Az görünen, pek görünmeyen ve hiç görünmeyen işler: Kadınlar evde de 'iş kazası' kurbanları!

8 Mart’ların bir özelliği, hepimiz açısından bazı noktalara odaklanmak olabiliyor. Emeğin mücadelesinin ayrılmaz parçası olan kadınların işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesine ilişkin siyasal ve ideolojik mücadele başlıklarını da bir kez daha ortaya koymak, görünmeyeni görünür kılmak gerekiyor.

Daha önce bu köşede kadının görünmeyen emeğinden defalarca söz etmeye çalışmıştım ama bu hafta bir başka boyuttan söz edeceğim. Öncelikle temel bazı anımsatmalar yapalım. Esas olarak cinsiyet temelinde oluşmuş toplumsal işbölümünün iki temel düzenleyicisi bağlamında ilk önce konuya bakmak gerekiyor. Ayrılma ve hiyerarşi ilkesi. İlk önce kadın ve erkek işleri ayrılıyor, sonrasında da hiyerarşik olarak kadın işleri daha az değerli işler olarak belirleniyor (Kergoat’tan aktaran Etiler, 2018).

Daha az “değerli” dediğimiz zaman da yüzümüzü, tartışmamızı inşaat şantiyelerinden, maden ocaklarından, devasa üretim tesislerinden biraz koparıp, AVM'lerde saatlerce topuklu ayakkabısıyla ayakta kalanlara, hasta binalarda hayatlarını bilgisayar ekranında tüketenlere, parça başı iş yaptıkları evlerde bir işyerinden daha fazla risklere maruz kalanlara, kimyasal kullanan kuaför-manikür-pedikür hizmeti verenlere, küfür yemek yaşamlarının bir parçası haline gelmiş çağrı merkezi çalışanlarına, temizlik işçilerine, kısacası hem görünen hem de saklı kalan kadın emekçilere çevirmiş oluyoruz. Ama bunun da ötesi var. Bundan daha da az görünen iki alan var. Bu yazıda işin daha da görünmeyen iki boyutundan söz etmeye çalışacağım. Kadınların sağlık ve güvenliklerinin çok ama çok az göründüğü, uçsuz bucaksız bir alan: Ücretsiz aile işçiliği ve ev içi kadın emeği…

Ücretsiz aile işçiliği ve kadın işçilerin sağlık ve güvenlikleri

İlki en azından iktisadın birazcık konusu olabilmiş. İkincisi ise kullanım emeği ürettiğinden dolayı çok incelenmemiş, sağlık ve güvenlik konularına hemen hemen hiç girilmemiş.

Kısaca ifade edersek, ücretsiz aile işçiliği en genel anlamıyla ekonomik değer üreten ama bunun karşılığından herhangi bir ücret alınmayan işleri ve kişileri tanımlamak için kullanılıyor. Tarımda bunun yaygın olduğunu görüyoruz.  Düşünün ücretsiz aile işçilerinin büyük çoğunluğunu (%72,5) kadınlar oluşturuyor, %30,4 gibi düşük bir oranda istihdama katılan kadınların bu oranından %29,5’u ücretsiz aile işçisi! Kentlerde ise ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların çalışması neredeyse “ev kadınlığı”nın bir devamı olarak görülüyor; alt katlarındaki konfeksiyon atölyesinde çalışmak, aile işletmesi kafe, restoranda servis, temizlik yapmak, tezgahta durmak vb. Tarım sektöründe çalışan kadınların %80,’si ücretsiz aile işçisi, tarım dışı alanda ise kadınlarda bu oran %4,5. Kadınlar tarım sektöründe tohumlama, yabani ot ayıklama, çapalama ve hasat gibi emek yoğun işlerde çalışıyor, uzun çalışıyor, ağır çalışıyor ve ölüyorlar! (Etiler, 2018). Aşağıdaki alıntı İSİG Meclisi Şubat 2019 raporundan ve söylediklerimizle neredeyse örtüşüyor:

“Kadınlar, tarlaya çalışmaya gitmek üzere istiflendikleri kasalarda geçirdikleri trafik kazalarında, ev işçisi olduğu evin camını silerken düşerek, bir aracın altında ezilerek ya da işyerini basan bir erkek tarafından vurularak yaşamlarını yitiriyor...

