Hrant Dink Vakfı'nın bursuyla ve Ermenistan Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü bünyesinde misafir araştırmacı olarak Erivan'dayım. Mayıs ayı sonuna dek burada kalıp bir yandan Ermenice öğreneceğim, bir yandan da Ermenistan Ulusal Arşivi ve kütüphanelerde araştırma yapacağım. Ermeni Soykırımı'nın 100. yıldönümünde araştırmalarım 1. Dünya Savaşı ve sonrası, Moskova ve Kars antlaşmaları, Kars, Ardahan ve Dersim üzerinde yoğunlaşıyor. Dersim ve Zazalar Ermeni şarkiyatçıların da özel ilgi alanları arasında.
Erivan'a ilk kez 2002 yılında gelmiştim. Daha sonra 2009'da Ermenistan Ulusal Arşivi'ne gelen ikinci TC vatandaşı oldum. Türkiye'de Yusuf Halaçoğlu ve onu tekrarlayan bazı tarihçilerin iddia ettiğinin aksine Ermenistan devlet arşivi TC vatandaşı araştırmacılara kapalı değil. Kapalı olan ABD Boston'da bulunan Taşnaksütyun Partisi arşivi.
Tanıştığım Ermeniler genelde Türkiye'deki şimdiki kuşakların soykırımdan sorumlu olmadığını ve Türkiye'den toprak talebinin gerçekçi olmadığını düşünüyorlar. Ancak kuşkusuz haklı olarak vicdani açıdan soykırımın tanınmasını istiyorlar. Türk tarihçisi olarak tanıştığım hiç kimseden olumsuz bir tavır görmedim.
Sorunlar var tabii. Karabağ - Azerbaycan sınırında neredeyse her gün küçük çatışmalar olduğu söyleniyor. Fiyatlar geçen yıla göre yaklaşık % 50 artmış ve ülkeden dışarıya göç devam ediyor. Hem beyin göçü hem de işgücü göçü var. Rusya'daki kriz göçü biraz yavaşlatmış. Bizim Kars'takine benzer bir durum var sanki Erivan'da: Kent kültürünü taşıyan insanlar göç etmişler, onların yerine köylüler gelmiş. Kuşkusuz Erivan hala güzel, Kars'ta çok küçük bir kısmı kalan taş binalar ve geniş düzgün caddeler burada hala çoğunlukta. İnsanlar da iyi eğitimli ve hemen herkes Rusça biliyor. Ne var ki tüm eski Sovyet coğrafyasında olduğu gibi burada da ciddi bir ekonomik yıkım yaşanmış durumda ve ülkenin en parlak tabakası dışarı kaçmış gibi görünüyor. Genç ve orta yaşlı kuşakta ilaç niyetine bir tane marksist bulamadım.
Sosyalizmi yıkmanın bedelini tüm eski Sovyet ülkelerinde olduğu gibi Ermenistan'da da en çok emekçi halk ödedi. Sosyalizmin altyapısı ne kadar sağlam olsa da 1991'deki yıkımdan sonra yıllarca süren bakımsızlık, sahipsizlik ve talan sırasında ciddi tahribat oluştu. Örneğin sosyalizm zamanında şehirde merkezi ısıtma ve sıcak su sistemi vardı. Bu sistem bakımsız kaldığı için çökmüş, şimdi evlerin çoğunda merkezi ısıtma yok, bireysel ısınma var ve tabii ki pahalı. Bununla birlikte insanların (orta ve yaşlı kuşağın) sosyalizme bakışları çelişkili ve ikircikli. Sosyalizmin kazanımlarını kabul ediyorlar ama ardından eleştiriyorlar. Stalin Karabağ'ı neden Azerbaycan'a verdi diye kızıyorlar. (Sanki buna karar veren tek başına Stalinmiş gibi). Daha 1970'lerde ve 80'lerde yasadışı olarak ticaretle uğraşmış olanlar ise tahmin edilebileceği gibi serbest piyasadan yana. Örneğin ev sahibim, basit bir işte çalışan adamla mühendis ve uzman aynı maaşı alıyordu, bunun neresi iyi diyor. Ben itiraz ediyorum, Sovyet zamanında maaşların aynı olmadığını söylüyorum. O ise ücretlerde fark çok azdı diyor. Sosyalizmde ücret eşitliği konusu hakikaten önemli bir konu. Ücretleri neye göre belirlemeli ve örneğin bir profesörle vasıfsız işçi arasındaki ücret farkı ne kadar olmalı? % 50? İki kat? Üç kat? Bu soruya hazır bir cevabım yok.
Ermeniceyi öğrendikçe ifadeler ve deyimlerin Türkçeyle (aynı zamanda Kurmanci ve Zazakiyle) olan benzerliği hemen dikkat çekiyor. (Kurmanci ve Zazaki ise zaten Hint-Avrupa dil grubundan olup Ermenice ile akraba diller). Ermenicedeki neredeyse bütün deyimler ve atasözleri bire bir Türkçeye çevrilebiliyor. Örneğin “öküzün altında buzağı aramak” deyimi, aynen Ermenicede de var. Bazı öz Türkçe sözcüklerde ise Ermenice etkisi görülüyor. Örneğin “izah etmek” yerine bugün “açıklamak” diyoruz ve çoğumuz belki farkında değil ama bu sözcük de bir “uydurma”! (Uydurma sevmiyorum diyen ecdatçılara hodri meydan! Buyursunlar açıklamak yerine izah etmek desinler!) Ermenicede “açıklamak” fiili (batsatrel) “açık” (bats) kökünden geliyor. Osmanlıcanın izah etmek fiilinin Türkçesini “açık” kökünden türeten ya da uyduran kişinin Ermeni olması bence büyük bir olasılık. Acaba bu kişi Türk Dil Kurumu'nun yıllarca adını gizleyerek A. Dilaçar şeklinde yazdığı Agop Dilaçar olabilir mi? Bu vesileyle Türkçenin gelişmesi ve zenginleşmesine büyük katkıları olan Agop Dilaçar'ı saygıyla anıyorum.