Yine fatura emekçilere çıkarılacak!

Ne yazık ki TÜİK’in kullandığı ağırlık ile en yoksul yüzde 20’nin gıda harcama payı arasında 10,4 puanlık fark vardır. Yani anlayacağınız TÜİK mevcut kurgusu ile TÜFE’yi en doğru biçimde hesaplasa bile, TÜFE’ye dayalı yapılacak ücret ve maaş düzeltmeleri gerçeği yansıtmaktan çok uzak olacaktır.

Anımsanacağı gibi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek katıldığı bir televizyon programında, tam sermaye ağzıyla konuşarak, yüksek enflasyonu ücret artışlarının tetiklediğini öne sürmüş ve hızını alamayarak bundan sonra yapılacak ücret artışlarının hedeflenen enflasyona göre yapılacağını söylemişti. Yüksek enflasyonun temelinde başta iktidarın uyguladığı yanlış politikalar olmak üzere, sermayenin kâr hırsının ve Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının olduğunu vurgulayacağına; kolayı seçerek ücret artışlarını göstermiş. Aslında bunu yaparken gerçek niyetinin ne olduğunu da göstermiş: Enflasyonla mücadelenin faturasının yine emekçilere, yoksullara, dar gelirlilere çıkarılacağının “müjdesini” vermiş.

Ücret-fiyat sarmalı:

Ana akım iktisatta ücret artışları ile enflasyon ilişkisi “ücret-fiyat sarmalı” üzerinden kurulur.  Bu sarmal, ücret artışları ile güya enflasyon arasında güçlü bir ilişki olduğunu göstermek için kullanılır. Buna göre; artan ücretler her zaman fiyatlar ve dolayısıyla enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı yaratır. Artan enflasyon da, işçiler yaşam standartlarını korumak için ücretlerinde artış elde etmeye çalıştıklarından, ücretler üzerinde artış yönünde baskı oluşturur. Emekçiler açısından artan enflasyon, eğer ücretleri enflasyon oranında artmazsa, hayat pahalılığının artacağı anlamına gelir. Bu nedenle de reel gelirlerini korumak için mevcut enflasyon oranının üzerinde ücret artışı talep ederler. Bu anlayışa göre ücret artışları, iki nedenle enflasyonun artmasına katkı sağlar. Birincisi ücret artışı firma maliyetlerini artırır ve firmalar da bu maliyet artışını fiyat artışları ile tüketiciye yansıtırlar. İkincisi ise işçiler “para hayaline” kapılabilirler. Yani gelirlerindeki nominal artışı satın alma gücünde gerçek bir artış olarak algılayıp harcamalarını artırırlar ve bu harcama artışı da talep enflasyonuna neden olur. Enflasyonun sürekli arttığı bir ortamda, enflasyon beklentilerindeki artışa paralel olarak emekçiler daha fazla ücret artışı talep edecek ve bu da fiyatlar üzerinde artış yönünde baskı yaratacaktır.

Bugünün Türkiye’sinde bu kurgu işlemez:

Yukarıda açıkladığımız kurgunun bugünün Türkiye’sinde işe yaramayacağı gün gibi ortadadır. Çünkü böyle bir kurguda işçi sendikalarının çok güçlü olması gerekir. Oysa 12 Eylül 1980 faşist darbesi ile başlayan süreçte işçi sınıfının örgütlü mücadelesi neredeyse sıfırlanmış, var olan sendikalar da iktidarın güdümüne girmiştir. Dahası ekonominin yüksek oranlarda ve hızlı büyümesi gerekir. Çünkü talep çekişli faktörler ancak böyle bir ortamda fiyatlar üzerinde artış yönünde baskı yaratır ve enflasyona katkıda bulunur. Hadi diyelim sendikalar çok güçlü ve ekonomi hızlı bir biçimde büyümekte. Bu da yetmez. Çünkü böyle bir sarmalın işlemesi için ekonominin tam istihdama yakın olması, firmaların yeni işçi bulmakta zorlanması ve bu nedenle de işçilerin daha fazla ücret talep etme gücünü kendilerinde bulması gerekir. Neredeyse yüzde 10 civarına demir atmış “TÜİK işsizliği” ile ve asgari ücretin ortalama ücret olduğu bir ekonomide böyle bir sürece girilmeyeceği çok açıktır. Hepsinden önemlisi de böyle bir sarmalın oluşabilmesi için ücretlerde reel artış olması gerekir.

