Marksist etik var mı?

Marksist etik var mı?

Kain’in “Marx ve Etik” kitabı, Karl Marx’ın etik hakkındaki fikirlerinin değişik eserlerinde nasıl işlendiği konusunda kapsamlı ve derinlikli bir çerçeve sunuyor. Gerek kapitalizm eleştirisinde gerekse de bir sonraki toplum aşaması olan sosyalizmde etiğin yeri hakkında zihin açıcı bir işlev gösteriyor.

Ufuk Akkuş

Karl Marx’ın kuramı içersinde etiğin ve ahlakın yerinin olup olmadığı, varsa bile bütün eserlerini kapsayan yekpare bir etik/ahlak kuramından söz edilip edilmeyeceği konusu pek çok Marksistin uğraş konusu olmuştur. Phılıp J. Kain, “Marx ve Etik” adlı kitabında Marx ve Etik konusundaki görüşlerinin pek çok çağdaş marksist düşünürden farklı olduğunu iddia eder ve Marx’ın düşüncesinin her döneminde sadık kaldığı bir etik kuramı olduğunu düşünmediğinden bu kitaba “Marx’ın Etiği” değil de “Marx ve Etik” adını verdiğini söyler. Kain, Marx’ın etik anlayışının Aristoteles, Kant ve Hegel’in görüşlerinden etkilendiğini, ama onlardan farklı bir etik kuramı ortaya koyduğunu vurgular.

Kain’e göre; Marx erken dönem yazılarında Etik anlayışını Kant’ın “koşulsuz buyruğundakine” çok benzer bir “evrenselleştirme” kavramıyla bağlantılı ele alır. Ayrıca Aristoteles’in etiğindeki “öz” kavramına dayandırır. “Alman İdeolojisi’nde” ise Marx “öz” kavramını reddederek bir “tarihsel materyalizm” öğesi geliştirir. Bu yapıtında Marx, etiği olanaksız kılacak bir “belirlenimciliği” içinde barındıran bir tarihsel materyalizm öğretisi geliştirir ve ahlaklılığı komünist toplumda ortadan kalkacak ideolojik bir yanılsama olarak reddeder. Grundrisse ve Kapital’de ise ahlaklılığın ideolojik bir yanılsama olmadığını ve komünizmde ortadan kalkmayacağını ileri sürer

Aristoteles ve Kant etkileri

Kain, genç Marx’ın etik görüşünün sadece Hegel’den değil daha da fazla Aristoteles ve Kant’tan etkilendiğini öne sürer. Marx, ahlaklılığın gerçekleşmesini olanaklı kılacak tarihsel bir özne aramaktadır ve bunu yaparken de, Kant’ın bu türden bir özne hakkında söylediklerinden etkilenmiştir. Marx’ın temel kaygısı, sadece ahlaklılığın ne olduğunu değil, dünyada nasıl gerçekleştirileceğini de açıklamaktır. Kain’e göre, Marx’ın ahlaklılık ile ne kastettiğini anlamak için özgürlük ve devlet kavramlarını ve bu kavramların birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu incelememiz gerekir.

Marx’ın öz kavramı Aristoteles’inkine çok yakındır. Marx ve Aristoteles’e göre, şeyler kendi başlarına vardır ve kendi özlerine sahiptir. Öte yandan Marx, Aristoteles’in bir şeyin formu ya da amacı sabittir ve değişmez biçimindeki görüşünü kabul etmez. Marx’a göre, özler tarih aracılığı ile gelişir ve değişir. Varoluşumuzu özümüze uyacak şekilde dönüştürürken, dünyamızı ve böylelikle de kendimizi gereksinimlerimize ve değerlerimize göre dönüştürürüz. Nesneleşmiş değerleri keşfetmeli ve bilinir hale getirmeli, bunları evrensel yasalar olarak formüle etmeliyiz. Eylemlerimizi bu yasalara göre düzenlersek eğer, o zaman özümüzü gerçekleştirmiş oluruz. Bunu yaptıktan sonra da özgür ve ahlaklıyızdır. Kain’e göre, Marx devrim kuramını etik sorunları çözmek için tasarlamıştır. Yani o türetilmiştir. Devrim kuramının işlevi özde varoluşu gerçekleştirmek, özeli evrensele bağlamak, içeriği biçimle uzlaştırmak ve devlet ile toplum arasındaki karşıtlığı aşmaktır.

Kain, Marx’ın Aristoteles’teki öz kavramını, Kantçı koşulsuz buyruk kavramıyla bağdaştırdığını söyler. Bunun için de topluluk, bilinç ve nesneleştirme kavramlarını inceleyerek işe başlamak gerektiğinin altını çizer. Marx’a göre, yabancılaşmış bir müdahale ekonomisinde değil, sadece bilinçli olarak kurulmuş bir toplulukta bilinç gerçekleşir ve böylece ahlaklılık olanaklı olur. Kain, Marx’ın nesneleştirme kavramı ve bu kavramın; özün, özgürlüğün ve toplumun geçekleşmesi için önemi ele alındığında, Marx’ın kendi düşüncelerinin Kantçı ve Aristotelesçi öğelerini bağdaştırmasını açıklayacak duruma gelinebileceğinden bahseder. Marx için nesneler araç değil amaçtır. Nesneler özümüzün bir parçasıdır. Başka insanların nesnemiz olduğunu söylemek onlara gereksinim duyduğumuzu söylemektir.

