Dünyanın efendileri iş başında

Bu insancıl tabloyu yaratan fırça darbelerinin gizlediği bir gerçek ise karlı tepelere kurulu Davos’un sıcak otel koridorlarında geziyordu: Sözü edilen tüm bu sorunların kaynağında bizzat kendilerinin olması gerçeği.

21. yüzyılın ilk birkaç yılına damgasını vuran iyimserlik çok hızlı bir biçimde buharlaştı. Hem de geriye derin bir keder, geleceğe duyulan endişe ve yaşamın tümüne yayılan sayısız sorun bırakarak.

Öyle ki, neredeyse son 15 yıldır ekonomiden ekolojiye, sağlık ve eğitim eşitsizliklerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, kriz ve yoksullaşmadan sarsıcı mülksüzleştirme ve proleterleşme deneyimlerine uzanan sorun alanlarının gündelik hayatımızı zehir etmediği bir dönem yaşanmadı. Küresel ve ulusal ölçeklerle yetinmeyen, basbayağı her birimizin günlük hayat ritmine ve çevrimine musallat olan sorunlardan söz ediyoruz.

Bu kadar kapsamlı ve derinleşen sorunlar karşısında insanlık tüm coğrafyalarda çözüm arıyor aramasına; fakat aynı anda küresel egemenlik sisteminin failleri de söz konusu sorunlara dair çözüm önerileri sunuyor, bunlar hakkında dünyaya reçeteler dağıtıyor, deyim yerindeyse bir cendere içinde kemikleri un ufak edilen insanlığa ferah ve huzurlu bir dünyanın yol haritasını çıkarmaya çalışıyor. Daha doğrusu, iddiaları bu.

Bu alicenaplığın bir örneği Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl düzenlediği Davos Zirvesi. Bu yıl 16-20 Ocak tarihlerinde düzenlenen zirvenin gündemi, adeta dünyayı kurtarma misyonun geçit töreni gibiydi. Forum’un bu yılki risk değerlendirmesinin en önemli yanı ise, içinde bulunduğumuz tabloyu bir “çoklu kriz” olarak adlandırması. Küresel resesyon, enflasyon, iklim krizi, jeoekonomik çatışmalar, siber suçlar, sosyal bağların erozyonu gibi maddelerden oluşan risk tablosu, tüm bunların iç içe girmiş olması nedeniyle muhtemel bir çoklu krizin eşiğinde olduğumuz şeklinde yorumlanmış yani.

İşte dünyanın efendileri, tüm küre boyunca at koşturan elitler, savaşlara ve göçlere karar veren komutanlar Davos’ta buluşup her birimizin hayatını cehenneme çeviren bu sorunların nasıl çözüleceğini, kapıdaki tehlikelerden hangi yollarla kurtulabileceğimizi, soluğunu ensemizde hissettiğimiz felaketlerden ne şekilde korunabileceğimizi konuştular.

Bu insancıl tabloyu yaratan fırça darbelerinin gizlediği bir gerçek ise karlı tepelere kurulu Davos’un sıcak otel koridorlarında geziyordu: Sözü edilen tüm bu sorunların kaynağında bizzat kendilerinin olması gerçeği.

Davos’a gelip gitmek için havalanan onlarca özel jetin atmosfere saldığı karbon miktarı hakkında suskunluk olsa da dünyanın iklim krizinden nasıl kurtulacağı en havalı oturumların konusuydu mesela. Ya da her biri milyon dolarlık maaş çekleriyle donanmış iş insanları halkların içine itildiği utanç verici yoksulluğu ve buna bağlı göç, savaş, sosyal bozunma gibi sorunları yürek sızılarıyla masaya yatırdı.

Ancak esas mesele buradaki tutarsızlık değil.

Esas mesele, kapitalist dünya sisteminin egemenlerinin, yarattıkları imaj yoluyla kuşanmaya çalıştıkları misyon. Bu misyon, Davos’ta toplanan şık ve nazik şahısların insanlığın temsilcileri olarak kutsanmaları. Bu misyonun dip sesi ise, o meşhur deyişle, hepimizin aynı gemide olduğunu ve geminin kaptanlarının sorunları çözmek için hepimiz adına ter döktüğünü anlatıyor bize.

