“Büyük resim” tutkunları için…

Büyük resme bakarak Barbie davasında Fransa’nın, diğer olaylarda kadınların, doktorların ve laik vatandaşların “zaaflarını” görebilen solcular bu “bütünlükten” hareketle bir de eyleme geçseler ne iyi olur…

Belki başka bir örnekten de hareket edilebilirdi, ama konuya giriş olarak aklımıza ilk gelen bu oldu.

“Giriş” öyküsünü kısaca özetleyelim.

Klaus Barbie, bir Nazi, Gestapo görevlisiydi. II. Dünya Savaşı sırasında işgal altındaki Fransa’da görev yapmış, gaddarlığı ve insanlık dışı eylemleriyle tanınmıştır. “Lyon Kasabı” olarak da bilinen Barbie’nin işkence ve katliamlara bizzat katıldığı, ölümünden sorumlu olduğu Yahudilerin ve Fransız direnişçilerin sayısının 14 bini bulduğu söylenmektedir.

Sonra kaçmış, uzun yıllar ABD’nin ve CIA’nın himayesinde Latin Amerika’da yaşamıştır.  1980’li yıllarda Bolivya’da tespit edilmiş, kendisini yargılamak üzere isteyen Fransa’ya iade edilmiştir.

Yargı sürecinde Barbie’nin savunmasını İsviçre’deki Nazi yanlılarının görevlendirdiği bir avukat üstlenmiştir. Bu avukat Barbie’yi savunurken, onu yargılayan ülkenin, yani Fransa’nın sömürgeci uygulamalarını, kendi işlediği savaş suçlarını ön plana çıkarmış, savunmasını bunlar üzerine kurmuştur.

Sonunda Barbie, Fransa’da idam cezası kalktığı için müebbet hapse mahkum olmuştur. 

Şimdi kritik meseleye ve asıl konumuza geliyoruz: Günümüz Türkiye solcularının önemli denebilecek bir bölümü o dönemin Fransa’sında olup Barbie davasını ve avukatının savunmasını takip etseydi ne olurdu?

Bizce şöyle olurdu: Bu arkadaşlar, Barbie’yi elbette temize çıkarmazdı; ama mutlaka Barbie’nin avukatının önemli gerçeklere parmak bastığını, Barbie’yi yargılayan Fransa’nın suçlarının hiç de onunkinden aşağı kalmadığını, bu anlamda “büyük resme bakmak gerektiğini” söylerdi.

Sizce de böyle olmaz mıydı?

*** 

“”Büyük resim” pek çok kapıyı açan sihirli bir anahtardır. 

Bir kadın vahşice öldürüldü mü? Büyük resme bakılarak o kadının ruh hali, önceki ilişkileri, alışkanlıkları ve illaki “tahrikleri” tespit edilir.

Doktor mu öldürüldü? Gene büyük resim devreye girer ve Türkiye’deki doktorların halkı aşağılayan, küçük gören, üstten bakan bir seçkincilik zehri taşıdıkları bu resimle anlatılmış olur.

Yobazlar birilerine mi saldırdı? Burada da büyük resim bize bu kez “katı-Kemalist laiklik anlayışını” ve bu anlayışın biriktirdiği tepkileri hatırlatır.

Böyle gider…

***   

Gerçi “politik doğruluk” farklı anlamda kullanılan bir kavram; ama biz yukarıda verilen örneklerin “politik doğruculuk” diye tanımlanabilecek bir zaafla malul olduğu kanısındayız.

Politik doğruculuk yaparken, gördüğünüz “büyük resmi” herkese göstermek istersiniz. Başkaları spesifik bir olaya takılıp kalmış olabilir; ama siz “madalyonun öbür yüzünü” de gören, kolay kolay kül yutmayan birisinizdir. Birileri o spesifik olaya yoğunlaşmışken siz “bütüne” bakıp olayı öyle değerlendirirsiniz…

Daha doğrusu öyle yaptığınızı sanırsınız.

Oysa görülen bütün aslında bir zamanlar kasap dükkanlarında ve başka esnaf mekanlarında duvara asılan “tabiat tabloları” gibidir. Ne ararsanız her şey vardır: Çayırlar, ağaçlar, akıp giden dere, otlayan hayvanlar, uzaklarda bacası tüten bir ev, havada kuşlar…

Bu tabloda özel olarak herhangi bir öğeye odaklanmak mümkün olmaz.  Odaklandığınızda, size “Orada o var, ama bak  başka yerlerde de şunlar şunlar var” denecektir.

Böylece, Klaus Barbie’den kadın katillerine ve saldırgan yobazlara kadar pek çok fail aklanmamış olsa bile gölgeye, daha geri planlara itilmiş olacaktır.

***

Peki, “politik doğruculuk” tanımıyla eleştirdiğimiz bu yaklaşım, Marksist yöntemde belirleyici ağırlığı olan bütünlük (totalite) fikrinin bir uzantısı sayılamaz mı?

Bizce sayılamaz.

Marksist yöntemde bütünlük, “tabiat resminden” çok farklıdır ve buraya (bütünlüğe) nerede ne olduğunu görmenin çok ötesinde amaçlarla bakılır.  Marksist bütünlüğün işlevi, bir “resimdeki” öğelerin statik konumlanışlarını göstermesinde değil, bu öğeler arasındaki bağlantıları ve hepsinin bir arada hareketini ortaya koymasındadır. Belki de daha önemlisi: Bütünlük fikri, “büyük resimdeki” ögelerin karşılıklı ilişkilerinin de ötesinde, bu öğelerden hangisine “zum yapılacağına” işaret ettiği için özel bir yere sahiptir.

***

Sıkça başvurulan “somut durumun somut tahlili” deyişine de bu gözle bakmak gerekir.

“Somut durumun somut tahlili”, yukarıda örneklenen türde bir tabiat tablosuna ulaşılmasıyla değil, özel olarak nerede, hangi noktada eyleme geçileceğinin belirlenmesiyle ilgilidir.

Büyük resme bakarak Barbie davasında Fransa’nın, diğer olaylarda kadınların, doktorların ve laik vatandaşların “zaaflarını” görebilen solcular bu “bütünlükten” hareketle bir de eyleme geçseler ne iyi olur…

Biz de nasıl oluyor görmüş oluruz.