Toplumda Gezi Direnişi diye bilinen, bizim Haziran Direnişi olarak adlandırdığımız halk ayaklanmasının üzerinden 2 yıl geçti. 2013 Haziran’ında milyonlarca yurttaşımızın katıldığı bu direniş, ülkemizin gerici dönüşümüne karşı büyük bir halk tepkisi olarak Türkiye tarihinin önemli bir dönüm noktasını teşkil etmiştir.
Haziran’dan sonra işler, AKP ve sermaye iktidarı açısından, istenildiği gibi gitmemiştir. AKP iktidarına ve bu iktidarın sembolize olmuş ismi Recep Tayyip Erdoğan’a karşı geliştirilen bu direniş sonrası dengesini kaybetmiş bir rejim ve iktidar vardır artık.
Dengelerini bozan halk olmuştur. Burjuva parlamentonun sınırları görüldükçe halkın tepkisi devreye girmiş, halkın tokadı AKP iktidarını devirememiş ancak oyunu bozan büyük bir müdahale olarak AKP rejimine “dur” denmiştir.
Haziran Direnişi, halkın ayağa kalktığı ve gücünü gösterdiği bir direniş olarak ülke tarihimizde etkisini hiçbir zaman kaybetmeyecektir. Bu etki, en başta siyasi mücadelede kitlelerin gücünü göstermesi bakımından hem devrimciler açısından hem de egemenler açısından mutlaka gözetilmesi gereken bir somutluk olarak; hesap edilmesi gereken gerçek siyasi aktör olarak hep gözönünde tutulacaktır bundan böyle.
Halk yok sayan, halkı görmezden gelen, halkı küçük gören, halkı maniple edeceğini düşünerek siyaset yapanların işi, direniş sonrası, hiç ama hiç kolay olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.
Bu ülkede toplumsal direnç odakları, Haziran öncesinde de elbette vardı. Ancak Haziran Direnişi sonrası toplumsal direnç odakları, artık daha güçlü ve özgüvene sahip bir karakter taşımaktadır. Bugün Karadeniz’de anaların yol yapımına karşı verdikleri mücadele tam da bu özgüvenden kaynaklanmaktadır.
Haziran ruhu, dolaşacaktır bu memlekette, elini kolunu sallayarak. Bu ruh, yıllardır bastırılmış halkın ayağa kalkması, hapsedilmiş mücadeleciliğin özgürleşerek ülkenin bütün sathına yayılmasıdır. Bu ruh, Haziran Direnişi’dir.
Haziran Direnişi, ülkemizde çok şeyi değiştirmiştir. Ülkemizi karabasan gibi saran gericiliğe karşı büyük bir direniş anlamına gelmiş, ülkemizin ilericilik kavgasında büyük ve sağlam bir zemin yaratmıştır.
Bu zemin üzerinden, emekçileri kurtuluş mücadelesi bugün daha gerçek ve umut doludur. Tam da yapılması gereken, emekçilerin kurtuluş mücadelesini, adlı adınca sosyalist iktidar mücadelesini, bu zemin üzerinden ayağa kaldırmaktır. Bir tepki hareketi olarak oluşan bu zeminin varlığı ile yetinmek değil, bir iktidar mücadelesini başlatacak iradenin ete kemiğe büründürülmesidir bugün ihtiyacımız olan.
Haziran Direnişi, ülke siyasetinde yeni bir gen haritası ortaya çıkarmıştır. Bu harita, sermaye sınıfı ve iktidarı açısından da belirleyici olacaktır. Bugün sermaye düzeninde yürütülen “yeniden yapılanma” arayışlarının nedeni burada aranmalıdır.
2 yıl önce yaşanan halk ayaklanmasının, Haziran Direnişi’nin, aynı biçimde sürmediği açık. Bu durum, toplumsal hareketler söz konusu olunca şaşırtıcı değil. Biriken tepkilerin patladığı anlar, geri çekilmeler, farklı zaman ve mekanlarda yeniden ortaya çıkan lokal direnişler vb. etkilerle Haziran Direnişi yeni bir evreye ve düzleme geçmiştir. Daha açık yazarsak, Haziran Direnişi günlerinde gördüğümüz, eylemler, yürüyüşler, barikatlar, boykotlar, radikal eylem biçimleri, bireysel etkili eylem örneklerinin hala devam ettiğini iddia etmek çok gerçekçi değil. Ancak Haziran Direnişi’nin devrettiği büyük bir enerji başka bir düzleme akmıştır; yeni bir zeminin şarjı olarak değerlendirilmelidir. Haziran Direnişi bitti mi bitmedi mi gibi afaki bir tartışma yapmayacak isek eğer konu bu diyalektik bütünlük içinde bir yere oturtulmalıdır.
Bu açıdan sokak eylemleri açısından Haziran Direnişi’nin aynen sürmediğini söylemek ile Haziran Direnişi’nin yeni bir düzleme ve evreye geçtiğini söylemek arasında bir çelişki yoktur.
Haziran Direnişi, tam da bu içeriğinden ötürü, bitmez. Ülkemizin gericiliğe, sermayeye ve emperyalizme karşı mücadelesinde Haziran Direnişi’nin açtığı yol devam edecektir, etmelidir.
Ancak, bugün, “namluya sürülmüş mermi“ misali, halkın tetikte beklediği hissiyatı üzerinden belirlenen siyaset tarzının ve eylem çizgisinin “karşılığının ne olacağı” da görülmelidir. Eleştirilmesi gereken nokta biraz da budur. Örneğin Birleşik Haziran Hareketi’nin bugün yaşadığı sıkışmışlığın bir nedeni de böylesi bir bakış açısında aranmalıdır.
Haziran Direnişi, kitlelerin gücünü göstermiştir. Haziran Direnişi, evinde oturan, seçimden seçime oyunu kullanmak için yerinden kalkan bir topluma dair umutsuz algıları ortadan kaldırmış, kitlelerin mücadeleye atılabileceğini bir kez daha göstermiştir. Bu halka tutulmadan, umudun yeşermesi mümkün değildir.
Haziran Direnişi, AKP rejiminden korkan, ürken, memleketten umudunu yitirmiş ve yurtdışına çocuklarını göndermeyi planlayanları bile bırakın ülkemizde kalmaya ikna etmesini, mücadeleye soktuğu için tarihsel bir dönüm noktasıdır.
Emekçiler açısından ise bambaşka bir pencere açmıştır.
Haziran Direnişi’nin açtığı pencereden işçi sınıfının kendi geleceğine bakması için yapacaklarımız var. Kaldı ki Haziran Direnişi’nin en büyük eksiği de penceresi kapalı işçi sınıfının yokluğu değil miydi?
Haziran Direnişi, 1905’imiz olsun!