Ne istiyoruz? Ehlileştirilmiş bir kapitalizm mi yoksa ‘uyuyan vahşi hayvanın’ uyanmasını mı?

AKP gidiyor. Son zamanlarda her kesimden yükselen düşünce bu yönde. Bu gidişin nasıl olacağı ise oldukça çetrefilli bir tartışma konusu. Bu nedenle de bu tartışma konusu çok daha derinlemesine, tarihsel bütünlük içerisinde inceleme yapılacak bir yazının konusu. Bu yazının derdi ise başka. AKP öyle ya da böyle elbette gidecek. Bu sürecin hızlandığına işaret eden birçok kanıt hatta kanıtın da kanıtı diyebileceğimiz olay ile karşı karşıyayız. Öyle ki artık AKP iktidarını her koşulda savunmak zorunda olanlar bile AKP’nin yönetememe krizine, kara mizah türü eserlere konu olabilecek nedenler üretmeye çalışıyor. Misal mi? Çokça var da var olmasına bir iki tanesini yazının hemen başında hatırlayarak asıl derdimize geçmek daha yararlı olacaktır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ DE MİDENİN ÜÇTE BİRİNİ BOŞ BIRAKIYORMUŞ!

Muhalefet bu kış için acil eylem planı isteye dursun AKP’li eski milletvekili Hüsnüye Erdoğan kendi ifadesiyle “mini mini” artan zamların sebebini oldukça dâhiyane bir şekilde ortaya koyalı çok olmadı. Hüsnüye Erdoğan, doğal gaza ve elektriğe gelen “muhalefetin abarttığı” zamlardan en büyük mağduriyeti AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çıkarttı ve Erdoğan’ı şu cümleler ile savundu: “Cumhurbaşkanımız topu alıp, biraz göğsünde yumuşatıyor. Taşıyamayacak hale gelince de yükü mecburen yansıtıyor”. Tam “bu kadarı da olmaz” diyorduk ki Hüsnüye Erdoğan  “bu yine iyiymiş” diyeceğimiz bir başka açıklama ile artan fiyatların suçlusunu market çalışanları ilan etti ve  “Her hafta pirincin, bulgurun fiyatı değişir mi yani? Markete giriyorum, ellerinde bazen etiketle gezdiklerini görüyorum” deyiverdi.  Bitmedi, bir yurda yerleşebilen “şanslı” öğrencilerin, KYK yurtlarında yemek porsiyonlarının küçültülmesine ilişkin şikâyetlerine de müthiş bir örnek ile karşılık verip öğrencilerin beslenememesinden de kendince büyük bir güzellik çıkardı ve öğrencilere: “Peygamber efendimiz de midenin üçte birini boş bırakın diyor” dedi.  

PORSİYONLARI KÜÇÜLTÜP AZ YERSEK GEÇİNEBİLİRİZ!

Bir başka Erdoğan, Emine Erdoğan ise hatırlanacağı üzere yoksulluğu inkâr etmeyip yoksulluğa bir formül getirmişti: “Porsiyonları küçültüp, az yeme” formülü. Doğru ya dünyada artan yoksulluğun sebebi hep ezilen sınıfların çok yemesinden. Bizler porsiyonu küçültürsek “geçinememek” gibi bir dert kalmamış olur.

BRÜKSEL’DE KAZANIP TÜRKİYE’DE HARCARSANIZ UCUZ!