Kadın işçi ölümleri en çok kayıt dışı çalışmanın en yüksek olduğu tarım-orman işkolunda gerçekleşiyor. Tarım, güvencesiz çalışma koşullarıyla dikkat çeken bir sektör. Her türlü haktan yoksun biçimde çalışan tarım işçisi kadınlar her gün ölümle yüz yüze kalıyor. Uzun çalışma saatleri ve kayıt dışı çalışma oranlarının yüksek olduğu tekstil-deri, ticaret-büro, sağlık, turizm-konaklama işkolları da kadın iş cinayetlerinin en çok yaşandığı diğer işkolları...

Kadın iş cinayetlerinin yarısı trafik ve servis kazaları sebebiyle yaşanıyor. Trafik ve servis kazaları başta tarım olmak üzere güvencesiz işlerdeki en önemli iş cinayeti sebeplerinden birisi. Bu sebeple yaşanan iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin ağırlıklı kısmı kamyon, traktör ya da minibüslerle tarlalara taşınan tarım işçisi kadınlar. Ezilme-göçük ve yüksekten düşme de kadın iş cinayetlerinin diğer başlıca nedenleri...”

Az görünen, pek görülmeyen ve hiç görünmeyen işler. Şimdi sıra hiç görünmeyen işlerde kadın emeğinin sağlık ve güvenliğine geldi, kısaca şöyle bir bakalım.

Ev içi kadın emeği, evde sağlık ve güvenlik

Temel kavramlarla yola çıkalım. İşçinin fabrikada kendisi ve ailesini yeniden üretebilmek için harcadığı emek, zorunlu emek, işçiler harcadıkları emek karşılığında bunun bir karşılığı olarak ücret alırlar. Öte yandan bu zorunlu emeğin ayrılmaz bir parçası var, o da ev içi emek. İşçinin kendisini yeniden üretmesi için evin içinde bir emek harcanması gerekiyor. Düşünün paranız var, bekarsınız, ev temizliği, evde yemeklerin yapılması vs. için birisini tutuyor ve ona ücret ödüyorsunuz, burada piyasaya açılan bir emekten söz etmek mümkün. Ama yeniden üretim emeği piyasaya açılmazsa, bir başka ifadeyle evin içinde ortaya çıkarsa piyasaya açılmıyor, yalnızca kullanım değeri olan bir emek. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı işbölümüne göre bu kullanım değeri kadının birincil sorumlulukları arasında! Bunun için “kutsal aile”, “geleneksel değerler”, “annenin kutsallığı”, “yuvayı yapan dişi kuştur” ne derseniz deyin, yeniden yeniden üretiliyor bir ideoloji olarak. Bu işleri “çalışma değil sorumluluk duygusu ve sevgiyle gönüllü olarak yapılan işler olduğunu kabul eden kuvvetli bir aile ideolojisi” karşımıza çıkıyor her seferinde (İlkkaracan’dan aktaran Etiler, 2018).

Proleterleşme her ne kadar daha fazla kadının emek piyasasına girmesini beraberinde getirse de, çalışmayan eş işçinin sermayedar için yeniden üretim garantisi olarak görülebiliyor. Bunun için de “aile ücreti” kavramı ortaya çıkıyor, alınacak ücretin tek bir işçiye değil, eşe ve çocuklara bakmaya yeterli olması gerekiyor, eksik olan ise “sosyal yardım” diye insanları muhtaç halde ellerini açmış bırakarak sağlanabiliyor. Ama bu sağlanmadığında da kadınların çifte mesaisinden söz etmek gerekiyor.

