Erkan Baş: Yeniden halka ait olacak kentleri hep birlikte yaratacağız!

Erkan Baş: Yeniden halka ait olacak kentleri hep birlikte yaratacağız!

TİP Genel Başkanı Baş, Meclis’teki haftalık basın toplantısında yerel seçimlere ilişkin konuştu.

İleri Haber

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında yerel seçimlere ilişkin mesajlar vererek, “Halkı şirketlerin insafına terk edenlerin, insafına terk ettikleri şirketlerle birlikte kentlerimizden sökülüp atılmasının zamanı geldi, yeniden halka ait olacak kentleri hep birlikte yaratacağız” şeklinde konuştu.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bugün düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Açıklamalarının büyük kısmında yerel seçimlere ilişkin konuşan Baş, “Bu ülkede bir şeylerin değil her şeyin değişmesi gerekiyor” diyerek hem iktidara hem de muhalefet içine sızmış iktidar unsurlarına karşı mücadele edeceklerini dile getirdi.

İstanbul’un Kadıköy ilçesinde TİP Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün’ü aday gösterdiklerini duyuran Baş, konuşmasında, partisinin yerel seçim bildirgesinin ilk 4 maddesine de değindi.

Sözlerine Erzincan’ın İliç ilçesinde meydana gelen maden faciasından bahsederek başlayan Erkan Baş’ın açıklamaları şu şekilde:

İLİÇ TEPKİSİ: ‘BİZ ‘DUR’ DEMEZSEK ÖLÜM HEP İŞÇİLERE, EMEKÇİLERE, YOKSULLARA DÜŞECEK’

“Herhalde hepimiz farkındayız, önümüzdeki yıllarda çok ciddi sağlık problemleri yaşanacak. Suyunu yıllardır Fırat’tan içen kuşlar böcekler bu barbarların, bu bilim tanımaz, insandan utanmaz kar azmanlarının ceremesini çekecek. Bu öyle bir şey ki, üzülerek söylüyorum, yıllar içinde yeni katliamların yaşanmasına neden olacak ve bizler bunlara ‘Dur’ demezsek ölüm hep bize, hep işçilere, emekçilere, yoksullara düşecek.

Şimdi şunu sormamız lazım: Kaç gün konuşuldu İliç? Toprağın altında kalan işçilerle ilgili arama-kurtarma çalışmalarına bile ara verildiği bilgisi geçiyor. Bunun dışında bugün basında buna dair bir haber dahi yok. İşçiler sırf birileri biraz daha fazla para kazansın diye, üretimde 40’tan fazla kimyasalın kullanıldığı bilinen bir alanda toprağın altına giriyor. Sonra göstermelik birkaç fotoğraf çekebilmek için gözaltılar yapılıyor, arka kapıdan salınıyorlar.

‘BUNA SADECE ‘KAZA’ DEMEK, ‘İHMALKARLIK’ DEMEK MÜMKÜN DEĞİL’

Bu arada Maden İş’in hazırladığı raporda çok açık ifadeler var. Çalışmaların yığma alanında 36. kata kadar çıkabileceği söyleniyor, ancak 18. kattan sonrasının risk artışı biliniyor, işçiler, konuyla ilgili uzmanlar en fazla 25. kata çıkmanın makul olduğunu söylüyorlar, 13 Şubat’ta yığma alanında 33 kat bulunuyor. Buna kaza demek gerçekten mümkün değil, buna sadece ihmalkarlık demek mümkün değil. Burada çok açık kar hırsı var, burada para var, burada sırf üç beş kuruş daha fazla para kazanabilmek için emekçileri ölüme gönderen bir anlayış, emekçileri ölümü reva gören bir anlayış var. Bu rapordaki ifadeleri kamuoyunun dikkatine sunuyoruz, yaşadığımız şeyin aslında ne olduğunu en yalın biçimiyle hep birlikte değerlendirme imkanımız var.

Raporda şöyle bir ifade var: İşçiler bir araya gelmesin diye, seslerini çıkaramasınlar diye her tarafa kameralar kurmuşlar, işçiler düzenli olarak takip ediliyor. Hatta kişisel verilerin korunması kanunu kapsamında yaptıkları yasal olmadığı için bunu işçilere imzalatıyorlar, zorla imzalatıyorlar. Ama herkes kayıt altına alınırken, emekçilerin göçük altında kalmasını engelleyecek önlemler almak için tek bir kuruş harcamıyorlar. İşte Türkiye'deki sistemin bir özeti İliç'te karşımıza çıkıyor. O yüzden İliç'i konuşmak zorundayız, İliç'i konuşacağız. Soma'yı konuşmak zorundayız, Ermenek’i konuşmak zorundayız. Sorumlulardan hesap sormak, sorumlulara bu cinayetlerin bedelini ödetmek zorundayız. Öyle insanları ölüme gönderip, bir iki kişiyi sözde sorumlu gibi gösterip arka kapıdan salmak, 2 fotoğraf çektirmek bu işten sorumlu olanları kurtarmayacak.

