İliç’in asıl sorumluları kimler?

İliç’in asıl sorumluları kimler?

Asıl sorumlular, işveren şirket ve denetim görevlerini yerine getirmeyen bakanlıklardır. Yargılama bu çerçevede yürütülmelidir.

Mehmet Torun

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan-İliç’te meydana gelen maden faciasında 9 canımızı kaybettik. Çevresel felaketin boyutları ve nasıl sonuçlanacağı net olarak bilinmiyor. Çünkü süreç şeffaf yürütülmüyor. Ne yapıldığı bilinmiyor. Analiz için örnekler nereden ve nasıl alınıyor? Analizi yapan kuruluş kim? Belli değil. TMMOB ve TTB gibi anayasal ve uzman kuruluşlar dahi işletme sahasına sokulmadı.

Sonuç ne olursa olsun giden canlar geri gelmeyecek ama hukuki süreç başladı. Bilirkişi raporları doğrultusunda tutuklananlar oldu. Daha önceki örneklerde olduğu gibi buradaki gelişmelerde bizi yanıltmadı. İşletmede alt-orta kademede çalışan birkaç mühendis tutuklandı.

Peki, bu konularda yetki ve sorumluluk kimlerde acaba?

İşletme, Anagold Madencilik isimli bir şirkete ait. Anagold’un yüzde 80 hissesi ABD-Kanada kökenli SSR Mining isimli bir şirketin.  Yerli ortağı yüzde 20 hisseyle Çalık Holding. Bunların altında da onlarca irili ufaklı taşeron şirketler.

Madencilik faaliyetlerini düzenleyen ve takip eden kurum, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG). Yani madencilik firmalarına ruhsat veren ve madencilik faaliyetlerinin düzgün yürütülüp-yürütülmediğini kontrol eden bu kurum.

6331 sayılı yasaya göre facianın yaşandığı işletme, çok tehlikeli sınıfa girmekte. Tüm işyerleri gibi burası da çalışma koşulları, iş kazaları ve meslek hastalıkları açısından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü (ISSGM) tarafından denetlenmekte.

Ayrıca madencilik faaliyetleri, doğa ve çevreyle ilişkisi olması sebebiyle Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın doğrudan ilgi alanına girer. Prosedüre göre Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından ÇED gerekli değildir veya ÇED olumlu belgesi düzenlenir, daha sonra MAPEG tarafından işletme ruhsatı ve işletme izni verilir. İşletme sürecinde de bu bakanlıkların sürekli olarak denetleme ve kontrol görevi bulunmakta.

Faciadan sonra yaşananları tekrar hatırlatmakta yarar var.

Dönemin Çevre bakanı Murat Kurum, asli görevlerini unutup “Faaliyet iznini biz vermiyoruz” daha sonra da  “Toprak kaymasıyla ÇED raporunun ne ilgisi var?” diyerek hiç sorumluluk almadı.

Faciada büyük bir çevre felaketi yaşanmasına rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı Mehmet Özhaseki olayın üzerinden 10 gün geçtikten sonra bölgeye gitme ihtiyacı duydu. Bakan, işletmenin altından geçen aktif fay hattı sorusuna “İlk defa duyuyorum ben de” diyerek herkesi şaşırttı.

Diğer bir tuhaf durum ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın olaydan 3 gün geçmesine rağmen basın önünde Anagold Madencilik şirketinin temsilcilerinin henüz olay yerine teşrif etmediklerinden yakınmasıydı. Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden bir bakanın ABD’li bir şirkete söz geçirememesi ne anlama gelmekteydi. İlk olarak bu ülke sömürge mi sorusunu akıllara getirmekte.

Şirketin büyük ortağı böyle takılırken küçük ortak ise olayla ilgili hiçbir sorumluluk kabul etmedi. Dahası kendilerinin Anagold Madencilik şirketine sadece finansal yatırımcı olarak ortak olduklarını açıkladı. Burada anlaşılamayan durum ise SSR Mining şirketinin Çalık Grubu’ndan yüzde 20’lik oranda bir finansal destek talep etmeleri. Çünkü, SSR Mining şirketinin tüm dünyadaki madencilik yatırımlarına bakılırsa finansal bir desteğe ihtiyaçları yok. O zaman tek mantıklı gerekçe olarak, yabancı bir şirketin Türkiye’deki bazı işlerini rahat yürütebileceği bir ortak aramış olmaları ihtimali akıllara gelmekte.

Diğer bir tuhaflık ise olaydan 3 gün sonra, Enerji Tabii Kaynaklar Bakanı basın açıklamasında yaklaşık 10 milyon metreküplük liç yığınını kaldıracaklarını ifade ederek bu büyüklükteki malzemeyi kaldırmak için 400 bin kamyon sefere ihtiyaç olduğunu belirtti. Bir şirketin yapmış olduğu hata yüzünden vatandaşlarının vergilerini kullanan DSİ ve Karayolları gibi kamu kurumlarının imkânları niçin kullanılır? ABD firmasının hatasını, biz vatandaşlar neden ödüyoruz? Faciadan sorumlu olan firmaya henüz bir ceza bile kesilmiş değil.

Anayasa’ya göre ülkemiz “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”. Tüm yasal düzenlemeler anayasa, yasa, yönetmelik hiyerarşisine göre yapılır ve uygulanır. Anayasa Madde 49 “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır”. Anayasa’ya göre devletin, “çalışanları korumak” gibi bir görevi bulunmaktadır.

Yine 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın işverenin genel yükümlülüğü başlığı kısmında, madde 4 (1), “işle İşveren, çalışanların ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlüdür”.

İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nde, “İşveren, işle ilgili her konuda işçilerin sağlık ve güvenliğini korumakla yükümlüdür” denilmektedir. Görülmektedir ki mevzuat, işçilerin sağlık ve güvenliğinden devleti ve işvereni öncelikli olarak sorumlu kılmıştır. 

Anayasa'nın 56. Maddesi, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” hükmünü içermekte.

Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere sorumluluk, hiyerarşik olarak en üst kademeden başlayarak aşağıya doğru inmekte. Asıl sorumlular, işveren şirket ve denetim görevlerini yerine getirmeyen bakanlıklardır. Yargılama bu çerçevede yürütülmelidir. Bunlar yapılmadan 3-5 mühendisi günah keçisi ilan etmek her şeyden önce kamu vicdanını yaralar.

DAHA FAZLA