Büyüyen Türkiye, küçülen tarım sektörü ve halkın artan enflasyonu

Doğal zenginliklerimizi, tarım alanlarını sermayeye peşkeş çekerek ne bu ülkede sürdürülebilir, kapsayıcı büyüme sağlayabilirsiniz ne de enflasyonda kalıcı bir düşüş yaratabilirsiniz. Kamunun öncülüğünde yeni bir tarım politikasına, eski devlet üretme çiftlikleri gibi uygulamalara gereksinim olduğu çok açıktır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 29 Şubat 2024’te 2023 IV. Çeyrek (Ekim-Aralık) ve 2023 yıllık Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) verilerini açıkladı. 2023’ün son çeyreğinde yüzde 4,0 oranında büyüyen Türkiye ekonomisi 2023’te 2022’ye oranla ise yüzde 4,5 büyüdü. Üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH’nin TL değeri 26 trilyon 276 milyar 307 milyon TL, ABD doları değeri ise 1 trilyon 118 milyar 593 milyon oldu. Yani yine trilyon ABD dolarlık ekonomi olduk! GSYH’nin nüfusa oranlanması ile bulunan Kişi başına Gayrisafi Yurt İçi Hasıla TL cinsinden 307 bin 952, ABD doları cinsindense 13 bin 110 oldu.

GSYH’yi oluşturan faaliyetler içerisinde en yüksek toplam katma değeri artışını finans ve sigorta faaliyetleri sektörü yapmıştır. Bu sektör 2023’te yüzde 9,0 büyüdü. Bu sektörü yüzde 7,8 ile inşaat ve yüzde 6,4 ile de hizmetler sektörü izlemiştir. Buna karşılık en fazla ihracat yapan sektörümüz olan imalat sanayinin de içerisinde yer aldığı sanayi sektörü sadece yüzde 0,8 büyürken bizim için son derece kritik öneme sahip tarım sektörü bırakın büyümeyi yüzde 0,2 oranında daraldı. Yani anlayacağınız reel sektör ağırlıklı değil finans sektörü ağırlıklı büyümeye devam ettik. Bu da Türkiye ekonomisinin mevcut kırılgan yapısının devam edeceğini, hatta artacağını; daha fazla el parasına muhtaç olacağımızı göstermektedir. 

Harcama yöntemiyle GSYH’nin bileşenlerini incelediğimizde de büyümede sorun oluşturan dinamiklerin devam ettiğini görüyoruz. Yine tüketim harcamaları büyümede en itici etken konumunda: Yıllık artış hızı yüzde 12,8. Bu durum enflasyonla mücadele eden ekonomi yönetimi için oldukça kötü haber olarak değerlendirilebilir. Onca sıkılaştırmaya rağmen hane halkı tüketiminde gözle görülür bir azalma gerçekleşmemiştir. Böyle tüketim harcaması artışları varken yıl sonu enflasyon hedefinin tutturulması da oldukça zor gözükmektedir. Çünkü düşük gelirli hane halkları tasarruf yapamadığı gibi yaşamlarını devam ettirebilmek için ya borçlanarak ya da servetlerini azaltarak gelirleri artmasa da tüketimlerini artırmak yoluna gitmektedirler. Gerek “Nas” gerekse “rasyonele dönüş” adı altında uygulanan politikalar her ne kadar kamuoyuna farklı politikalar gibi lanse edilmeye çalışılsa da iki politikanın ortak yönü; reel satın alma gücünün düşürülerek iç talebin daraltılması ve üretimin de ihracata yönlendirilmesi politikalarına dayanmaktadır. Oysa 2023 büyüme rakamları bu politikaların işlemediğinin önemli kanıtlarını sunmaktadır. 2023 genelinde ihracat yüzde 2,7 oranında azalırken ithalat yüzde 11,7 oranında artmıştır. Üstelik bu gelişme başta enerji emtia fiyatları olmak üzere tüm emtia fiyatlarının düştüğü bir yılda ortaya çıkmıştır. Harcama yönünden büyüme açısından tek olumlu gelişme ise yatırım harcamalarının artması olmuştur. 2023’te gayri safi sabit sermaye oluşumu yüzde 8,9 oranında artmıştır. Ancak bu artışta büyük oranda depremde yıkılan konut ve altyapının yeniden inşası nedeniyle artan inşaat yatırımlarının payının olduğunu da unutmamak gerekir. Bununla birlikte 2023’ün son iki çeyreğinde yüzde 23,6 ve 14,0 oranlarında artan makine ve teçhizat yatırım artışları ekonomide üretken kapasite artışı yaratılması açısından önemlidir. Sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme için bu yatırım artışlarının hem yüksek olması hem de bu yatırım türünün toplam yatırımlar içerisindeki payının yüksek olması gerekmektedir.

Tarımın payı giderek düşüyor!

İzleyen grafikte açıkça görüldüğü gibi AKP döneminde tarım sektörünün GSYH’deki payı neredeyse yarı yarıya düşmüştür. Birileri bu gelişmeyi kapitalist piyasa ekonomilerinin doğal gelişiminin bir sonucu olarak yorumlayabilirler. Onlara göre ülke geliştikçe doğal olarak tarım sektörünün GSYH payı düşerken hizmetlerin payı artmaktadır.

Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir.

