Covid ile Kahverengi Veba arasında Fransız seçimleri

Le Pen’in emekçi sınıflar için temsil ettiği tehlikenin çok iyi farkında olan geniş bir kesim olmakla birlikte bazı araştırmalar Mélenchon seçmeninin azımsanmayacak bir kesiminin Le Pen’e oy verebileceğini gösteriyordu. Macron'a olan nefretinden dolayı, Le Pen'in zaferini memnuniyetle karşılayan, hatta ona oy vermeyi düşünen bir kesim var.

Fransa’daki başkanlık seçiminin ilk tur sonuçları, kurumsal siyasetin üç bölüme ayrıldığını göstermişti: Le Pen liderliğindeki kripto-faşist ve ırkçı liberalizm, Mélenchon (La France insoumise-LFI) liderliğindeki sol blok ve Macron çevresindeki otoriter liberalizm. İkinci turda “en kötü”ye karşı yürütülen kampanya geleneksel “Cumhuriyet cephesinin” iyice yıprandığını gösterdi. Özellikle gençlerin çoğunlukta olduğu, 1969’dan bu yana en yüksek oran olan (%28) seçime katılmayanlar ve elbette bunlara eklenebilecek boş oy atanlar (%4,5) da göz önüne alındığında nüfusun üçte biri kurumsal siyaset ile ilişkisini kesmiş dördüncü bir bölümü oluşturmakta. Mélenchon buna dayanarak Macron’u V. Cumhuriyetin en kötü seçilen başkanı olarak niteliyor.

İkinci turda kayıtlı seçmenin %38,52 oyunu almış olan Macron’un atılan oyların %58’ini alması sanıldığı kadar sağlam bir zemin sunmuyor. Le Pen de kayıtlı seçmenin %27’sini aldı.

Macron geçtiğimiz beş yılda geleneksel partilerin dışında bir modernleşme hamlesi iddiasıyla yola çıktı ve kendine has bir toplumsal tabanı sağlamlaştırmayı başardı. Öte yandan bu hamle halkta güçlü bir itirazı da tetikledi. Sarı Yelekliler gibi hareketlerin yanı sıra seçimlerin hemen ertesinde polisin sert bir şekilde müdahale ettiği protestolar çeşitli kentlerde baş gösterdi.

Beşinci Cumhuriyet kurumlarının aşırı sağ bir parti tarafından ele geçirilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalan birçok kişi, kampanyanın son günlerinde Mélenchon'a oy verdi ve kendisinin katıldığı üçüncü seçimde en yüksek oyu almasını sağladı (Fransız Komünist Partisinin önceki seçimlerde aday çıkarmayıp Mélenchon’u desteklediği hatırlanırsa kamuoyu araştırmalarına göre 6 puan, yani beklenenin üçte biri kadar artırdı oylarını). Ancak bu yükseliş, Marine Le Pen'i geride bırakmaya yetmedi.

Le Pen de 2017’ye göre oylarını artırdı (ikinci tur için %34’den %41,5’a). Henüz burjuvazi için bir seçenek olmayan Le Pen, Macron'a duyulan tepkiden yararlanmaya çalışırken ikinci tur kampanyasında özellikle Mélenchon seçmenine programının sosyal karakteri üzerinden seslenmeye çalıştı. Guyane, Martinique, Guadeloupe gibi deniz aşırı yerlerde Le Pen’in kazanması ise dikkat çekti. Öte yandan sol ve aşırı sağ seçmen hoşnutsuzlardan oluşurken Macron’un seçmeni daha ziyade tuzu kurulardı. Emmanuel Macron da Mélenchon’un kitlesine “ekolojik planlama” gibi önerilerle yaklaşmaya çalıştı.

Le Pen’in emekçi sınıflar için temsil ettiği tehlikenin çok iyi farkında olan geniş bir kesim olmakla birlikte bazı araştırmalar Mélenchon seçmeninin azımsanmayacak bir kesiminin Le Pen’e oy verebileceğini gösteriyordu. Macron'a olan nefretinden dolayı, Le Pen'in zaferini memnuniyetle karşılayan, hatta ona oy vermeyi düşünen bir kesim var.

Mélenchon 2017’de ikinci tur için Macron ve Le Pen arasında bir fark görmezken bu kez “tarihinizin aktörü olarak kalın” diyerek Le Pen’e tek bir oy verilmemesi çağrısında bulundu. İkinci turda her ne kadar Macron beklenenin 2 puan üzerine çıktıysa da 2017’ye göre 8 puan kaybetti. Le Pen ise bugüne kadar aldığı en yüksek oy oranına ulaştı. Önce iki seçim bölgesinde önde olan Le Pen şimdi 20 bölgeyi geçti. 2002’de baba Le Pen, Chirac’a karşı ikinci turda, oylarını ancak 1 puan artırabilmiş ve Chirac %82 ile kazanmıştı. Buradan bakınca kökleşmiş bir aşırı sağdan söz edebiliriz.

YA SONRA?

Le Pen’in ırkçılık ve otoriterlik alanında niteliksel bir sıçrama anlamına gelecek bir zaferi, Macron için başka bir beş yıllık görev süresinden çok daha kötü olurdu. Böyle bir zafer aynı zamanda, özellikle polis içindeki aşırı gericileri ve ayrıca saldırı ve şiddeti çoğaltabilen faşist grupların da elini rahatlatacaktı. Aşırı sağın Elysée'ye girmesini engellemek için geniş bir kesim bir mutabakat içindeydi. Aşırı sağ ve liberal politikalara tepkilerin Le Pen’e karşı bir ilgisizliğe veya Macron’a karşı adaya desteğe dönüştüğünde önümüzdeki dönem toplumsal mücadelelerin çok daha zorlu geçeceği bilinci ile hareket edenler şimdi üçüncü tur diye adlandırılan Haziran’daki genel seçimlere hazırlanmakta.

Fransız siyasal sisteminde Mitterand-Chirac ve Chirac-Jospin döneminde olduğu gibi bir “cohabitation” [başkanın başka siyasetten başbakanın da bir başka siyasetten olma hali] için Mélenchon kendi dışındaki sola da bir çağrıda bulundu (Komünist Partisi, Yeşiller ve Yeni Anti Kapitalist Parti).

Başkanlık seçimlerinde bunca oy alan Le Pen’in şu anda Mecliste komünist partisinden (başkanlık seçiminde %2,3 aldı) daha az (8) milletvekilinin olduğu bir seçim sisteminde Le Pen’in sandalye sayısını rahat grup kuracak kadar, otuzların üzerine çıkarma ihtimali var. Mélenchon’un da sandalyelerin çoğunluğunu veya nisbi çoğunluğunu kazanması kolay değilse de kuracağı ittifak ve elbette artırdığı seçmen kitlesiyle 17 olan sandalye sayısını ciddi olarak artıracaktır.

Her halükârda çoklu mücadeleler için, sendikalar, çevreci, ırkçılık karşıtı, feminist, LGBTİ kolektiflerinin ortak bir mücadele cephesine olan yakıcı ihtiyacın giderilmesi üçüncü turdan daha önemli bir “dördüncü ve esas tur” olarak gündemdedir.