“Kadınların çifte mesaisine değinmeden yol almak mümkün olamaz. Pek çok kadının işyerine geldiğinde "valla burada dinleniyorum" demesi en azından Türkiye'de rastlanan bir olgudur ve aslında işçi sağlığı ve iş güvenliğinin işyeri ölçeğinde değil toplumsal ölçekte "emeğin korunması" bağlamında ele alınması zorunluluğunu da göstermektedir. Kadınların kapitalist toplumda toplumsal olarak üstlendikleri veya dayatılan roller, onların rutin çalışma yaşamlarına ek olarak görünmeyen ev işçileri olarak da çalışmaları sonucunu doğurur. Tek düze ve yorucu bir iş gününün ardından, karmaşık ve yorucu (yemek yapılması, çocuklara bakılması, yemeğin hazırlanması, çamaşır, bulaşık vs.) bir ikinci vardiya ile birlikte emekçi kadınların çalışma saatleri 16-17 saati bulabilmektedir.” (https://ilerihaber.org/yazar/kadinlarin-gorunmeyen-acilari-2-kimisi-gozumuzun-onunde-kimisi-sakli-30791.html)

Peki ev işleri güvenli mi? Yapılan çalışmalar ve eldeki veriler hiç de güvenli olmadığını gösteriyor. Düşünsenize normal bir sandalye üzerinde dikiş dikiyorsunuz saatlerce. Sandayle ergonomic değil, evinizdeki ışık sonuçta üretim için değil bir mesken için uygun, havalandırmaya zaten gerek duyulmuyor adı üstünde ev. Kimi zaman yanıbaşınızda çocuğunuz, kimi zaman yaşlı bir akrabanız varken düğme dikiyorsunuz. Ergonomik çalışma hak getire, peki evinizde duman detektörü var mı, sandalyeniz ergonomik mi, çalışma sahasının büyüklüğü hareketiniz için uygun mu, yangın söndürücünüz var mı, en basitinden ilk yardım setiniz bulunuyor mu, eve giriş çıkış, kaçış koridorları uygun mu, yürüme yollarında çocuğunuzun oyuncakları mı var yoksa rahatça yürüyebiliyor musunuz, takılma düşme riski ortadan kaldırıldı mı, elektrik kabloları, prizler ve her türden alet güvenli mi, zemininiz kaygan mı değil mi, aydınlatmanız, havalandırmanız, ısıtma ve soğutma sisteminiz uygun mu vs. vs. Tabii ki bu soruların çoğuna olumsuz yanıt vermek zorundasınız, çünkü orası bir ev! Eğer işyerinde çalışsaydınız tüm bunları yerine getirmek “işveren” sorumluluğunda olacaktı, ama evde sizin sorumluluğunuzda değil mi? Çalışma koşullarının yanısıra “ev kazaları” gibi bir ek boyutu da eklediğinizde, aslında evde çalışmanın hem iş/yaşam dengesini bozduğu, hem güvenli ve sağlıklı çalışmadan uzaklaştırdığı, hem de çalışma saatlerini o veya bu şekilde uzattığı net bir şekilde anlaşılıyor. Eğer evde rutin “ev kadınlığı” faaliyetlerini de, eve alınan fason işleri de “ev eksenli çalışma” diye nitelendirdiğimizde, aşağıdaki alıntı söylediklerimizi derli toplu hale getiriyor:

“Ev eksenli çalışmada görülen kazaların büyük bir çoğunluğu kullanılan araç, gereç ve makinelerden kaynaklanmaktadır. Özellikle örgü ve dikiş makinesi, ütü, makas gibi tehlikeli aletlerden kaynaklanan kazalara ev eksenli çalışma şeklinde sıklıkla rastlanmaktadır. Kesilme, yanma, elektrik çarpması, hareketli makine parçaları ile temas sonucu oluşan yaralanmalar, ev eksenli çalışmada karşılaşılabilecek başlıca riskleri oluşturmaktadır.

