Bugün başlayan NATO zirvesindeki gündemlerden biri IŞİD’e karşı uluslararası koalisyon kurulması. ABD’den en üst düzey isimler zaten bu konuda günlerdir çağrı yapıyor. İlginç noktalardan biri bu koalisyonda Türkiye ve Suudi Arabistan’ın yer alması gerektiğinin özel olarak vurgulanması.
Biri örgütün en büyük para sağlayıcısı, diğeri topraklarında her türlü faaliyetine izin veren iki ülkenin IŞİD’e karşı koalisyona davet edilmesi kuşkusuz dünyayla alay etmek anlamına geliyor. Ancak mesele bunun çok ötesinde. ABD bir yandan IŞİD konusunda AKP’yi sıkıştırarak daha dengeli bir politikaya geçmesi için yol gösterecek, bir yandan da cihatçı terörün sorumluluğu konusunda kendisini aklayacak.
Bu kapsamda örneğin Batılı gazetelerde AKP’nin IŞİD’e verdiği desteği anlatan haber ve araştırmalar giderek ağırlık kazanmaya başladı. Konsolosluk görevlileri krizine rağmen IŞİD’e yüklenmeme konusunda özel hassasiyeti bulunan AKP’nin yakında bu sıkışmayı daha derinden yaşayacağını görmek zor değil.
AKP’lilerin emperyalistlerden gelen bu basınca karşı verdiği ilk yanıtların oldukça acemice olduğunu söylemeliyim. Örneğin AKP’li yandaş gazeteciler Türkiye’nin bir yıl önce IŞİD’i “terör örgütü” ilan ettiğini ve TSK’nın zaman zaman IŞİD’e karşı operasyon düzenlediğini hatırlatan yazılarla eleştirileri savuşturmaya çalıştı. Bazılarıysa suçlamalar karşısında “asıl Esad’ı devirmeyen Batılı ülkeler suçlu” diyerek karşılık vermeye çalıştı.
Resmi düzeyde ise Davutoğlu sitemkar bir söylem kullanarak, Erdoğan ise yine topu “Esed zulmü”ne atarak durumu kurtarmaya çalıştı. Davutoğlu’nun bir gensoruya verdiği yanıtta söylediği “Esad sorumlu değil, Netenyahu değil, Maliki sorumlu değil, IŞİD sorumlu değil, biz sorumluyuz, öyle mi?" sözlerindeki yaklaşımın inandırıcı olması mümkün görünmüyor. Erdoğan’ın ise IŞİD'in yükselişinin kaynağında "Esed zulmü"nün yatmakta olduğunu söylemesi, topu bir kez daha malum ve çıkışsız yöne doğru atmak anlamına geliyor.
IŞİD gündemi ve tehdidi daha fazla öne çıktıkça yaşanacak gerilimde AKP’nin emperyalistlerle karşı karşıya gelmesini bekleyenler ise büyük bir yanılgıya düşecektir. AKP NATO’ya, yani emperyalistlere sadık bir partidir. Davutoğlu’nun IŞİD’in kaçırdığı konsolosluk görevlileri konusunda Haziran ayında sarf ettiği “NATO tüm bu meydan okumalara karşı koyacaktır” sözlerini unutmuş değiliz.
Biz ise şunu söyleyebiliriz. Bölgemizdeki IŞİD ile anılan cihatçı teröre karşı emperyalistlerin ve AKP’nin bir kurtarıcı olarak sunulmasına izin vermeyeceğiz. Örgütün rahatça faaliyet yürütmesine izin veren AKP’nin IŞİD’e karşı oluşan tepkiden kendini sıyırması mümkün olmayacak. Bunun için AKP’nin himayesinde sınır illerimizde yürütülen faaliyetlerin daha fazla teşhir edilmesi ve bu faaliyetlere karşı mücadelenin yükseltilmesi önemli bir nokta.
AKP Suriye’de rejim değişikliği için her türlü kirli işi yapan bütün örgütlere ülkemizin kapılarını sonuna kadar açtığı için IŞİD teröründen doğrudan ve birinci dereceden sorumludur. Bu sorumluluğun teşhir edilmesi ve bunun için hesap sorulması, bölgede yeni katliamların engellenmesi için büyük önem taşıyor.
Bu mücadelenin bir boyutu da IŞİD ve diğer cihatçı örgütlere karşı halkta biriken tepkinin AKP tarafından milliyetçi bir düşmanlık zemininde Suriyeli yoksul göçmenlere yöneltimesine karşı durmak. Halk tepkisinden kaçınmaya çalışan AKP’nin kendini aklamak için özellikle sınır illerinde sistematik olarak yabancı düşmanı bir milliyetçiliği körüklediğini görmek zor değil.
Ve son olarak NATO... Ülkemizde kontrgerillanın kurucusu, katillerin uluslararası destekçisi, 12 Eylül’ün mimarı... Ortadoğu’da ise bu suçları 90’lı yıllardan itibaren “Avro-Atlantik Barış Konseyi” ve “Akdeniz Diyaloğu” adı altında işlemeye başlayan ve cihatçı kontrgerilla örgütlerinin kuruluşunda doğrudan yer alan, Libya’da bunu en açık haliyle gösteren uluslararası karşı-devrim odağı… NATO ve üye ülkelerinin IŞİD’e karşı kurtarıcı olarak ortaya çıkmasına karşı anti-emperyalist mücadelenin yükseltilmesi, Ortadoğu halkları için bir kez daha hayati bir başlık haline geliyor.