Bu görüşün, bugünün gelişmiş ekonomileri olan ABD, Almanya gibi ekonomiler açısından doğruluk payı olabilir. Ama “kapitalist ekonomilerin doğal evrimi” görüşünü kısmen doğru kabul etsek de bu bizim ekonomide tarım sektörünün payındaki bu kadarlık dramatik düşüşü açıklamaya yetmemektedir. Öyle ki kapitalist ekonomilerin doğal evriminde sanayiden hizmetler sektörüne geçiş, Türkiye örneğinde esas olarak tarım sektöründen feragat ile gerçekleşmiştir. Bu nedenle konuyu 1980’lerde uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar çerçevesinde değerlendirmek bizi daha doğru sonuçlara götürecektir. Olan şudur: Bu neoliberal politikalar döneminde sömürü sadece emek üzerinde değil bütün doğal kaynaklara da yaygınlaştırılmıştır. Sadece Türkiye’de değil bütün geri kalmış ülkelerde, köyler boşaltılarak şehirlerin çeperlerinde yeni köyler oluşturulmuştur. Tarım alanları ve ormanlık alanlar yer altı ve üstü zenginlikleri ile sermayeye peşkeş çekilmiştir. Kaz dağlarında, Erzincan İliç’te yaşananlar bunun en güzel örnekleridir. Bir de bizde eskinin “mücahitleri” yeninin müteahhitleri olunca her taraf betona dönüştürülmüştür. Ayrıca tarım sektörünü küçültme politikaları sözüm ona istikrar politikalarının bir parçası olarak IMF ve Dünya Bankası gibi ABD emperyalizminin uluslararası kuruluşları aracılığıyla Türkiye’ye 1980 sonrası dayatılmıştır. Nihayet tarım sektörünü “yok etme” politikaları “nirvanasını” AKP döneminde görmüş, adım adım tarım sektörü küçültülmüş, Türkiye de böylelikle gereksinimi olan çoğu tarımsal ürününü ithal etmeye başlamıştır.

Tarımı göz ardı etmenin bedeli: Sürekli artan gıda enflasyonu!

Tarım sektörünü bu hale getirmenin bedeli sadece döviz kaybı, köylerin boşalması, tarımsal istihdamın düşmesi değil gıda enflasyonunda (halkın enflasyonunda) özellikle son zamanlarda gördüğümüz ciddi boyutlara ulaşan artışlar olmuştur. İzleyen grafik 2004-2023 döneminde tüketici (manşet) enflasyonu ve işlenmemiş gıda enflasyonu ile tarım sektörünün GSYH payındaki gelişmeleri göstermektedir.

Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir.

Bilindiği gibi işlenmemiş gıdalar; “taze meyve ve sebzeler, tahıllar ve yağlı tohumlardan oluşan bitkisel ürünler ile çiğ süt ve yumurta gibi işlem görmemiş hayvansal ürünlerden oluşmaktadır.”[1]  İşlenmemiş gıda piyasalarında ortaya çıkan gelişmeler hem tüketici enflasyonu üzerindeki etkileri hem de tarım sektöründeki yapısal sorunları görmemizi sağlaması açısından son derece önemlidir. Grafikte görüldüğü gibi işlenmemiş gıda enflasyonunda 2019’la birlikte çok ciddi artışlar gerçekleşmiştir. Daha önceki yılların bazılarında tüketici enflasyonunun altında, bazı yıllarda ise üstünde seyreden işlenmemiş gıda enflasyonu, bu yılla birlikte tüketici (manşet) enflasyonunun hep üzerinde seyretmiş ve bu iki enflasyon arasındaki fark son yıllarda ciddi biçimde artmaya başlamıştır. Üstelik bu iki enflasyon oranı arasındaki fark açılırken tarım sektörünün GSYH payı da yüzde 5’lere doğru düşmeye başlamıştır. Bütün bunlar tarımı göz ardı etmenin, tarımsal alanları betonlaştırmanın, yer altı ve yer üstü bütün zenginliklerimizi yabancılara ve/veya bir avuç “yandaş” sermayeye peşkeş çekmenin yansımalarıdır. Yıllarca bir tarım ülkesi olduğumuz, tarımsal ürün anlamında dünyada kendine yeten birkaç ülkeden biri olduğumuz yalanlarıyla uyutulup getirildiğimiz noktaya bakın. Gıda güvenliğimiz kalmadığı gibi bu gidişle toplumun büyük bir kesimi gıda ürünlerine erişmede ciddi sorunlarla karşılaşacaktır. Enflasyonla mücadele ettiğini söyleyen TCMB yetkilileri gıda enflasyonu sorununu ve bu sorunun gerçek nedenlerini enflasyon raporlarına yansıtacağına, ücret ve maaş artışlarının enflasyona etkisi gibi tamamen sermayenin bakış açısını yansıtan konuları raporlarının kutularına taşımaktadır. Doğal zenginliklerimizi, tarım alanlarını sermayeye peşkeş çekerek ne bu ülkede sürdürülebilir, kapsayıcı büyüme sağlayabilirsiniz ne de enflasyonda kalıcı bir düşüş yaratabilirsiniz. Kamunun öncülüğünde yeni bir tarım politikasına, eski devlet üretme çiftlikleri gibi uygulamalara gereksinim olduğu çok açıktır. Ama her şeyden önemlisi “köylü milletin efendisidir” sözünü yeniden anımsamak, anımsatmak ve gereğini yapmak gerekir!

 

[1] Daha fazla bilgiye https://ekonomi.isbank.com.tr/contentmanagement/Documents/tr10_aa_rapor/2021/BN_IslenmemisGida_202103.pdf linkinden erişilebilir.