Madde ve maya 2

Toplumsal süreçlerin “madde”si toplumun kendisidir.

Özne ise insandır.

Toplumsal devrimler, gelişlerini, büyük altüst oluş ve kalkışmalardan önce, öncü bir azınlığın düşünce ve eylemleriyle duyururlar.

İnsanların büyük çoğunluğunun doğal-güdüsel isteği yalnızca “iyi” yaşamaktır. “İyi” görelidir. Zamanın ve toplumsal gelişmenin koşullarına göre değişir.

Devrimci sıçrayışlar, zamanı gelmiş düşüncelerle büyük yığınların iyi yaşama isteğinin pratikte buluştuğu noktada gerçekleşir. 

Zamanı gelmiş düşünce

Günümüzün zamanı gelmiş düşüncesi komünizmdir.

Bir: Günümüzün üretici güçleri kapitalist kabuğa sığmıyor.

İki: Sınıflar arasındaki eşitsizlik herhangi bir toplumsal “düzen” in kaldıramayacağı sınırlara dayanmıştır. Kurtuluşçuluğun nesnel mantığı, sömürünün sınırlandırılmasını değil, sınıfların kaldırılmasını gerektiriyor. 

Üç: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumsal ilerleme için yeni bir uygarlığa geçişi zorunlu kılarken, ezilen kadın bilincinin yükselişi  büyük bir devrimci gizil güç ve enerji doğuruyor.

Dört: Ekolojik yıkım, iklim krizi yeryüzünde canlı yaşamı tehdit edecek boyutlara varmıştır.

Beş: Bugün açlık, yoksulluk, evsizlik vb. maddi yoksunluklardan, milyonlarca insanı yerinden yurdundan savaş ve göçlerden temel kamu hizmetlerinin ve insan ihtiyaçlarının metalaştırılmasına vb. kadar her şey esas olarak yapısal kriz içindeki kapitalizmin neden olduğu sonuçlardır.. Başka bir anlatımla, bugün, insanlığın doğrudan kapitalizme bağlanamayacak herhangi bir temel toplumsal sorunundan söz etmek mümkün değildir. 

Altı: Bugünkü dünya düzeni, insanın kendi yaşamını, yazgısını belirleme, kendisini gerçekleştirme, ifade etme, toplum yönetimine katılma hak ve olanaklarını, kişisel yaşamın gizliliği ve dokunulmazlığı vb. ilkelerini fiilen yok etmiştir. Güncel kapitalizm, doğrudan demokrasi bir yana kendi burjuva demokrasisini bile taşıyamamaktadır. Kapitalizm içinde “demokratikleşme” kanalları tıkanmıştır.

Yedi: Üretici güçlerin gelişme düzeyi, kapitalizmin tarihsel ve teorik sınırlarını belirginleştirirken, komünizmin, yeni bir toplumsal düzenin olanaklarını da var etmektedir. Komünizm, düşsel değil, olanaklı, gerçekleştirilebilir bir toplum tasarımıdır.

Yenilikçi olmak

Komünist siyaset, komünist program, yukarıdaki bir bölümüne değinilen başlıkların mücadele konuları, ivedi eylem hedefleri ve kurucu toplumsal önermeler olarak sentezleştirilmesinden, bugünkü gereksinmelere yanıt veren yeni bir tarz olarak yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir.

Bunun için ise her konuda ama özellikle şu üç noktada yenilikçi olmak gerekiyor.

Bir: Programın ve siyasetin nasıl, hangi yöntemle üretileceği, neredeyse içerik kadar önemli hale gelmiştir. Bugün, ideolojik-siyasal yetkinliği ve otoritesiyle yeni bir düzen için savaşmaya istekli güçlerin iradesini kabul edeceği komünist-devrimci bir merkez yoktur. Kendini yetkili kılmış herhangi bir odağın üreteceği bir programın bilimsel ve siyasal açıdan doğru saptama, eleştiri ve önermelerle dolup taşsa bile mayayı tutturması olanaklı değildir. Program ve siyaset, sömürülen, ezilen sınıf ve katmanların ivedi ve tarihsel gereksinmelerine yanıt vermek içinse, üretimi de esas olarak onların eseri olmalıdır. Toplumsal proletaryanın kendiliğinden pratik eleştirel hareketi bu konuda zengin bir veri tabanı oluşturuyor. Doğrudan demokrasinin, yalnızca komünist toplumda uygulanacak bir hedef olarak değil, bugünkü mücadelenin pratik bir ilkesi olarak içselleştirilmesi gerekiyor. Devrimci toplumsal öznenin reel bir güç-seçenek olarak biçimlenmesi çok önemli ölçüde bireylerin ortak mücadelenin eşit haklı özneleri algı ve bilinciyle hareket etmelerine bağlıdır. Devrimci toplumsal enerjinin en önemli kaynaklarından biri budur.

