Normatif siyaset yeniden

Zaman zaman Türkiyeli ve Türk sosyalistlerinde nükseden bir eğilim var. Benim “normatif siyaset” dediğim bir yaklaşım tarzı bu. Yani doğru argümanlar ve analizlerle yapılan, hep “haklı” olan ve “risksiz” bir konumdan haklı olmayı bekleyen bir yaklaşım. Kenarda durup, durmak zorunda kalıp, “bak haklı çıktım işte” diyen bir özgüvenle konuşmak anlamına da geliyor. Normatif siyaset, hep söylediğimiz bir olumsuzluktan, siyasetten, hayatın çelişkili yoğunluğundan, pratikten azade olmaktan kaynaklanıyor. Aktör olamayanın riski de olamıyor!

Kobane direnişi ve başta ABD olmak üzere müttefiklerin silah desteği; bu tür normatif siyaset için verimli aralıklar açıyor. Kobane'de çatışmalar hız kesmeden devam ediyor. IŞİD tehdidi azalmış değil. Ama gel görelim; havadan verilen müttefik desteği birçok solcu için Kobane direnişini kadük etmiş görünüyor. IŞİD'ten önce onlar düşürmüş Kobane'yi. Hatta utanmazca yorumlar okumak bile mümkün: Direniş sanki emperyalistlere satılmış.

Türkiye'nin açmak zorunda kaldığı koridor ile Peşmergeler teçhizatlı bir şekilde giriş yaptı ülkeye. An itibariyle Suruç'ta toplanıp bekliyorlar. Sosyal medya ve basına yansıyan bir fotoğraf yukarıda söylediklerimle beraber düşünmeyi hakkediyor. Kolunda ABD bayrağı olan bir Peşmerge askerinden bahsediyoruz. Çoğu milliyetçi tınısı yüksek yorumlar ile yine Kobane düşürülmeye çalışılıyor açıktan. Peşmergenin kolundaki yardım bayrağı sanki Kobane'deki direnişin meşruluğunu ortadan kaldırıyor. Normatif ve baştan “haklılık” bekleyen yorumlar bunlar.

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Kürt hareketi, son 30 yılı fazlasıyla dinamik geçen dünyanın en büyük halk hareketi. Neredeyse dört kuşak yetiştirmiş; kadından çocuğa, gençten yaşlıya milyonlara ulaşmış bir hareketten bahsediyorum. Türkiyeli sosyalistlerin ancak romanlarda hayal edebileceği birçok şeyi bizzat hayata geçirmiş bir dinamizm ve imgeleri de eklemek gerekiyor. Belediyelerden, STK'lara, derneklere, eşraf ve Kürt burjuvazisine, yerel savunmaya, asayişe bizzat hayatı deneyimleyen bir hareket. Bu kadar büyük bir hareketi, çelişkileri, ne bir örgüt ne de bir parti ya da lider tümüyle kapsayamaz; bunu da unutmamak gerekiyor.

Kürt hareketi sadece Türkiye'ye indirgenmekten çok uzak bir reel politk. Dört ülkeye yayılmış bir genişlik ve politika var karşımızda. Dolayısıyla aktör ve muhataplar. Yani sadece mağdur değiller. İşte normatif siyaset, peşin haklılıklar ile bu muhataplığı anlamadan onu hep mağdur görmeyi seviyor. Çünkü haklı çıkma garantileri var. Ama maalesef hayat böyle garanticilikler ile yürümüyor. Ya da şık kültür merkezlerindeki masalardan çok ötede atıyor kalbi hayat.

Rojava kanton deneyimi bu topraklar açısından çok önemli bir deneyim. Bir tarafıyla 1990'lardaki, Bahoz kuşağıyla ivmelenen PKK'deki sosyalist çekirdekten tınıları taşıyor. Bu anlamda hem Türkiye hem de ABD açısından sevilmeyecek unsurlar bunlar. Tayyip daha dün Fransa'da soruyordu. Neden Kobane? Cevap belli oysa.. Kendisi için neyse ABD ve müttefikler açısından da aynı cevap. ABD Rojava sürecine Barzani ve ÖSO'yu dahil ederek kendince dengeler kurmak istiyor. Ayrıca şunu da unutmamak gerekiyor. Batı'ya ve medeniyetine sürekli kafa tutan, gittikçe İslanmcılaşan bir hükümete karşı Kürt hareketinin seküler yönelimleri onlar için elbette önemli. Barzani ve Kuzey Irak Özerk Yönetimi, kapitalist ve neo liberal yönelimli bir Kürt devleti için bazı çekici unsurlar taşıyor. Rojova'yı içine almayı düşündükleri bir yönelim. Bütün bunları Kürt hareketinin analiz edemediğini mi sanıyoruz. Sadece Türk sosyalistleri mi analiz ediyor? İşte normatiflik budur...

Hayat kültür merkezlerinden göründüğü gibi akmıyor maalesef!

Karşımızda çok büyük, eklemlenmiş, çelişkili bir büyük oluşum var. Bunu anlamak Kobane'deki kahramanca direnişe gölge düşürmez.