Bir işgünü içinde tekrarlanan iş döngüsü, uzun çalışma saatleri, düzensiz dinlenme süreleri gibi faktörlerin varlığına bağlı olarak yaşanan yorgunluk ve dikkat dağınıklığı ise bu kazaların yaşanma sıklığını arttırmaktadır. Avustralya’da yapılan bir araştırmaya göre, ev eksenli çalışanların fabrikada aynı işi yapan meslektaşlarına göre yaralanma oranlarının üç kat daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır.

Evde yaşanan kazalar dışında, yapılan işe bağlı olarak çeşitli rahatsızlıkların ortaya çıkma olasılığı da oldukça yüksektir. Ev eksenli çalışanlarda en sık görülen hastalık, kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarıdır. Kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları, hareketsiz olarak aynı pozisyonda çalışmaktan kaynaklı, bel, boyun, bacak gibi rahatsızlıklardan, tekrarlayan işleri yapma sonucu oluşan bilek rahatsızlıklarına kadar birçok şekilde görülebilmektedir. Evde yapılan işle ilgili kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarının başında sırt, boyun, kol ve bel ağrısı gelmektedir.
Bel ağrısı sık veya uzun süreli büküm, bükme veya diğer uygun olmayan gövde duruşu ile ilişkilidir. Dikiş makinesi başında uzunca bir süre aynı pozisyonda çalışanların bel ağrısı yaşama riski artmaktadır. Boyun ağrısı ise, ev eksenli çalışmada karşılaşılan en yaygın rahatsızlıklardan bir diğeridir. Oturarak ve hareketsiz çalışma gibi manuel ve ağır işlerde, boyun ağrısı daha çok görülmektedir”
(Öztepe, 2015).

Nereden bakarsanız bakın “ev kazaları” diye bir tanım vardır ve kaza sonucu ölümlerin neredeyse dörtte biri evlerde yaşanmaktadır. Kimi zaman çocuklar, yaşlılar ve kadınlar! Kadınlar her halükarda ya kaza ya da sağlık riskleriyle karşı karşıyadır ve “ev kazaları” için uzun uzadıya bir literatür bulunmaktadır.

Özetle “kadınların işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarına dair siyasal ve ideolojik mücadele; bankada çalışan kadınla, evde temizliğe gelen kadını, saatlerce tezgahta ayakta duran genç kadın ile, sevimsiz küçük burjuvalara gülümsemek zorunda kalan üniversite öğrencisi yarı-zamanlı emekçiyi, lokantanın sıcak ve buharlı yemekhanesinde 10 saat yemek yaptıktan sonra evde de mutfağa giren kadın ile sürekli gülümsemek zorunda olan uçuş görevlisini, merdiven altı atölyede çalışan tekstil işçisi genç kız ile manikürcüde, kuaförde çalışan, bir otelde 16 saat çalışan temizlik yapan kadın emekçiyi birleştirecek ortak mücadelenin anahtarlarından birisidir.”

Kaynaklar:
Erdem, S. S., Bolu, F., & Mayda, A. S. Annelerin Ev Kazalarına Yönelik Güvenlik Önlemlerinin Tanımlanması. Konuralp Tıp Dergisi, 9(2); 117-123.

Etiler, N. (2018). KESİŞMEYEN KÜMELER: KADIN EMEĞİ VE ÜCRET. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (MSG); 17(66).

Öztepe, N. D. (2015). EV EKSENLİ ÇALIŞANLARIN KARŞILAŞTIĞI KAZALAR HASTALIKLAR ve TEHLİKELER. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (MSG); 12(44).

https://ilerihaber.org/yazar/kadinlarin-gorunmeyen-acilari-1-30760.html

https://ilerihaber.org/yazar/kadinlarin-gorunmeyen-acilari-2-kimisi-gozumuzun-onunde-kimisi-sakli-30791.html