Kâr, kâr, kâr: Enflasyon, enflasyon, enflasyon!..

Sanayi sektöründe oluşan bu tekelleşme, oligopolleşme sorununu çözmeden; bunların doğal sonucu olarak ortaya çıkan düşük kapasite kullanımı, işgücü verimlilik düşüşü sorunlarını halletmeden ve en önemlisi de sanayinin dışa bağımlılığını azaltmadan Türkiye’de enflasyon sorununu çözmek sadece hayal olmaktan öteye gidemeyecektir.

Fiyatlar genel düzeyinde sürekli ve önemli artışlar olarak tanımlanan enflasyonun, ana akım iktisada göre, üç türü, üç kaynağı vardır: Talep, maliyet ve beklentisel enflasyon.[1] Enflasyon kaynaklarına vurgu yapılırken çoğunlukla ya bireylerin aşırı tüketme arzuları ve/veya emekçilerin hakkı olan yüksek ücretleri talep etmeleri temel kaynaklar olarak gösterilir. Örneğin sermayenin açgözlülüğünden, ölümüne kâr hırsından kaynaklanan “yapısal enflasyondan” hiç söz edil(e)mez. Çünkü bu enflasyon sadece yeterince üretememekten değil aynı zamanda şirketlerin kâr oranlarının yüksek olmasından da kaynaklanabiliyor.

“Satıcı enflasyonu”, “'açgözlülük enflasyonu” değil  “kâr enflasyonu”:

Dünya genelinde son yıllarda ortaya çıkan yüksek oranlı enflasyonun nedenleri konusunda son zamanlarda yapılan tartışmalar, son yıllarda şirket kârlarındaki benzeri görülmemiş artışlara vurgu yapmaya başladı. Gazetelerde, politika çevrelerinde ve çeşitli bloglarda (IMF Blog’u dahil[2]), bu konuda yoğun tartışmalar yapılıyor ve ufuk açıcı analizler yer alıyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde bile: “Bazı sektörlerde firmalar, arz ve talep arasındaki uyumsuzluk ve yüksek ve değişken enflasyonun yarattığı belirsizlik sayesinde kâr marjlarını artırabilmişlerdir” diyebiliyor.[3] Fakat bu tartışmalarda yine sermayenin “manipülasyonunu”, gerçek suçluyu gizleme çabalarını görüyoruz: Bu enflasyonun adına kâr enflasyonu demek yerine, lafı dolandırıp (aynı şeyi mevcut iktidarın yaptığını da anımsatmakta yarar var) bu enflasyona; satıcı enflasyonu, açgözlülük enflasyonu- ya da sayın Ege Cansen’in yaptığı gibi- “Fırsatçı-flasyon” diyerek, enflasyonda sermayenin payını ve rolünü gizlemeye çalışıyorlar, yani bir anlamda işi cıvıtıyorlar; tipik bir sermaye taktiği!.. Oysa güneş balçıkla sıvanmaz. Gerçekte olan: Sermaye ve üretimde yoğun tekelleşme, oligopolleşme nedeniyle kâr paylı fiyatlandırma (mark-up) yapan büyük firmaların egemen olduğu sektörlerde firmaların kâr oranlarını artırmaları sonucu ortaya çıkan kâr enflasyonudur.

Türkiye’de de durum çok farklı değil:

İzleyen grafik, 2002-2022 döneminde 500 Büyük Sanayi Şirketi[4] “ortalama özkaynak kârlılığı”[5] ile tüketici enflasyonundaki gelişmeleri göstermektedir.

Kaynak: Habertürk yazarı, Sayın Abdurrahman Yıldırım’ın; 29.09.2023 tarihli ve “Kar yarışında kim önde? (2)” başlıklı yazısından alınan verilerle türetilmiştir.

Grafikten rahatlıkla görüldüğü gibi, 2016’dan itibaren artan sanayi şirketleri kârları ile birlikte enflasyon da artışa geçmiştir. Yani Türkiye’nin lokomotif sektörü olan sanayi sektörü, bir anlamda, en önemli sorunu olan enflasyonun temel yapısal nedenini oluşturmaktadır. Bu nedenle de enflasyon kronik hale gelmektedir. Üstelik bu kronik enflasyonun istikrar programları ile düşürülebileceği minimum düzey sürekli artmaktadır. Bu minimum düzey ise öyle zannedildiği gibi %5’ler düzeyinde değil, çok ama çok üstündedir.[1] Durum böyle olunca ister politika faizini artırın ister en iddialı istikrar programını açıklayın, enflasyonu düşürebileceğiniz minimum düzey bellidir. Sanayi sektöründe oluşan bu tekelleşme, oligopolleşme sorununu çözmeden; bunların doğal sonucu olarak ortaya çıkan düşük kapasite kullanımı, işgücü verimlilik düşüşü sorunlarını halletmeden ve en önemlisi de sanayinin dışa bağımlılığını azaltmadan Türkiye’de enflasyon sorununu çözmek sadece hayal olmaktan öteye gidemeyecektir. Nasıl olsa her koşulda sermaye için işler tıkırında; olan emekçiye, dar gelirliye ve emekliye olmaktadır. Onlar ise kimin umurunda!..


[1] Daha fazla bilgi için bkz., https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/b62e1fb7-ebc1-4922-99dc-b3ba23320b9f/enflasyon.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROO .

[2] https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2023/06/26/europes-inflation-outlook-depends-on-how-corporate-profits-absorb-wage-gains.

[3] Daha fazla bilgi için bkz., https://www.ineteconomics.org/uploads/papers/Servaas-Storm-Profit-Inflation-Is-Real.pdf

[4] Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu (İSO 500 ve İSO İkinci 500), “sanayinin devler ligini ortaya koymak amacıyla İstanbul Sanayi Odası tarafından 1968 yılında 100 büyük kuruluş ile başlatılan ve zaman içerisinde 1.000 kuruluşa genişletilerek günümüze kadar uzanan geleneksel bir çalışma.”

[5] Yazıda ortalama özkaynak kârlılığının, “yılbaşı ile yılsonu özkaynak ortalamasını alıp yılsonu net dönem kârına oranlayarak bulunduğu” belirtilmektedir. Daha fazla bilgi için bkz., https://www.haberturk.com/ozel-icerikler/abdurrahman-yildirim-1018/3625573-kar-yarisinda-kim-onde-2.

[6] Örneğin Yeniçağ yazarı sayın Esfender Korkmaz’a göre bu oran %10 dolayındadır. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yuksek-enflasyon-gelecegimizi-nasil-etkileyecek-693117h.htm