Zihin emeği, gerçek boyunduruk ve komünizm

Zihin emeği, gerçek boyunduruk ve komünizm

Kapitalizmin tarihsel bir üretim tarzı olduğu, ilelebet olmadığı akıllarda tutularak yapay zekânın komünist üretim tarzı için yarattığı olasılıklar tartışılmalıdır.

Ahmet Gire

Henry Braverman 1974 yılında Emek ve Tekelci Sermaye adlı eserini yayınladığında henüz bilgisayar teknolojileri emekleme dönemindeydi. Kişisel bilgisayarlar yeni yeni üretilme aşamasına geçmeye başlamıştı. Bu aletler insanların yaptığı işlere yardımcı olmak konusunda günümüze nazaran oldukça yetersizlerdi. Ofis ve büro işleri, yani beyaz yakalıların yaptıkları rutin işler, mühendislik, tasarım, çeviri vs. hepsi kanlı canlı insanlar tarafından yapılıyordu.

Ancak buna rağmen Braverman zihin emeğinin de gerçek boyunduruk aşamasına geçtiğini göstermeye çalıştı. Biçimsel boyunduruk ve gerçek boyunduruk Marx’ın Kapital’in 1. cildinde detaylı bir şekilde açıkladığı iki kavram. Biçimsel boyunduruk, işçi ile kapitalist arasındaki sözleşmeye gönderme yapar. Kapitalistin üretim araçları üzerindeki mülkiyetinin doğrudan yarattığı bir boyunduruktur, bu mülkiyet, işçinin üretim araçlarından dışlandığını hatırlatır, böylece işçinin, kapitalist üretim tarzında, emek gücünü satmaktan başka şansı kalmamıştır. Bu emek gücü satışına dair sözleşme, biçimsel boyunduruğu doğurur.

Gerçek boyunduruk ise üretim araçlarının gelişmişlik düzeyiyle alakalıdır. Toplumun bilgi birikiminde gerçekleşen gelişmeyle birlikte üretim araçlarının gelişmişlik düzeyi artar. Bu düzey arttıkça gelişmiş üretim araçları kullanılmadan herhangi bir üretim yapılamaz olur. Bir ayakkabı ustasını hayal edelim, yanında ne kadar çırak ya da kalfa çalıştırırsa çalıştırsın el aletleriyle çalıştığı sürece sınırlı miktarda üretim yapabilir. Bir ayda 10 ayakkabı ürettiyse o 10 ayakkabının ustanın ve yanındakilerin bir aylık geçim maliyetlerini karşılaması gerekir. Bunun için o 10 ayakkabıyı kaça satması gerektiğini hayal edin ve bu tasavvura saatte 1000 ayakkabı üreten bir ayakkabı fabrikasıyla girdiği rekabeti ekleyin. Marx ve Engels 1848’de Komünist Manifesto’da “burjuvazi kendi suretinde bir dünya yaratıyor” diye yazdıklarında kasıtlarından biri de buydu. Kapitalist üretim tarzında -ürünlerin meta formunda pazara çıktığı koşullarda- üretim araçlarının gelişmişlik düzeyi arttıkça, üretim, bu araçlarla yapılmak zorundadır. Marx, işçinin, sadece bir sözleşme gereği emek gücünü satmasından ziyade üretim araçları -makineler- olmadan üretim yapamaz hale geldiği tahakküm tarzına “gerçek boyunduruk” der. Bu aynı zamanda ayakkabı ustası ile işçi arasında devasa bir fark yaratır. İşçi, ustanın taşıdığı bütün becerileri yitirmiştir artık. İşçi makinesiz iş göremez, makinelerin biyolojik bir uzantısına indirgenmiştir, asıl işi yapan makinenin kendisidir.

ZİHİN EMEĞİNİN MAKİNELEŞMESİ

Braverman, Marx’ın sanayi üretiminin tarihsel gelişimiyle kol emeği üzerinden aktardığı bu sürece, zihin emeğini de dahil eder. Beyaz yakalı kümesi altına aldığımız büro işlerinin zaman içinde bölünüp parçalanarak küçültüldüğünü ve bu yeni işlerin geçmişte ihtiyaç duyulan becerilere gereksinim duymadığını göstermeyi dener. Braverman bunu yaparken makineleşmeye de değinir ancak asıl vurguladığı nokta kol emeğinde denenen Taylorizmin zihin emeğinde de uygulanabileceği hatta uygulandığıdır. Zihin emeği işlerinin bölünüp parçalanması, işe dair bilginin işçiden sermayeye geçmesi ve işin yeniden örgütlenmesiyle “bütün emek süreçlerine, en aşırı uçlarında, zamanları sonsuz biçimde değerli olanlarla, zamanları beş kuruşluk değere sahip olmayanları kutuplaştıran bir özellik kazandırılır”.

Günümüzde beyaz yakalıların işlerinin çoğunu uygulamalar yapmaya başladı bile. ERP (kurumsal kaynak planlama) uygulamalarından tutun bankacılık uygulamalarına kadar birçok zihin işinin makineye devredilmesi hususu zaten gündelik hayatta sıkça karşılaştığımız bir olgu. En son ne zaman banka şubesine gittiniz ya da ikametgâh almak için bir nüfus müdürlüğünü ziyaret ettiniz? Bu sorunun yanıtını hatırlayan pek insan yok. Zihin işlerinin küçük parçalara ayrılıp yeniden organize edilmesinin yanında bugün doğrudan makineye devredilmesi de sıradanlaşmıştır.

