Türkiye ekonomi modeli altında dış ticaret

Planlı ekonomiye geçmeden, kamu ile özel sektörün iktisadi faaliyetlere katılımını ezilen sınıflar lehine yeniden düzenlemeden, Türkiye ekonomisini finans kapitalin boyunduruğundan kurtarmadan, Türkiye’de iç ve dış istikrarı sağlamak, Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtarmak mümkün değildir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) Eylül 2021’de politika faizini yüzde 1 indirdi, indirmek zorunda kaldı. Ardından, “dahiyane bir buluşla”, adına önce “Yeni Ekonomi Modeli (YEM)”; daha sonra “Türkiye Ekonomi Modeli (TEM)” denilen birtakım uygulamalar başladı. Güya bu uygulamalar ile Türkiye’nin cari açık, işsizlik ve enflasyon gibi sorunları çözülecek; Türkiye üreterek ve ihraç ederek döviz sorununa da kalıcı çözüm getirecekti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı: Bırakın dövize talebi kırmayı, TCMB, karaborsa diye bilinen “ayaklı borsadan” döviz toplayacak duruma geldi. Dış ticaret ve cari açıklarda rekorlar devam etti: Daha önce Mart 2011’de 9,4 milyar dolarlık cari açıkla rekor kıran Türkiye ekonomisi, Ocak 2023’te 9,85 milyar dolarlık cari açıkla ve 14,24 milyar dolarlık dış ticaret açığıyla yeni bir rekor kırdı. TEM meyvelerini vermeye başlamıştı!

Dış ticaret açığı yeni rekorlara doymuyor:

Türkiye ekonomisi TEM ile birlikte iyice kontrolden çıktı. Aslında bu kontrolden çıkışın temelleri 1980’lerin başında uygulanmaya başlanan neoliberal politikalarla atıldı. Türkiye “erken sanayisizleştirme” politikaları ile rotasından çıkarıldı. 1989’da 32 sayılı kararla getirilen sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, 31 Aralık 1995’te yürürlüğe giren Avrupa Birliği-Türkiye Gümrük Birliği ve AKP döneminde izlenen para ve maliye politikaları ve bir de bunlara son dönemde yanlış uygulanan “dahilde işleme rejimi” kararları sonucu sanayisi dışa bağımlı, girdi ithalatçısı bir ülke konumuna indirgendi. Sadece girdi ithal eden ülke olmakla kalmadık, son zamanlarda bir de girdi ihraç eden ülke durumuna getirildik. TEM adı altında yapılan uygulamalar da bu işin tuzu biberi oldu ve izleyen grafikte gördüğünüz tablo ortaya çıktı.

Grafikten de açıkça görüldüğü gibi, bırakın dış ticaret açığını azaltmayı, dış ticaret açığında rekorlar kırmaya başladık. Dış ticaret açığını gösteren yeşil alan, TEM ile birlikte dış ticaret açığında önemli ve sürekli artışların olduğunu göstermektedir. Yani, dış ticaret açığını azaltacağı iddiasıyla uygulamaya geçirilen politikalar tam tersi dış ticaret açığını artırmıştır. Nasıl artırmasın ki? Neredeyse girdi ithal etmeden üretim yapamayan bir sanayi sektörü ve onun alt sektörü olan ve Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık %96’sını yapan imalat sanayii var. Bu nedenle de “rekabetçi kur”, sözüm ona ihracatı teşvik etmeye dönük uygulamalar da bir işe yaramamakta ve sanayinin dışa bağımlılığını azaltamamaktadır.

Türkiye net girdi ithalatçısı ülke durumunda:

İzleyen grafik Geniş Ekonomik Grupların Sınıflamasına (BEC) göre ithalatın alt kalemlerinin (yatırım (sermaye) malları, hammadde (ara mallar), tüketim malları ve diğerleri) toplam ithalata oranındaki gelişmeleri göstermektedir.

Türkiye’nin ne yazık ki toplam ithalatının neredeyse  %80’inden fazlası hammadde (ara malı) ithalatından oluşmaktadır. Yani anlayacağınız Türkiye net girdi ithalatçısı bir ülkedir. Son zamanlarda yatırım malları ithalatında bir kıpırdanma olsa da bu Türkiye sanayisinin dışa bağımlılığını kırmak, iş ve aş yaratan sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme için yeterli değildir. Girdi ithalatçısı olmamız yanında ithalatla ilgili bir başka olumsuzluk ise TEM altında, ithalatta ciddi bir ülke yoğunlaşmasının ortaya çıkmasıdır. İthalatımızda Rusya ve Çin’in payı giderek artmaktadır. Örneğin 2022 yılında AB ve ABD ile olan dış ticaretimizde fazla verirken, Çin ve Rusya ile olan dış ticaretimizde büyük açıklar verdik. Üstelik bu iki ülke ile olan dış ticaret açığımız toplam dış ticaret açığının yüzde 80’ini oluşturdu.

Türkiye girdi ihraç eden bir ülke haline geliyor:

Türkiye’nin net girdi ithalatçısı bir ülke olması yanında, bir diğer olumsuz gelişme de ihracat cephesinde yaşanmaktadır: Türkiye giderek daha fazla girdi ihraç eden bir ülke konumuna indirgenmektedir. İzleyen grafik bu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Grafikte Geniş Ekonomik Grupların Sınıflamasına (BEC) göre ihracatın alt kalemlerinin (yatırım (sermaye) malları, hammadde (ara mallar), tüketim malları ve diğerleri) toplam ihracat oranındaki gelişmeler yer almaktadır.

Hammadde (ara malı) ihracatının toplam ihracattaki payı, TEM ile artmaya başlamış ve %50’nin üzerine çıkarak Mayıs 2022’de yaklaşık %56 olmuştur. Üstelik en büyük ihracatçı sektörümüz olan imalat sanayii ihracatı içerisinde yüksek teknolojili ürünler ihracatının payının (Şubat 2023’te %3.6) oldukça düşük olduğunu unutmayalım. Yani net girdi ithalatçısı ve ağırlıklı olarak girdi ihraç eden bir ülkeden daha fazlasını beklememek gerekir. Mevcut iktidarla ve sermaye yanlısı düzen partilerinden oluşan muhalefetle Türkiye’nin bu bağımlılıklarını kırmak bir yana azaltmak bile pek olası gözükmemektedir. Bunun için yapılması gereken bellidir: Bir an önce kamu öncülüğünde yeni bir sanayileşme hamlesi başlatmak. Bunun için de ivedilikle 14 Mayıs seçimlerinde, önce siyasi iktidarın arkasından da iktisat politikalarının değişmesi olmazsa olmazlardandır. Planlı ekonomiye geçmeden, kamu ile özel sektörün iktisadi faaliyetlere katılımını ezilen sınıflar lehine yeniden düzenlemeden, Türkiye ekonomisini finans kapitalin boyunduruğundan kurtarmadan, Türkiye’de iç ve dış istikrarı sağlamak, Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtarmak mümkün değildir. Haftaya cari açıkla devam edeceğim!..