Yarın ne olacak?

"“Yarın”lar çocukların inadıyla bizlere umudu getirecek ve yanına dizilecek bir sürü yeni kelimemiz olacak. Üstelik kendi sözcüklerimizle!"

Kaygılı günlerin tam ortasında; yolumuzu ve izimizi çoğu zaman kaybettiğimiz zamanlardan geçiyoruz. Herkesi belki de en çok korkutan soru ya da düşünce, “Yarın ne olacak?”. Takvimsel olarak günler dizilebilir sırayla; istesek de istemesek de dünya kendi etrafında ve elbet güneşin etrafında dönerken, bizleri de döndürüyor kendi içinde. Ve yarın elbet gelir; yarın elbet gelecektir. Belki de mevzumuz, o yarına nasıl geleceğimizdir…

Her yaş grubu yarının kaygısını farklı biçimlerde ve boyutlarda yaşıyor. Yetişkinler ve gençler bulunduğu koşullarda ve süregelen sistemde yalpalasa da kendini konumlandırabiliyor. Evet, kabul edelim, çoğu zaman bu oldukça zorlayıcı oluyor. Çıkış kapılarımız yüzümüze kapanıyor, başka kapılar ararken yollarda kalıyoruz. Tüm bunlara sebep olan her şeyi sıralamak ise bizleri nesnel bir gerçekliğe götürebileceği gibi, bunun için ayrıca kocaman bir başlık açılması gerekiyor.

Her şey bir kenara, yarına dair umut ve inat etmek ise boynumuzun borcu…

Bu kaygı dolu günlerin, soru işaretlerinin ortasında kalan- kalmış olmaktan başka seçeneği olmayan- çocuklara kadrajımızı çeviriyoruz bu defa. İçinde bulunduğumuz günlerden, bizlerin duygularından azade olmayan; birçok şeyin özellikle de duygularımızın farkında olan çocuklara. Telaşlı günlerin arasında, duydukları ve gözlemledikleri her şeyin içinde elbette ki çocuklar da yarının kaygısını yaşıyorlar. Bunu bir duygu- durum olarak tanımlayamasalar da gerçekliğin tam ortasındalar. Bazen onlara sorduğumuz küçücük bir “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu bile onları bu kaygılar trenine bindirebiliyor. Cevabını merak edenlere şimdiden söyleyelim: Büyüdüğünde sadece büyümüş olacak!

Bunun gibi soruların kötü niyetli olmadığının farkındayız elbette. Yönlendirici olma, onları düşünmeye sevk etme gibi amaçlarının bulunabileceğini biliyoruz. Fakat bu vb. sorular için bilmemiz, dikkat etmemiz gereken birçok şey var. Onları daha fazla kaygılandırmamak, tanımlayamayacağı duyguların ortasında bırakmamak adına. Ve elbette onların büyüme ve yarına dair yolculuklarında bizlere en çok yine kitaplar yardımcı oluyor. Peki bu kitaplar nasıl kitaplar?

Çocuk edebiyatının salt öğretme amaçlı olmadığını, ya da didaktik bir biçimde yaşamlarımızda olmaması gerektiği uzunca zamandır üstüne konuşulan bir konu. Evet, çocuklara en güzel yaşamı sunmak için çabalayacağız, onların yol arkadaşı olacağız; fakat bunu yaparken önlerine dizilip düz çizgiler mi çizeceğiz yollarına? Gökyüzünün rengini kafalarını kaldırmadan göremiyorlar oysa… Ya da tepetaklak düşüp sırtüstü kalıvermeden karşıya bakamıyorlar. Hiç yoktan bir hayalleri olmuyor; olmak istedikleri onca meslek dalı varken. Kusursuzca cümleler kurup, büyüyünce ne olacaklarını söylerken; o cümleleri renksiz diziliyor…

Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, büyüme yolculuğuna çıkarken çocuklarla birlikte ve yaşamın tüm gerçekliğiyle hazırlanırken yarına, heybemize koyduğumuz kitaplar bu yolculuğun en aydınlık yardımcıları olmalı. Çocuklar yarının karşılığını orada yazılmış cümlelerde bulmamalı sadece- sanki sözlükten bakar gibi!-. Rastladıkları cümleler, onlara yarınlara dair cümleler kurdurabilmeli, kendilerine ait sözlüklerini oluşturabilmeliler. Hem de kendi dilleri ve kendi hayalleriyle! Kendi renkleri; birlikte oluşturdukları yollarıyla birlikte…

Edebiyatın iyileştirici, yarını kuran tarafı tüm bu kaygı yığınının ortasında en çok çocukları sardığı vakit, yarının umudundan bahsedebiliriz. Bırakalım, ne istediklerini ve ne olacaklarını bizlerin cümlelerinden çıkarsınlar. Bir hikâyenin umudunu veren kahramanı onlar olsunlar. O yetişkinleri bıktıran, sürekli şikâyet edilen inatlarını umuda dönüştürsünler. Ki “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna sadece bir meslek adı söyleyip kenara çekilmeden; yeni meslekler bulup, yaşamı keşfedip yepyeni bir dünyayı yaratabilsinler.

“Yarın”lar çocukların inadıyla bizlere umudu getirecek ve yanına dizilecek bir sürü yeni kelimemiz olacak. Üstelik kendi sözcüklerimizle!