Peki halihazırda zihin emeğinin otomasyonu sıradan bir olguyken yeni gelişen yapay zekâ araçları neden bu kadar yaygara kopardı? Neden bazı sermaye grupları ürkerek yapay zekâ çalışmalarını ertelemeyi talep ediyor? Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, daha öncesinde makineye devredilemeyeceği düşünülen birçok işin birkaç on yıl içinde yapay zekâ tarafından yapılabileceğinin kaçınılmaz olması nedeniyle sermayenin dolaşım sürecinin akıbetinin ne olacağı sorunu oldukça güncel bir hale geldi. Örneğin evrensel temel gelir tartışmaları da bu konuyla ilintili olarak yürütülüyor.

Diğer yandan, zihin emeğinin birçok kolunun otomasyonunda sıkça başvurulan araçlardan biri olan yazılımın üretiminin kendisi bizatihi makineye devrediliyor. Bu, üretim aracı üreten bir üretim aracı demektir. İnsan emeğine duyulan ihtiyaç günbegün azalıyor ve sermayenin organik bileşeni (meta üretiminde üretim araçlarının ağırlığı) her gün büyüyor.

Bu, Marx’ın Kapital’in 3. cildinde açıkladığı Kârların Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası’dır. Kapitalist üretim tarzında artık değerin kaynağı karşılığı ödenmemiş ancak üretim sürecinde metaya aktarılmış canlı emektir. Ancak makine metaya karşılığı ödenmemiş bir artık eklemez, kendi değerindeki yıpranma kadar metaya değer aktarır. Üretim sürecinde canlı emeğin aldığı pay düştükçe kâr oranları azalmak durumundadır. Bu aynı zamanda devrimci çelişkinin kapitalist üretim tarzında büründüğü çehredir. Üretim ilişkilerinin üretim araçlarının gelişmişlik düzeyine eşlik edememesi, üretim araçlarının üretim ilişkilerinin kabuğunu zorlamaya başlamasıdır.

YAPAY ZEKAYA DEVRİMCİ BİR BAKIŞ

Yaşanan bu gelişmelere karşı makine kırıcılar (Luddistler) gibi mücadele etmek akıntıya karşı yüzmek anlamına gelir. Bir iş, üretim araçlarına devredilebildiği halde, edilmiyorsa, orada emek gücünün çok ucuz olduğu anlaşılmalıdır. Kapitalist üretim tarzında üretim araçları geliştikçe işsiz nüfusu artar, işçiler makinelerin maliyetinden ucuz çalışmayı kabul ederlerse üretim sürecine dahil olabilirler. Ancak üretim araçlarının gelişmeye devam ettiğini varsayarsak makinelerin maliyeti her gün daha da düşer. Zaten işçi sınıfının düşmanı makineler değil sermaye sınıfının ta kendisidir. Bu koşullarda komünizmin nihai hedefi kendini dayatır: Sermayenin temellük ettiği üretim araçlarının zorla sermayeden alınması, özel mülkiyetin lağvedilmesi ve bu araçların kamusallaştırılması.

Günümüzde devrimci güçlerin görece zayıflamış olmasından dolayı yapay zekâ tartışmaları kimin işini kaybedeceği üzerinden yürüyor. Bir yandan da yapay zekâya Tanrı’nın bir mucizesi gibi, deus ex machina gibi öznellik atfediliyor. Ancak bu iki bakış açısı da kapitalizmi bir “doğa kanunu” gibi ilelebet sürecek bir gerçeklikmişçesine görmekten kaynaklanıyor. Eğer üretim alanında yapay zekânın etkileri anlaşılmak isteniyorsa, onun bir üretim aracı olduğunun kabul edilmesi gerekir ve insanlık üretim araçlarının gelişmesine ilk defa şahitlik etmiyor. Bunun yanında, yapay zekânın diğer üretim araçlarından farklılaştığı noktaların ele alınması elzemdir. Örneğin, yapay zekânın fiziki üretim araçlarından farkı yeniden üretim maliyetinin olmamasıdır. Bir kere işe koşulduğunda başkaları tarafından kullanılması önünde hiçbir engel yoktur, çünkü bu kullanım ek maliyet doğurmaz.

İlk olarak yapay zekâyı kendine has özellikleriyle beraber insanlık tarihine yerleştirmek (onu göklerden alıp yere indirmek) gerekir. Diğer yandan bu araçların kapitalist üretim tarzı içinde bugün taşıdığı potansiyel işlevler analiz edilmelidir. Bir yandan da kapitalizmin tarihsel bir üretim tarzı olduğu, ilelebet olmadığı (Matrix’teki Ajan Smith’i hatırlayalım, “başlangıcı olan her şeyin bir sonu da vardır)” akıllarda tutularak yapay zekânın komünist üretim tarzı için yarattığı olasılıklar tartışılmalıdır. Günümüzdeki üretim araçlarının gelişmişlik düzeyinde yaşanan gelişmelerin popstar ifadesi olan yapay zekâ ancak bu şekilde devrimci bir perspektifle anlaşılabilir.

DAHA FAZLA