Sevgi Soysal'ın adımlarında bir dönemle yakınlık kurma çabası...

Sevgi Soysal'ın adımlarında bir dönemle yakınlık kurma çabası...

Çünkü o dönemde olduğu gibi bütün baskılanmış toplumlarda sevişmek bir başkaldırıdır. Aynı zamanda kadının hikâyesinde sevişmenin bir yasak dogmasına ve çocuk doğurmaya indirgenmesi fakat erkeğindeyse sevişmenin bir erdem ve yüceltici bir gereksinimmiş gibi yazılması ve kadın karakterimizin bu kalıpları tamamen yıkıp hareket etmesi de oldukça toplumsal-politik bir noktaya varmaktadır…

İlkcan Demir

Dizilerde, filmlerde 60-70’li yıllar genellikle kusursuz bir mütevazilikle anlatılır. Fakat toplumun cinsiyetçiliğini iyi okumak istiyorsanız dönemin kadın yazarlarına bakmalısınız. Örneğin; Sevgi Soysal, Yürümek isimli kitabında kadın ve erkeğin yaşam dönemlerini ele alıyor. Kadının ve erkeğin yaşadığı sorunların ne denli farklı olduğunu ve travmatikliğini çok gerçekçi ve yerel bir dille anlatıyor. Dönemin toplum algısına ve yapısına da iyi bir bakış sağlıyor. O yıllara içeriden, toplum içerisinden bir bakış atıyoruz. İmgelemlerini çok güzel ifade ediyor Sevgi Soysal. Bir ebeveyn edasıyla, detaylı ve vurgulu anlatıyor anlatmak istediği şeyi. Kitabın içerisinde ilk başlarda, karakterlerimizin gelişim çağında okuduğumuz kısımlar, gelecekte karakterlerimizin karşısında hep bir imgelem-problem olarak kalıyor. Hiç çıkmıyor akıllarından, pek çok şey çocukken yaşadıklarımızla bağlantılı olduğunu çıkarıyoruz böylelikle.

Karakterlerimiz, geçmişindeki bir şeyden öç almaya çalışır gibi veya onlardan kaçmak, kurtulmak istermiş gibi atıyorlar bütün adımlarını. Bu açıdan çok görmediğimiz insani bir çizelgeyle karşılaşıyoruz romanda. Çünkü hepimiz yaptığımız, yaşadığımız bir şeyde geçmişin izlerini arıyoruz. Yazar o izleri hiç unutmadan, sürekli karşımıza çıkartarak ve karakterlerimizin de karşısına çıkararak vurguluyor. Sıkı bir toplum eleştirisi de bu noktada bizi karşılıyor. Yetiştirilme tarzı, toplumun algıları, siyasi gündem... Kitabın döneminde toplatılmasına şaşmamak lazım. Aslında eşeğe tecavüz eden bir adamın anlatıldığı bölümden dolayı “ahlak” yapısını bozduğu şikâyetiyle toplatılma kararı alınmış olsa da gerçekte toplumun ahlaksız ahlakçı yapısını okuyucunun önüne törpülemeden sunduğu için ve devletlerin toplumları daha kolay bir şeylere “inandırabilmesi” önünde bir engel olarak görüldüğü için toplatıldığını düşünüyorum.

Edebi açıdan, kelime oyunları yine kadın yazarlara has bir şey olarak çok ince düşünülmüş biçimde. İlmek ilmek örülmüş cümleler okuyoruz. Özellikle karakterlerimizin hikâyesi arasındaki geçişleri doğa ve hayvan tasvirleri ile yalnızlık, ölüm, aşk gibi duygusal kavramları doğaüstü ve şiire yakın bir anlatımla sunuşu beni okurken çok keyiflendirdi. Hikâye de ilmek ilmek ilerliyor. Karakterlerimizi tanıyoruz. Travmalarına, yanlış bildiği doğruların onlarda yarattığı toplumsal etkiye tanık oluyoruz. Ardından bütün hayatlarında bu yükü taşıdıklarını da görüyoruz. Kadın ve erkek ilişkilerindeki toplumsal bakış açılarına, genel toplum yargılarına ve algılarına eleştirel bir bakış açısıyla, bir başkaldırı metni okumak istiyorsanız mutlaka bakmanız gereken bir eser. Dönemin bütün romanları gibi politikliğinden de ödün vermemiş ve elbette feminist bir bakış açısıyla; dönemin toplumunun oldukça ötesinde yazılmış bir eser olduğunun altını ısrarla çizmek istiyorum.

Son olarak Sevgi Soysal’ın çoğu eserinde olduğu gibi burada da en büyük toplum ahlakı eleştirisini; çıplaklık ve sevişme olarak betimlemesi beni ayrı bir sevindirdi. Çünkü o dönemde olduğu gibi bütün baskılanmış toplumlarda sevişmek bir başkaldırıdır. Aynı zamanda kadının hikâyesinde sevişmenin bir yasak dogmasına ve çocuk doğurmaya indirgenmesi fakat erkeğindeyse sevişmenin bir erdem ve yüceltici bir gereksinimmiş gibi yazılması ve kadın karakterimizin bu kalıpları tamamen yıkıp hareket etmesi de oldukça toplumsal-politik bir noktaya varmaktadır, en sevdiğim edebiyat da tam olarak bu gerçekçi, eleştirici üslupla yazılmış edebiyattır. Edebiyat toplumun bir yansıması olarak ve onun kalıplarını, oluşumlarını kırmak için en iyi araçtır. Ferit Edgü’nün “bütün eserlerimde neredeyse toplumla zıt gitmeye çalıştım” dediği gibi olmalıdır. Biz edebiyatçılar toplumu bir çeşit tatmin etmekten ziyade onları doğru bildiği yanlışlardan da ayırmak için imgelemlerimizi kurcalıyoruz aslında. Sevgi Soysal, Tezer Özlü, Ferit Edgü, Füruzan bunların en iyi örneklerindendir bana göre. Bu topluma üst bir yerden bakmak değildir aksine iktidar ve hükümdarlar tarafından yalanlarla uyutulan, kandırılan toplumu, insanları edebiyat aracılığı ile geri kazanmaya çalışmak ve onlara bir nevi gerçeği anlatma çabasıdır. O nedenle sansürcü bir yönetim ve yasaklatılan kitaplar vardır zaten. Kitaptan bir alıntı ile bitireyim; “Her şeyin değişebileceğini sananlardanız, bekleyenlerden, umanlardan. Yeni bir adadan ya da gelmesi çok olağan olan vapurlardan bile bir şeyi, bir değişimi beklemek.”


KÜNYE: Yürümek, Sevgi Soysal, İletişim Yayınları, 2003, 152 sayfa.

DAHA FAZLA