İki yaşam iki insan

İki yaşam iki insan

Bu sistemde hepimiz potansiyel olarak Hüseyin’leriz.

Mehmet Torun

o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi

bir bıçağın ağzında yürür gibiydin

demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında

gözlerinde karanlığı dar hücrelerin

seni görür görmez özgürlüğümden utandım

söyle ne içersin çay mı kahve mi

çok değişmişsin birden tanıyamadım.

Attila İLHAN

 

Toplumların tarihlerinde önemli kırılma noktaları vardır. Bizim tarihimizde 12 Eylül 1980 böyle bir gündür. Tarihin akışına vurulan bir darbedir, bir kuşak kırımıdır. Bunun sonucunda; binlerce ocak söndürüldü, yüzbinlerce kişi mağdur edildi ve yaşamları karartıldı.

Bu yazıda binlerce örnek içinden 2 meslektaşımdan bahsetmek istiyorum. Hüseyin Özlütaş, bir maden mühendisi. Ama mühendislik yapamıyor, güçlükle konuşuyor ve yürüyor. Çünkü o, bir işkence mağduru. Yurtsever-devrimci düşüncelerinden dolayı askeri cunta döneminde gözaltına alındı. Gayrettepe Polis Merkezi'nde 90 gün işkence gördü, sorgulandı. Ardından 20 ay tutuklu kaldı. Gördüğü işkenceler sonucunda felç oldu. Hüseyin Özlütaş, sağlık kurulu raporlarından iş gücünü tamamen kaybettiğini, kısaca felç olduğunu öğrenince, "kaderim buymuş" deyip duruma alışmadı. İşkenceyle ve işkencecilerle savaştığı gibi, işkencenin sonucu olan bu durumla da savaştı. İnatçı bir savaşın sonunda güçlükle de olsa konuşabilir, kalem kullanabilir hale geldi. Dünyanın değiştirilmesi mücadelesinden de bir an olsun kopmadı. Her olanağı değerlendirerek bu çok yönlü savaşımı sürdürdü. İşkencede 90 gün, Onca İşkenceden Sonra (anıları, 1999), Felç (1992) kitaplarını yazdı. Bu çalışmaları aslında Özlütaş'ın karamsarlıkla ve düzenle savaşının birer belgesi. Görev yaptığım sürece meslekle ilgili olarak odamıza gönderdiği el yazısıyla yazılmış görüşlerini hatırlarım. Kendisine sağlık diliyorum.

Hüseyin Yılmaz da Zonguldak’tan sınıf arkadaşım. O da mühendislik yapamadı çünkü 12 Eylül’ün zulmüne uğrayanlardan. Zeki, esprili, arkadaş canlısı, herkes tarafından sevilen biriydi. Bursa’da aynı evde kaldığı ve çok sevdiği arkadaşı Latif Can’ın, 7 TİP’li arkadaşı ile birlikte Ankara’da kaldığı evde öldürülmesiyle ağır bir travma yaşamıştı. Sonrasında içine kapanan, sürekli tedirgin ruh halinde olan, geceleri kaldığı evlerde bunalan ve kendisini sürekli evin bahçesine atan biri durumuna gelmişti. Okul arkadaşlarının yoğun desteğiyle ayakta kalmaya çalıştığı günlerde askeri darbe olmuştu. Herkes tespih tanesi gibi dağılmış, pek çok insan tutuklanmış ya da kendi derdine düşmüştü.

İşte o günlerde Hüseyin tek başına kalır. Artık onu dinleyecek, ona güven verecek kimse yoktur, Ona dostça davranacak kimse kalmamıştır. Zonguldak’ta kendisini sokaklara attığı bir gece gözaltına alınır. Onu gözaltına alanlar, psikolojik durumunu bilmeyen darbe görevlileri de çok zalimce davranır. Daha sonra 23 gün cezaevinde kalır. Ailesine “cezaevinde kaldığı süre boyunca dövüldüğünü” anlatır. Bu süreçlerden kalan kapalı alanlarda kalma korkusu Hüseyin’i oldukça fazla etkiler. Kendini sokaklara atar, sokakta yaşamaya başlar. Tam 44 yıl sürer bu hikaye. Torbalı’nın Maden Mühendisi Hüseyin’idir o artık. Sokaklar meskeni olmuştur. Kendisine verilenleri çocuklarla paylaşan, sürekli bulmaca çözen, yöre halkının sahip çıktığı birisidir artık. 27 Mart 2024 günü yerel basında son haberi şöyle çıkar:  “Torbalı’nın ilk okuyan isimlerinden, herkesin "Deli Hüseyin" olarak tanıdığı, elinden hiçbir bulmacanın kurtulmadığı Maden Mühendisi Hüseyin Yılmaz bugün geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. 80 ihtilalinde, uğradığı işkenceler nedeniyle kapalı alanda bulunamayan, 40 yıldır sokaklarda yaşayan ilçenin sembol ismi yarın defnedilecek.” Hüseyin, bu kirlenmiş dünyadan çekip gitmiştir sonsuzluğa. Arkasında kendisine yaşatılmış kırık bir hikaye bırakarak. Işıklar içinde uyusun.

Bu sistemde hepimiz potansiyel olarak Hüseyin’leriz. Dostluğun, dayanışmanın, paylaşmanın, mücadelenin ve güzelliklerin artacağı günler görmek dileğiyle…