Bir seçim hazırlığı olarak yargıda yaz temizliği
Ülkedeki hakim-savcıların dörtte birinin yerinin değiştirilmesi hukukun ve yargının siyasetle bu denli iç içe geçtiği bir ülkede elbette başlı başına bir mesele olarak ele alınmasını gerektiriyor.
Özgür Urfa
İçinden geçtiğimiz günlerde havalar her ne kadar serin olsa da takvimsel olarak yaz mevsiminin dörtte birini geride bıraktık. Geleneksel olarak yaz mevsiminin gelişiyle birlikte kışlık kıyafetler kaldırılarak mevsime ve günün gereklerine uygun giyecekler hazırlanır, detaylı temizliklere girişilerek temiz bir alan yaratma çabası başlar. Türkiye siyaseti için de benzer bir sürecin yaşandığını söylemek mümkün. İktidar cenahında seçimlere en fazla bir yıl kalmasıyla birlikte kendi ihtiyaçları doğrultusunda döneme uygun ortamın hazırlanması ve siyaseten alan temizliğine girişildiği bir döneme tanıklık ediyoruz.
Geçtiğimiz Nisan ayında mecliste kabul edilerek Resmi Gazetede yayınlanan yeni seçim kanunu ile başlayan süreçte, Hakimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) dün gece yarısı yayınladığı yaz kararnamesiyle yeni bir dönemeç alındı. Yaz kararnamesiyle birlikte 5.426 hakim ve savcının atama işlemleri yapıldı. İlk bakışta yıllık rutin atama kararnamesi gibi görünen bu kararnameyle görevli hakim savcıların %24’ünün yani ¼’ünün görev yeri değiştirilmiş oldu. Bu sayı 2021 yılı kararnamesinde ise 3.070 idi.
Ülkedeki hakim-savcıların dörtte birinin yerinin değiştirilmesi hukukun ve yargının siyasetle bu denli iç içe geçtiği bir ülkede elbette başlı başına bir mesele olarak ele alınmasını gerektiriyor. Atamalarla ilgili dün gece haberlere yansıyan iki örnek bile kararnameyle neyin amaçlandığını ve hangi ihtiyaçların gözetildiğini ortaya koyuyor. Gezi davasında verilen mahkumiyet ve tutuklama kararlarına karşı muhalefet şerhi yazan İstanbul Hâkimi Kürşad Bektaş’ın Turhal Hakimliği'ne, Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesine karşı muhalefet şerhi yazan mahkeme başkanı Nimet Demir’in ise Kahramanmaraş Hakimliğine gönderilmelerini iktidar açısından alan temizliği olarak değerlendirmek mümkün. Benzer şekilde 33 ilin başsavcılarının da bu kararnameyle değiştirilmiş olması önümüzdeki dönemde yürütülecek operasyonlar, soruşturmalar ve davaların seyri açısından önemli arz eden diğer gelişme.
Uzun zamandır siyasi açılımların, hamlelerin ve nokta atışı operasyonların yargı eliyle gerçekleşmesi, hukukun araçsallaşarak yargının tastamam iktidar belirleniminde yürütülmesi herkesin ezberi oldu. Bu süreçte verdiği kararlarla dönemin ruhuna uyum sağlamayan unsurların tasfiye edilmesi ve daha da önemlisi seçimlere kadarki dönemde iktidarla daha uyumlu çalışacak, belirlenim dışına çıkmayacak kadroların nokta atışı yerleştirilmesi olarak değerlendirilmesi gereken bu atama kararnamesi geleceğin şekillendirilmesi bakımından önemli bir virajdı.
Bundan sonraki adım ise 6 Temmuz’a kadar il ve ilçe seçim kurulları başkanı olacak hakimlerin belirleneceği kura çekimi olacak. Yeni seçim kanunundan önce bulunduğu bölgenin en kıdemli hakimi il ve ilçe seçim kurulu başkanı olmakta iken kanun değişikliği sonrasında seçim kurulu başkanları o bölgedeki birinci sınıf ve birinci sınıfa ayrılan hakimler arasında yapılacak kura çekimiyle belirlenecek. Kanun değişikliği sonrasında (nisan ayında) üç ay içerisinde yapılması gereken kura çekimlerinin ise dünkü atama kararnamesine kadar yapılmamış olması ve hakim-savcıların ¼’ünün yerlerinin değiştirilmesi sonrasına bırakılmış olması ise kura çekimi için yargının yeniden dizaynının beklendiğini gösterdi.
Bir yandan illerin başsavcılarının ve binlerce hakim-savcının yerlerinin değiştirilmesi, diğer yandan birkaç hafta içerisinde yapılacak seçim kurulu başkanlığı kura çekimlerini iktidarın seçim hazırlıklarını birer birer hayata geçirişi olarak okuyabiliriz. İktidar cephesindeki seçim hazırlıkları, sandık güvenliğini de içeren ancak onu fazlasıyla aşan büyüklük ve bütünlükte bir perspektif içermekte. Bugünden başlayarak seçim günü ve hatta sonrasını da kapsayan yasal ve yapısal değişikliklerin sırasıyla yürürlüğe sokulduğu düşünüldüğünde muhalefet açısından ortaya çıkan eksikliklere de değinmek gerekiyor.
Seçim güvenliği konusu tüm muhalefetin gündeminde olmasına karşın özellikle millet ittifakının meseleyi yalnızca seçim günüyle sınırlı, sandık güvenliğine indirgeyerek ele alması ve bununla sınırlı bir hazırlık içerisinde olunması ciddi eksiklikler barındırıyor. Bu çizginin politik arka planı ise “sandıkla gidecekler, bekleyin az kaldı,” şeklindeki yaklaşımdan kaynaklanmakta. Seçimi yalnızca oy verme günü pusulaya basılan mühre, seçim güvenliğini ise oy sayımında sandık başında beklemeye indirgeyen bu yaklaşım yurttaşları edilginleştiren ve bekleme psikolojisine hapseden bir politik yaklaşım aynı zamanda.
Güvenli bir seçim yapılabilmesi için mutlaka erken seçim talebi yükseltilmelidir. Erken seçimle seçim güvenliğinin doğrudan ne ilgisi var diye düşünülebilir. Şöyle ki; yeni seçim kanunuyla girilecek bir seçimin güvenilirliğinin öncekilerden çok daha az olacağı tartışmasız. Sadece seçim kurullarının yapısının değiştirilerek sene başında oluşturulan kurulların yenilenmesi ve kıdemli hakim şartının kaldırılması dahi bunu açıkça göstermekte. Bu nedenle erken seçim talebi hem iktidara geri adım attırmak hem de değişiklik öncesi sistemle seçime girilmesi bakımından önemli bir mücadele konusu olarak önümüzde durmakta.
Seçime dönük hazırlıkların sadece yargıdaki yapısal değişiklilerle sınırlı olmadığı, benzer şekilde meclisteki yasama faaliyetlerinin bu çerçevede sürdürüldüğünü de es geçmemek lazım. Seçim kanunlarındaki değişiklikler, yandaş barolara yeni rant alanları yaratılması, yargı paketleri ve bugün sosyal medya yasası olarak adlandırılan basın kanunundaki değişiklikleri içeren kanun teklifinin jet hızıyla komisyondan ve genel kuruldan geçirilme çabaları aynı ihtiyaca hizmet eden faaliyetler olarak ele alınmalı. Sarayın ve cumhur ittifakının tüm gücüyle, iktidarlarının devamını sağlayacak yapısal ve yasal değişikliklere odaklanmaları seçimlere kadar izleyecekleri politik hattın da ipuçlarını veriyor.