İster AKP döneminde olsun ister başka bir burjuva iktidar döneminde olsun iyi geçinmesi istenmeyen sınıfa en dâhiyane öneriyi de Türkiye Gazetesi yaptı. Türkiye Gazetesi bir an hep birlikte Brüksel’e mi gitsek dedirtti. Sonra şöyle bir durduk. Hatta Türkiye Gazetesi’nin Euro ile Türk Lirası arasında yaptığı karşılaştırmalı tabloyu görünce “ohhhh bizim kapitalist sistem Brüksel’dekinden daha iyiymiş!” dedik. Türkiye Gazetesi’nin yoksulluk ile boğuşan halka kendini iyi hissettirmek için yaptığı tabloda, gıda fiyatları karşılaştırıldı. “Tabloda bir McDonald’s menüsünün Avrupa’da 99 TL (9 Euro), Türkiye’de ise 34 TL (3,22 Euro) olduğu yazıldı. Pirinç, peynir, yumurta, tavuk, elma ve kutu kola fiyatları üzerinden de benzer bir kıyaslama yapıldı.”[1] Haberi yapanlar muhtemelen şöyle dememizi bekliyor: “Avrupa düşünsün biz bir hamburger mönüsünü 34 TL’ye yiyoruz onlar 99 TL’ye”. Haber bununla da sınırlı değil. Brüksel’de yaşayan bir kişinin “Brüksel’de kazanıp Türkiye’de harcarsanız ucuz” şeklindeki sözlerine de yer verilen haberi kaleme alan kişi, belli ki Türkiye’de yaşanan krizin farkında. Ancak haberi yapanın, okurlarına şükretmeyi salık verme bilinci ile yaptığı haberde muhtemel ki bilinçsiz bir şekilde TL’nin değersizliğini vurguladığının farkında olmadığı kesin.

‘YOKSULLUK VAHŞİ BİR HAYVANI UYANDIRIYOR’

Her ne kadar AKP iktidarına yenilmezlik atfetmeye çalışılsa da yaşanan hakikatler sona gelindiğini, AKP’yi kendi zenginlikleri için zorunlu gören siyasal İslam rejimi savunucularına da gösteriyor. Kapitalist üretim tarzının toplumsal yaşam belirleyicisi  “mistik tül” ile örtülen gerçekler, artan yoksulluklar nedeniyle tüm dünyada aralanıyor. Henüz bu mistik tülü toptan kaldırıp atacak toplumsal koşullar oluşmuş değil. Ancak kara mizah türüne örnek teşkil eden yoksulluk ile ilgili açıklamalar; hem AKP iktidarının hem de o iktidara muhtaç sermaye sınıfının bir şeylerin farkında olduğunun göstergesi. Bir telaşları var belli. Bu telaşlı farkında olma hali insana Nikoloy Tihonov’un “Bir Çağın Başlangıcı” isimli öyküsünü anımsatıyor. Bu telaşlı hal, Ekim Devrimi sebebiyle Amerika’dan gelen sosyalist bir gazeteciyi evinde konuk eden devrim karşıtı egemen sınıfı temsil eden ev sahibesi Yelena Konstantinovnane’nin sözlerini hatırlatıyor. Tihonov’un öyküsünde henüz sosyalist bir gazeteci olduğunu bilmediği konuğuna, olup bitenler hakkında bilgi verir Yelena Konstantinovnane: “Biz ülkemizi tanımıyormuşuz. Daha doğrusu, biz işçi ve köylülerin olduğunu biliyorduk, onların kötü bir yaşam sürdüklerini biliyorduk. Ama aynı zamanda biz, halkın gönlünün geniş olduğunu biliyorduk; ama bu gönül pasif, cefakâr Hintlilerin gönlünü andırıyor. Ülkemiz büyük beyaz Hindistan gibi geldi bana. Ve şimdi olanlar da bir sanrı, kötü ruhun bir büyüsü, milyonlara ulaşan bir hastalıktır; çünkü savaş ve yoksulluk vahşi bir hayvanı uyandırmıştır.”  Konstantinovnane; kötü bir yaşam sürdüklerini bildiği pasif ve cefakâr işçi ve köylülerin davranışlarını vahşi bir hayvanın uyanışına benzetiyor. Öykünün bir yerinde de “bu hayvanın en fazla iki hafta yaşayabileceği” kanısında olduklarını söylüyor. Oysa yanılıyor egemen sınıf. Çünkü Marx’ın ve Engels’in ön gördüğü yeni bir toplum düzenin temelini atıyor  “uyanan vahşi hayvan”. Marx’ın Kapital’de söylediği gibi kapitalist üretim tarzıyla örgütlenen ve belirlenen toplum, üzerlerini örten mistik tülü, üretim sürecine hâkim olarak atabileceğinin farkına varıyor.