TÜİK enflasyonu ile reel ücret artışı olamaz:

Bilindiği gibi Türkiye’de ücret ve maaş artışları belirlenirken  TÜİK’in hesapladığı Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) kullanılmaktadır. TÜFE’yi hesaplamanın amacı enflasyonu ve “tüketim harcamalarına konu olan mal ve hizmetlere ilişkin fiyatların genel düzeyinde zaman içinde meydana gelen değişimi ölçmektir.” Bu endeksin bir baz yılı vardır ve şimdiki endeksin baz yılı 2003’tür. TÜFE zincirleme endeks olduğu için başta “fiyat derlenen yerleşim yerleri ve işyerleri” olmak üzere, “endeks sepetinde yer alan ürünler ve ağırlıkları ile ürün tanımları güncellenmektedir.[1] TÜİK’e göre güncelleme çalışmaları; “her yıl uygulanmakta olan Hanehalkı Bütçe Anketi verilerinin incelenmesi, idari kayıtların gözden geçirilmesi, mal ve hizmet piyasasının takibi ve bölge müdürlüklerinden gelen önerilerin değerlendirilmesine dayalı olarak yapılmaktadır.” İzleyen tabloda 2023’te uygulanan TÜFE ana grup ağırlıkları yer almaktadır.

Ana harcama grupları

2023 yılı ağırlıkları

1-Gıda ve alkolsüz içecekler

25,4334

2-Alkollü içecekler ve tütün

3,5718

3-Giyim ve ayakkabı

6,4116

4-Konut

16,6155

5-Ev eşyası

8,6699

6-Sağlık

3,5324

7-Ulaştırma

15,0821

8-Haberleşme

3,3004

9-Eğlence ve kültür

3,2542

10-Eğitim

1,672

11-Lokanta ve oteller

7,8201

12-Çeşitli mal ve hizmetler

4,6366

Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir.

Tabloda görüldüğü gibi gıda harcamalarının TÜFE’deki ağırlığı 2023 için 25,4’tür. Oysa aynı TÜİK’in araştırmasına göre, izleyen tabloda görüldüğü gibi, Türkiye nüfusunun en yoksul yüzde 20’lik (1. %20) kısmının yaptığı gıda harcamalarının harcama sepetindeki payı yüzde 35,8’dir.[2]

Kaynak: TÜİK verileri kullanılarak yazar tarafından üretilmiştir.

Ne yazık ki TÜİK’in kullandığı ağırlık ile en yoksul yüzde 20’nin gıda harcama payı arasında 10,4 puanlık fark vardır. Yani anlayacağınız TÜİK mevcut kurgusu ile TÜFE’yi en doğru biçimde hesaplasa bile, TÜFE’ye dayalı yapılacak ücret ve maaş düzeltmeleri gerçeği yansıtmaktan çok uzak olacaktır. Bir başka deyişle ücret artışlarının enflasyonu artırması için gereken reel ücret artışları bu TÜFE hesaplaması ile mümkün olmayacaktır. Yani anlayacağınız; sayın Şimşek’in iddia ettiğinin aksine ücret ve maaş artışları enflasyonu tetiklemiyor. Bu nedenle asıl yanıtı aranması gereken, sayın bakanın neden böyle bir açıklama yaptığıdır. Sorunun yanıtı da ne yazık ki çok kolay ve bellidir: Uygulayacaklarını söyledikleri dezenflasyon programının bedelini, her zaman olduğu gibi, emekçilere ödetmek; 2024 yerel seçimlerinin yüzü, gözü hürmetine 2024’ün ilk yarısı için yine reel olmayacak şekilde ücret ve maaşlara zam yapmak ve ondan sonrası için de “Allah Kerimdir” demek için! Neden mi diyeceksiniz? Çünkü en iyi ve tek bildikleri bu! Sermayenin çıkarlarına dokunmak, sermayeyi üzmek, sermayeden fedakarlık beklemek onların “fıtratında” yok. Ayrıca iktidar ve diğer bütün düzen partileri için işin kolayı belli: Vurun abalıya!..

[1] TÜFE’de 2023 yılında 81 ilin tamamı ve 228 ilçe kapsamında, 27 411 işyeri ve 5 246 konuttan (kira) 404 madde, 895 madde çeşidi için her ay yaklaşık 564 710 fiyat derlenmektedir. Daha fazla bilgiye https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hanehalki-Tuketim-Harcamasi-2022-49690 linkinden ulaşılabilir.

[2] Gıda harcama seperindeki paylara baktığımızda en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 (5. %20) arasında 19,2 puanlık fark vardır.