Hakikatin peşinde, hesaplaşmanın arifesinde
Dünden bugüne suç işleyen görevlilerin hiçbir hesap vermeden emekli olduğu, kaçtığı ya da ölümleriyle tekrar tekrar hatırladığımız karanlık geçmişleri sadece gazetelerde yer alan haberler olmaktan öteye geçerek yargılanacakları davaların iddianamelerine dönüşmeli artık.
Geçtiğimiz Pazar günü Ankara’da TİP, HDP, EMEP, TÖP EHP, Halkevleri ve SMF tarafından bir konferans düzenlendi. “Hafıza, Hakikat ve Hesaplaşma” isimli konferansta ülkenin dünü, bugünü ve yarını toplumun çeşitli özneleriyle birlikte değerlendirildi. Hafıza; Geziden Suruç’a, Roboski’den 10 Ekim’e, Soma’dan Çorlu’ya onlarca katliamda yaşamını yitirenlerin ailelerinin karşılaştıkları hukuksuzlukları, üzeri örtülmeye çalışılan cinayetleri ve korunan katilleri unutturmama çabasıydı. Hakikat ise katliamların gerçek sorumlularının ve arkalarındaki siyasi iradenin ortaya koyulmasıydı. Hesaplaşma da hafızalarımızdan hiç çıkartmadığımız kayıplarımızın faillerinden amasız, fakatsız ve ayrımsız hepsinden hem hukuken hem de siyaseten hesap sorulması iradesiydi.
Tepeden tırnağa suç bataklığına saplanmış bir iktidarın yirminci yılında bellek tazelerken basına düşen bir ölüm haberiyle hafızalarımızı biraz daha geriye sarma gereği hasıl oldu. Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) en kritik isimlerinden olan savcı Nusret Demiral’ın geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiğini öğrendik. Adının önündeki savcı nitelemesi yanıltıcı olmasın, kendisi de en az bugünkü bazı mevkidaşlarına benzer şekilde suçla bizzat iç içe geçmiş bir isim. 70’lerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının dosyasında, 90’ların başında TBKP dosyası ile DEP milletvekillerinin gözaltına alınmasında, Uğur Mumcu cinayetinde, Sivas katliamı dosyalarında hep “iş başındaydı”. Gökçer Tahincioğlu’nun dünkü portre yazısında da vurguladığı üzere[1] “işkenceli sorgulara bizzat katılması, işkencecileri koruma altına alması, odasında eylemci öğrencileri dövmesi gibi iddialar, adliyelerde hala konuşuluyor.” ve tabii ki MHP milletvekilliği adaylığını da es geçmemek lazım bu karanlık tarihi hatırlarken. Devletin kritik gördüğü her dosyada onu görmek mümkündü, tıpkı aradan geçen onlarca yıla rağmen devlet cephesinde değişen pek bir şey olmadığı gibi.
2000’li yılların başlarında Zekeriya Öz, geçtiğimiz son beş yılda ise Akın Gürlek örneklerinde olduğu gibi her dönem kendi işlevsel kadrolarını yaratmaya, beslemeye ve büyütmeye devam ediyor. Akın Gürlek de meslek büyüğü Nusret Demiral’dan öğrendikleri ve iktidarın aleni telkin ve tavsiyeleri doğrultusunda bugüne değin Canan Kaftancıoğlu, Selahattin Demirtaş, Selçuk Kozağaçlı, Barış Akademisyenleri, Enis Berberoğlu ve daha nice önemli dosyada rüştünü ispat imkanı sunulan isimlerden biriydi. Gürlek, geçmiş dönem performansı ile imza attığı hukuksuz ve keyfi kararların meyvesini toplamak için fazlaca beklemeden geçen haftaki Cumhurbaşkanı atama kararıyla kendisini Adalet Bakanlığı yardımcılığı koltuğunda buldu.
Dünden bugüne suç işleyen görevlilerin hiçbir hesap vermeden emekli olduğu, kaçtığı ya da ölümleriyle tekrar tekrar hatırladığımız karanlık geçmişleri sadece gazetelerde yer alan haberler olmaktan öteye geçerek yargılanacakları davaların iddianamelerine dönüşmeli artık. Devran dönse bile geçmişin kirli yükünü omuzlayanların ne kaçmalarına ne de bir sahil kasabasında sakin bir emeklilik hayatı yaşamalarına tahammülümüz kalmadı. Hafıza-Hakikat-Hesaplaşma konferansının sonuç bildirgesindeki; “Davet ediyoruz. Geçmişi hatırlayıp, geleceği değiştirmeye… Hakikati bilip, yenisini kurmaya. Yüzleşmeye, sorumlulardan hesap sormaya ve kol kola girmeye davet ediyoruz.” çağrısı rotamız. Hafızamız diri, hakikat gün gibi ortada. Şimdi sıra, halka karşı işlenen suçların hesabını soracak sesi yükseltmek için kolları sıvamakta.
[1] https://t24.com.tr/haber/dgm-lerin-sembolu-nusret-demiral-oldu-mirasi-hayatta-devlette-devamlilik-esastir,1038670