Bir kültürel ortaklık beklentisi (belki de hayali)

Ne yazık ki bugün belirli bir yaşı aşmamış olanların “Bir dönemimiz (hatta uzunca bir dönem) onunla geçti” diyebilecekleri bir tek kişi vardır ve o da sanat-kültür alanından değildir: Recep Tayyip Erdoğan…

Metin Çulhaoğlu

Haziran’da Cüneyt Arkın’ın, geçenlerde ise İlhan İrem’in ölümlerinin ardından söylenenler belirli bir açıdan ilgimizi çekti.

Sosyal medyada bu ölümlerin ardından paylaşımlarda bulunan solcuları kastediyoruz. “Biz onun filmleriyle büyüdük”, “Erken bir dönemimiz onun şarkılarını dinleyerek geçti” gibi anma sözleriydi bunlar. Ve bir de bu sözlerin sahiplerinin doğum tarihleri ağırlıklı olarak 1970’lerle başlayıp 90’lara kadar uzanıyordu.

Neresi ilginç diye sorarsanız şu: Biz “68’lilerin” sinemada ve müzikte bu ölçüde etkili, bir anlamda “şekillendirici” ünlülerimiz pek olmadı. Bunun bizden sonra gelen “78’liler” için de geçerlilik taşıdığını kesin söyleyemeyiz; ama o kuşak için de benzer bir durum olduğu kanısındayız.

Pek çok araştırma, insanların 10’lu yaşlarından başlamak üzere 20’li yaşlarının ortasına kadar uzanan dönemi, temel özellikleri çok daha önce yerine oturan karakterin dış etkenlerle nihai şekillenmesine ulaştığı dönem sayar. Böyle baktığımızda, kendi dönemimiz için sinemada ve müzikte bu tür etkileriyle öne çıkıp özellikle temayüz etmiş bir ünlü bulamıyoruz.

Ne “kuşak böbürlenmesi” ne de “zaafı” sayılmalıdır; aslında çok basit bir “maddi” nedeni vardır: İnsanlar, sinema salonlarında izleyemediklerini televizyonda ve/ya da videoda isterlerse defalarca görmeye, sevdikleri sanatçıların çeşitli özelliklerini ve siyasi yönelimlerini öğrenmeye, 45’lik plak zorunluluğundan kurtulup istediklerini istedikleri zaman ve her yerde dinlemeye 70’li yıllardan sonra başlamıştır.  İşte, iletişim devrimidir, teknolojidir, kitle kültürü ya da kültür-sanat ürünlerinin kitleselleşmesidir, vb.

***

Söz buradan açılmışken 1970’li yıllara, yani bizden bir sonraki kuşağın “sahne aldığı” döneme ilişkin kişisel bir tespitte bulunmak istiyoruz.

Daha önce de hep söylediğimiz gibi 12 Mart ara dönemi 1960’ların yükselen sol dalgasını kıramamıştır. Dahası, 1970’li yılların solu teorik ve entelektüel düzeyde 1960’ların üzerine fazla şey koyamamış olsa bile işçisi ve emekçisi başta halkla buluşma açısından 60’ları da aşan bir yaygınlığa ulaşmıştır.

Bu açılımın belirli bir kültürel boyutu da olduğunu düşünüyoruz.

Bu dönemde uzun saç ve kalın favori, yelken yaka dar kesim gömlek, ekose ceket, geniş paçalı pantolon, yakası kürklü deri kaban ve yüksek topuklu ayakkabı “elit” bir okulun solcu öğrencisi ile DİSK üyesi bir işçiyi buluşturmuştur… Eurovision şarkı yarışmalarına solcular da kayıtsız kalamamıştır… İsmail Cem TRT’si örneğin AST’ın dar mekanını geniş kitlelere açmıştır… Solun her kesimi Hababam Sınıfı’nı halktan insanlarla aynı ilgili ve kahkahayı paylaşarak izlemiş, Cem Karaca ve Timur Selçuk gibi isimler solun tamamını coşturmuş, Yılmaz Güney sineması solda sınıf-köken farklılıklarını geri plana itmiş, sonuçta devrimci öğrenci, orta sınıftan tahsilli solcu,  sendikalı işçi, TÖB-DER üyesi öğretmen ve giderek “varoş çocukları” bir anlamda hemhal olmuştur…

Ancak bütün bunlara rağmen 58’lilerin de bu yelpazeden az sayıda birilerini seçip “gençliğimiz onlarla geçti” diyebileceğini pek sanmıyoruz.

Bu, daha sonraki kuşakların özelliği olsa gerek…

***

Cüneyt Arkın’la, İlhan İrem’le yaşanan erken dönemleri de geçersek bugün için ne söyleyebiliriz?

Ne yazık ki bugün belirli bir yaşı aşmamış olanların “Bir dönemimiz (hatta uzunca bir dönem) onunla geçti” diyebilecekleri bir tek kişi vardır ve o da sanat-kültür alanından değildir: Recep Tayyip Erdoğan…

Siyaset ne kadar önem taşırsa taşısın, böylesine bir daralmanın solun bugünü ve geleceği açısından yaratacağı dezavantajlar avantajlara ağır basmaktadır. 70’li yıllardaki hemhal oluş durumunun kendini ortaya koyduğu biçimlerin bugün tekrarlanması elbette hiç mümkün değil; ama biçimi geçersek işin özünün, yani solda kültürel yanı da olan bir ortaklık atmosferinin bir şekilde oluşması gerekiyor.

Nasıl olacağını, nasıl sağlanacağını biz de bilmiyoruz.

Ama olsun; 70’lerdeki de şu ya da bu öznenin kendi tercih, plan ve eylemleriyle olmamıştı ki…