SOSYALİSTLER İÇİN ASIL SORU ŞU OLMALI: AKP SONRASI EHLİLEŞTİRİLMİŞ BİR KAPİTALİZM Mİ YOKSA MİSTİK TÜLÜ ORTADAN KALDIRAN EZİLEN SINIFLARDAN YANA YENİ BİR TOPLUMSAL DÜZEN Mİ?

Bu sorunun cevabı sosyalistler için net olmalı. Elbette bunun zorlu bir süreç olduğu kesin. Ancak bazı sosyalistler bu zorlu sürece giden yolda son yıllarda postmarksist söylemlere eklemlenerek hani neredeyse kapitalizmin ehlileşmesine razı gelir bir tutum içinde. Şunu unutmamak gerekir ki ülkemizde ve dünyada ezilen sınıfların karşı karşıya olduğu sorunlar, sadece var olan iktidarların yetersizliklerinden, yanlış politikalarının sonucundan kaynaklı değil, doğrudan, işçiyi, köylüyü emeği ile geçinenleri “uyuyan vahşi hayvan” olarak gören kapitalizmin varlığı ve işleyişi ile ilgilidir.

Sosyalistler, AKP sonrasını şimdiden tartışmak zorundadır. Yeni bir düzen yerine görece özgürlüklere saygılı, bireysel haklara korumacı yaklaşan ehlileştirilmiş bir kapitalizm emekçi sınıfı için yeterli midir? Kapitalizm süregelecekse “her seferinde üretilen her şeyden daha çok üretme, tüketilen her şeyden de daha çok tüketme zorunluluğu” devam edecek demektir. Bunun aksi, sistemin devamı için mümkün değildir. Öyleyse özneyi “sınıf” yapacak bir düzen kurulmadıktan sonra, kâr dürtüsü ve rekabete dayalı doğası gereği, kim iktidar olursa olsun; şu anda yaşamakta olduğumuz sorunların yarattığı kaygılara gerçek anlamda çözümün bulunması imkansız.

AKP sonrası elbette çok daha iyi olacak. Bu umudu diri tutmalıyız. Lakin yaşanan temel sorunlar ve sınıfsal çelişkiler bitmeyecek. Sosyalistler, yoksulluk sorunu yaşayan halkın sorunlarına, kapitalizmin sınırları içinde ve onu hedef tahtasına koymadan, etrafından dolanarak bir çözüm bulunamayacağının farkında olmalı. Unutmamalı ki kapitalizmin koşulları ortadan kaldırılmadan ezen ve ezilen arasındaki uzlaşmaz çelişki sürecektir. Mistik tül ezilen sınıfların sorunlarının üstünü örtmeye devam edecektir. İhtiyacımız olan birleştirici ve eklemleyici bir özne mi yoksa sınıfın özneliği mi? Sosyalistler bu konuda netleşmelidir. Kapitalizmi yıkmadan, kapitalizmin piyasa ekonomisini sürdürerek ama kapitalizmi daha evcil bir kapitalizme evirerek çelişkiler ortadan kaldırılamaz. AKP sonrası yeni bir Kemal Derviş yönetimine hazırlanıldığının sinyallerini veren TÜSİAD’ın “Geleceği İnşa” raporuna yeni bir “yetmez ama evetçi” sol liberal anlayış şimdiden oluşuyor gibi.

Peki, gerçekten tam da AKP iktidarı sonrasının yoğun biçimde konuşulmaya başladığı şu günlerde sosyalistler ne istemeli? Ehlileştirilmiş bir kapitalizm mi yoksa Yelena Konstantinovnane’nin iki hafta yaşayacağı ön görüsünde bulunduğu ama yanıldığı “uyuyan vahşi hayvanı” uyandırmaya başlamak mı?