümüzde köleliğin yeni adı küreselleşme oldu. Tarihte geri bırakılmış ülkeleri hangi güçler sömürdüyse günümüzde de küreselleşme adı altında bu ülkelerin doğal kaynaklarını yine aynı güçler kendi çıkarları için kullanmakta.

Sömürge terimi, bugün artık tabu haline gelmiş kavramlardan olduğu için, yerine “serbest ticaret, mali yardım, işbirliği, sürdürülebilir kalkınma” gibi farklı kavramlar kullanılmakta. Bu sistemde; Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslararası örgütler öne çıkan kuruluşlar. Bu örgütlerin sağladıklarından yararlanabilmek için yerine getirilmesi gereken bazı koşullar bulunmakta. Her ne kadar bu koşullar, yardım görecek olan ülkenin yararına gibi görünse de aslında büyük güçlerin çıkarlarına yönelik olduğu bilinmekte ve bu durum kontrol sağlamaya yönelik bir hareket olarak değerlendirilmekte. Genellikle, yardım alacak olan ülkenin liberalleşme yönünde daha büyük adımlar atması ve piyasasını yabancı şirketlere açmaya yönelik düzenlemeler yapması beklenmekte.

Yeni sömürgecilik uygulamalarından en çok olumsuz etkilenenlerin başında doğal kaynaklara sahip ülkeler gelmekte. Çünkü, emperyalist ülkelerin her tür madene ihtiyacı var ve bu madenler kendi topraklarında bulunmamakta ve bu madenlere ulaşmak için her yolu denerler. Madenler aslında bir ülkenin emekçi halkının malı. Ama emperyalist-kapitalist düzen içinde sömürülen bir ülkede madenler tümüyle emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin talanına sunulmakta. Emperyalistler, sömürge ülkelerde maden çıkarma ayrıcalıkları elde ederler. Bazen yerli egemen sınıflarla ortak olarak, bazen de bir başlarına madencilik alanına yatırım yaparlar. Ucuza üretilen madenler yurt dışına aktarılır, böylece tüm halka ait olan doğal kaynaklar değerlerinin çok altında fiyatlarla emperyalistlerin ve ortaklarının eline geçer. Halkların yararına kullanılabilecek bu servetler, daha fazla sömürü amacıyla kurulan fonların birikiminde kullanılır.

Sömürü yönteminin en önemli ayağı, az gelişmiş veya bağımlı ülkelerdeki yeraltı kaynaklarının sömürüsüne dayanır. Öncelikle, bu tür ülkelerdeki madencilikle ilgili yasalar şirketlerin lehine olacak şekilde düzenlenir. Daha az yatırım yapılarak daha çok kârın amaçlandığı ve bu yüzden de doğa tahribatı yaratacak tehlike potansiyeli içeren madencilik anlayışının ve/veya ilkel yöntemlerle uygulanan kimyasal madenciliğin yaygın hale gelmesi böyle bir gerçeğe dayanmakta.

Ülkemizde son 25-30 yıldır başta altın olmak üzere metal madenciliğindeki gelişmeleri bu çerçevede değerlendirmek doğru olur. Küresel sermayenin dayatmasıyla çıkarılan ve “yağma yasası” diye tanımlanabilecek madencilik yasası ile gözünü yeraltı zenginliklerimizin yağmalanmasına dikmiş bazı sermaye grupları tarafından “madencilik” adı altında projeler gündeme getirilmeye başlanmıştır ki, bunların çoğu çevresel facialara neden olacak özellikte.

Yeraltı zenginliklerimizin uzun yıllardır üretim yapılmasına rağmen, madencilik sektörünün Gayrı Safi Milli Hasıla (GSMH) içindeki payının yüzde 1’lerde çakılıp kalması, bu uygulamaların acı bir sonucu. Hammadde ya da yarı mamul olarak ihraç edilen madenlerimizden kimlerin yararlandığı açık ve net. Yıllık 6 milyar dolarlık maden ihracatını başarı sayan bir zihniyetin sektöre nasıl şaşı baktığı da ortada.

Ülkemizde uygulanan ve adına ister yerli ister milli denilsin, bu madencilik politikası dışa bağımlı bir politikadır. Gelişmiş ülkelerin sanayilerine, çok uluslu şirketlere (ÇUŞ) ucuz hammadde temin eden bir sistemdir. Ülkemiz kaynakları talan edilirken, doğayı da tahrip eden ve ucuz işgücü üzerinden emek sömürüsünün katmerleştiği, iş cinayetlerinin arttığı bu sistemin adı “sömürge madenciliği”dir.

DAHA FAZLA