Ahlaklılığın reddi

Kain’e göre, Marx, “Alman İdeolojisi’nde” doğa yasası geleneğinden uzaklaşmıştır. Marx, toplumsal yasaların doğa yasaları gibi olduğunu düşünmesine rağmen, bunun nesnel ahlaki yargıların bir temeli olarak iş göreceğini düşünmez. Marx’ın, özlerin ve bu nedenle adil sivil yasa ölçütlerinin tarih boyunca değiştiğini savunurken, doğa yasası geleneğinden saptığını söyleyen Kain, bu yasaların geliştiğine, daha iyi anlaşıldığına ve onların ebedi ve değişmez olmadığına vurgu yapar. Marx’ın tarihsel materyalizm öğretisi, onu Aristotelesçi ve Kantçı öğeleri bir kenara bırakmaya ve aslında bütün ahlaklılığı ideolojik bir yanılsama olarak reddetmeye götürür.

Toplumsal dönüşümün gerekliliğini açıklayan şey artık öz kavramı değil, tarihsel materyalizmdir. Marx’a göre ideleri belirleyen maddi koşullardır. Tarihin erken dönemlerinden beri ideler, doğrudan doğruya maddi etkinlik ve insanların etkileşimiyle birlikte örülüdür. İdeler, insanların kendi maddi davranışının doğrudan dışa akışıdır. “Komünist Manifesto”da Marx, ahlaklılığın ideolojik bir yanılsama olduğunu ve komünist toplumda yok olacağı kanısında olduğunu söylemiştir.

Aşılan ahlaklılık

Kain, Grundrisse ve Kapital’de ise ahlaklılığın ideolojik bir yanılsama olmadığını ve komünizmde ortadan kalkmayacağını ileri sürer. Kain, fetişizm ve ideoloji aşıldığında, biz toplumsal yapılarca egemenlik altına alınan varlıklar olmaktan uzak, kendi yararımız için üretim güçlerimizi ve üretim ilişkilerimizi kontrol edecek bireyler olarak da yeniden boy göstereceğimizi belirtir. Ve bu hümanizmin ideolojik olmadığını, gerçekleştirilmesi gereken bir gerçeklik olduğunu öne sürer. Marx’a göre ahlaki anlayışlar tek başlarına toplumu dönüştüremez ve elbette bireyler de tek başlarına bunu yapamazlar. Yüksek ahlaki anlayışların tam anlamıyla gelişmesi, yaygınlaşması ve yeni toplumsal kurumlar tarafından pekiştirilerek hayat geçirilmesi için toplumun ve kurumlarının toptan değişmesi gerekecektir. “Alman İdeolojisi’nde” Marx, 1844’te işlediği öz kavramıyla iş görmeyi bırakmış olup, Grundrisse ve Kapital’de 1844’tekinden çok farklı da olsa öz kavramını kullanmaya devam eder. Kapital ve Grundrisse’de rastladığımız öz kavramı 1844’te rastladığımız öz kavramından köklü bir şekilde farklıdır. 1844’te bir şeyin özü onun içsel gerçekliği idi ve bu içsel metafizik özün varoluşun öze karşılık gelmesi için gerçekleşmesi gerekiyordu. Yani ahlaklılık varoluşta özün gerçekleşmesidir. Grundrisse ve Kapital’de ise Marx, varoluşta özü gerçekleştirmeye ya da ikisi arasında bir uyum sağlamaya çalışmaz. O, özlerin ortadan kalkmasını ve böylece öz ile görüntü arasındaki bütün karşıtlığın buharlaşmasını ister. Ayrıca ahlaklılığın ideolojik bir yanılsama olduğunu kesinlikle düşünmez. Hak ve adaletin ötesine onları reddederek değil, onları aşarak da geçilebilir. Ahlaklılığın aşılması ise, bireylerin kendilerini böyle yapmaları için yükümlü saydıkları ya da zorladıkları bir ilke olmaksızın sadece adil biçimde hareket edebileceği anlamına gelir.

Phılıp J. Kain, “Marx ve Etik” adlı kitabı sadece Marx’ın etik, ahlak ve adalet konusundaki fikirlerini Aristoteles, Kant ve Hegel gibi düşünürlerin görüşleriyle benzer ve farklı noktalarını irdelemek ve Marx’ın eserlerindeki etik hakkındaki fikir değişikliklerinin izini sürmekle kalmıyor, kapitalist sistemi anlamak ve sistemin doğum lekeleriyle birlikte kurulacak ve geliştirilecek sosyalist topluma dair de zihin açıcı argümanlar öne sürüyor.


KÜNYE: Phılıp J. Kain, Marx ve Etik, çev: Yavuz Kılıç, İletişim Yayınları, 2023, 284 sayfa.

DAHA FAZLA