***

Aslında hiçbir kanıta ihtiyaç duymayan bu tablonun ve sözünü ettiğimiz tutarsızlığın teşhiri için zaman harcamaya gerek yok. Ancak buradan, toplumların ve tek tek her bir insan tekinin ne tür bir ideolojik kuşatma ile karşı karşıya olduğuna ve ideoloji dediğimiz pratiğin nasıl çalıştığına dair kimi sonuçlar çıkarabiliriz.

Örneğin, doğallaştırma. Çünkü, kapitalizmin egemenliğini sürdürmeyi amaçlayan ideolojik söylem, mutlaka sorunların varlığını reddetmek zorunda değil. Bunun yerine, söz konusu sorunların kaçınılmazlığını, tercihlere bağlı olmadığını, haliyle doğallığını ima edebilir. Bu doğallık bazen hikmetinden sual olunmaz gerçeklere biat etme gereğini işaret eder, bazen bir mesleğin inkar edilemez risklerine, bazen de düpedüz takdiri ilahiye. Buna göre, birilerinin fakir birilerinin zengin olması ekonomi denilen peygamberin emrettiği bir mecburiyettir, askerin savaşta, madencinin yer altında ölmesi o mesleğin fıtratıdır ya da sadece alın yazısıdır.

Örneğin, sorumsuzlaştırma. Diyelim ki, sorunların doğal olduğunu ileri sürmek de imkansız hale gelmiştir. O zaman da o sorunu yaratan nedenleri, o nedenleri harekete geçiren failleri gizlemeye gelir sıra. İnsanların kitleler halinde göç etmelerinin ya da bir afetin milyonlarca insanı evinden etmesinin sorumlusu eğitimsizlik ya da hatta talih gibi konulardır. Kocaman coğrafyaları savaş meydanına dönüştüren ya da ormanları yok ederek sellere karşı toplulukları korunmasız bırakan kararları alanların ismi de cismi de karanlığa itilir.

Örneğin, bireyselleştirme. Hele bazen sorun da sorumluluk da kabul edilir, ama bu defa da suç bireyselleştirilir. Söz konusu sorunu yaratanlar olarak dünya üzerinde yaşayan insanlar işaret edilir ve böylece dünyanın gidişatı üzerinde en ufak bir karar hakkı ve değiştirme gücü bulunmayan insanlar suça ortak edilir. Evinde zar zor et pişiren insan endüstriyel hayvancılığın ekosistemde yarattığı bozulmanın sorumlularından biri haline getirilir ya da duşta fazla vakit geçiren insan birden koca kıtaları susuz bırakan santral projeleriyle aynı sanık sandalyesine oturtulur.

Örneğin meşrulaştırma ya da gayrimeşrulaştırma. Öyle ya da böyle sorunlar masaya yatırılsa da yine de oynanacak kozlar vardır. O zaman da sorunların çözümüne yönelik önerileri meşru ve gayrimeşru olarak ayıran testere girer devreye. Sermaye serbestisi, istihdam esnekliği, şirketlere kamu desteği, ücret baskısının hafifletilmesi gibi önlemlerin haklılığı ve doğruluğu hiçbir tartışmadan geçirilmezken, adil vergilendirme, ücretsiz kamusal hizmetler, merkezi planlama, konut ve iş hakkı, doğanın ve kültürel varlıkların korunması gibi önlemler küfür addedilip gayrimeşru sayılır. Bunun anlamı, sorunlar ve çözümler konuşulmasına konuşulsun, ama bizim meşru bulduğumuz çözüm yolları dışında hiçbir alternatif düşünülemesin, demektir.

Sonuçta, bir örneğini Davos’ta gördüğümüz gibi, dünyanın efendileri, bizleri bizlerin yarattığı sorunlardan kurtarma inceliğini gösteren elitler bir araya gelirler ve aralara toplantılar sıkıştırılmış olarak kartvizit değiş tokuşu yapar, iş sözleşmeleri imzalar, bolca yiyip içip seneye tekrar görüşmek üzere özel jetlerine atlayarak şirketlerinin başlarına dönerler.

Dünya ve insanlık, yine açlığın, yoksulluğun, şiddetin, yersiz yurtsuz göçmenliğin, kuraklığın, afetlerin, toplumsal çürümenin karşısına atılır.

Tablonun gizlediği acılı gerçek, günlük hayatımızın her saniyesinde zonk zonk atmaya devam eder.

Dünyayı irinli bir yara gibi kanatanların, onu kurtarma misyonunu kuşanmış bu efendilerin ta kendisi olduğunu anlayana kadar.