İki: “Kapitalistle işçi arasındaki mücadele, sermaye ilişkisinin kendisiyle başlar” (Karl Marx, Kapital, Yordam Kitap, 1. cilt. s. 408) Sermaye ilişkisi, sömürü, üretim araçları üzerinde mülkiyet ve denetim erki üzerinden yükselmekte, giderek tüm toplumsal ilişkileri içine almaktadır. Emek-sermaye çelişkisi, bugün en temel üretici güç olan bilgi-enformasyonun denetimi üzerindeki kavgada yoğunlaşıyor.  Bu alandaki önemli yenilik  ise “sömürünün ikincil biçimleri” nin öne çıkmasıdır. On dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Komünist Manifesto’nun yazıldığı zamanda, toplumsal yeniden üretimde bu biçimler bugünkü ağırlıkta değildi. Buna rağmen, Marx ve Engels şöyle yazmışlardı: “İşçinin fabrikatör tarafından sömürülmesi ücretini nakden almasıyla o an için sona erer ermez bu kez de burjuvazinin öteki kesimleri, ev sahibi, bakkalı, tefecisi vb. çöker tepesine.” (Komünist Manifesto, Yordam Kitap, Birinci Basım, Nisan 2008, s. 28) Bugün bakkalın, tefecinin vb. yerine, kentlerdeki büyük taşınmaz tekellerini, kredi kartı alacaklısı bankaları, sürekli artan dolaylı vergi ve harçları, emekçi gelirlerinin önemli bölümünü yutan ulaşım, elektrik, su, gaz giderlerini vb. koyabiliriz.  Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketinin ya da Batı Avrupa’daki sağcı-ırkçı hareketlerin yükselişlerinde bu ikincil sömürü biçimlerine karşı öne sürülen somut taleplerin etkili olduğunu görmek gerekiyor. Örneğin 800 bin civarında kişinin “evsiz” olduğu Almanya’da, nüfusun yüzde 52.5’i kiralık konutlarda barınıyor. Bu nüfusun gelirlerinin yarısından çoğu konut kirasına,  elektrik, gaz, su, onarım vb. konut yan ödemelerine gidiyor. Bu ülkede konut ve taşınmaz tekellerinin dayattığı fahiş kira miktarları önemli bir mücadele konusu olma potansiyeli taşıyor.

Üç: Maddenin mayalanmasında üçüncü önemli halka, komünistlerin yalnızca siyasal değil aynı zamanda “sosyal” işlevler üstlenmesidir. Siyasal etki ve toplumsallaşma yalnızca sosyalizm propagandasıyla yaratılamıyor. Toplumcu denemelere, uygulamalara, nelerin yapılabileceğini örneğin gücüyle göstermeye ihtiyaç var. Ovacık deneyimi yalın bir pratikle bazı şeylerin var olan koşullarda bile başka türlü olabileceğini, kolektif çaba ve dayanışma ile zorlukların yenilebileceğini gösterdiği için etkili oldu. Latin Amerika’da ve Ortadoğu’da toplumsallaşan birçok hareket siyasal hedeflerinin yanı sıra halkın ekmek, su, temizlik vb. gereksinmelerine somut, pratik yanıtlar ürettiği için toplumsallaştı.

Örnek olsun, bugün emekçiler için en yakıcı sorun olan işsizlik ve geçim sıkıntısına karşı, somut ve pratik olarak yapılabileceklere yoğunlaşsak  “işsizleri sosyalizme örgütlemek”  hedefinden daha etkili ve yararlı mesafeler alabiliriz. Buradaki “biz” le herhangi bir ayrım yapmadan tüm sol/sosyalist yoğunlukları kastediyorum. Etkimizdeki meslek örgütleri, sendikalar, barolar, dayanışma-semt evleri, belediyeler vb. üretim ve hizmet kooperatifleri kurmaktan mimar ve mühendis odalarının özellikle genç ve diplomalı işsizlerin iş bulmalarını kolaylaştıracak parasız kurslar düzenlemelerine, internet olanaklarından yararlanılarak  ihtiyaç fazlası giyecek, yiyecek, her türlü eşya değiş tokuşunu örgütlemeye kadar gönüllülük ve dayanışma temelinde yapılabilecek o kadar çok şey var ki…

Sol ve sosyalist hareketin sahici bir dönüştürücü güç olarak toplumsallaşması için bu konularda cesur, yaratıcı ve atılımcı olmak gerekiyor.