‘BU MEMLEKETİN ÇOCUKLARINI ÖLDÜREBİLMEK İÇİN BÜYÜTEN BİR İKTİDARLA KARŞI KARŞIYAYIZ’

Bugün Türkiye'nin en acil gündemlerinden birisi budur. Bu konu gündeme gelmesin diye bağırıyorlar, çağırıyorlar, kendilerini yırtıyorlar ama biz konuşacağız. Bu halk azmettiriciliğinizin, failliğinizin, katilliğinizin unutturulmasına izin vermeyecek, konuşacak. Çünkü sırf bu memleketin çocuklarını öldürebilmek için büyüten bir iktidarla karşı karşıyayız. Onlar refah içinde, huzur içinde, şatafat içinde yaşasın diye bu memleketin varlıklarını sülalelerine, ihalelerle, gemiciliklerle ceplerine indirsin, semirsin diye, maden patronları servetlerine servet katsın diye bu memleketin çocuklarını ölüme gönderiyorlar. Ama bu böyle gitmeyecek, bu düzen sonsuza kadar böyle sürmeyecek. Biz çok net konuşuyoruz: Bu düzen değişecek, bu düzeni değiştireceğiz!

‘BU ABLUKAYI DAĞITMAK İÇİN 31 MART SEÇİMLERİNİ BİR VESİLE OLARAK GÖRÜYORUZ’

Değerli arkadaşlar, sevgili yurttaşlar, çok zor zamanlardan geçiyoruz, ülkemiz çok zor zamanlardan geçiyor. Etrafımıza bir abluka örülmüş durumda ama bu ablukayı dağıtmak bizim ellerimizde. Bu ülkenin mücadeleci insanları, onurlu insanları, yılmayan, pes etmeyen, teslim olmayan, inatçı insanları sokaklarda, meydanlarda kendilerine kurulan ablukayı dağıtmaktan bir an olsun geri durmadıysa, yine aynı sorumlulukla bu ablukayı dağıtmak için, bu kara talihi değiştirmek için 31 Mart seçimlerini bir vesile olarak görüyoruz. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, ‘Tüm bu cinayetlerin, katliamların sorumlularına karşı, başta deprem suçlularına karşı biz bu ablukaya teslim olmayacağız, bizi sindiremezsiniz, hesap vereceksiniz, tepeden tırnağa değiştireceğiz’ demesi için seçimleri bir fırsat olarak değerlendireceğiz. Halkımızı, kentlerimizi yağmalamaya çalışan, Gezi Parkı'na nasıl sahip çıktıysak, Gezi'nin onlarca yıllık ağaçlarını savunarak Gezi'de nasıl yanıt verdiysek, Soma'da katliamın ortaklarından iktidarın bürokratlarına, bakanlarına, başbakanına kadar herkes meydanlarda nasıl yanıt aldıysa ve sadece bu çalışmalarda, bu mücadelede halkın yanında durduğu için, halkın mücadelesinde üzerine düşen görevi yaptığı için cezaevinde tutulan Can Atalay, Hatay halkı tarafından nasıl milletvekili olarak görevlendirildiyse, aynı coşkuyla, aynı kararlılıkla, ‘Değişmek şart’ diyerek 31 Mart'ta bu sesi güçlendirmek istiyoruz. Halkımıza çağrımız budur. Ve inanıyoruz ki 31 Mart günü de aynı yanıtı bu kez çok daha güçlü biçimde vereceğiz ve hep birlikte ‘Değişmek şart’ diyeceğiz.

‘BU RİYA DÜZENİNİ BİTİRMEK İÇİN DAYANIŞMA ÇAĞRISI YAPIYORUZ’

Hepimiz bu kayıkçı dövüşünden sıkıldık, bu maskeli balodan bıktık, usandık artık. Madencilerin göçük altında kaldığı, işçilerin yılbaşında aldığı maaşların çok değil daha üzerinden bir ay geçmeden buharlaşıp yok olduğu, depremin sorumlularının sırf üç beş ankette önde gözüküyor diye utanmadan halkın karşısına seçenek olarak sunulduğu, yargının iktidarın emir eri olarak darbe gerçekleştirdiği bugünlerde siyaseti bu kayıkçı kavgasından çıkartacağız. Biz bundan çok sıkıldık. Ama sıkılmakla, bunalmakla, lanet etmekle yetinemeyiz. Aynı şeyleri deneyerek farklı sonuçlar elde etmeyi de bekleyemeyiz. O yüzden artık ‘Değişmek şart’ diyoruz. Bu yüzden de bu ülkenin onurlu insanlarının bir araya gelip ‘Rantınız da talanınız da imar aflarınız da plan tadilatlarınız da yerin dibine batsın’ demesi şart. Biz halkımıza gerçek bir seçenek sunmadığımız takdirde, bu kayıkçı dövüşünün bugüne dek nasıl sürdüyse bundan sonra da süreceğini düşünüyoruz. Buna son vermek için iktidarıyla muhalefetiyle herkesin maskelerinin arkasında gemisini yürüttüğü bu riya düzenini bitirmek için dayanışma çağrısı yapıyoruz.

‘KAMU KAYNAKLARINA SAHİP ÇIKMAK, ONU KORUMAK YURTTAŞTAN YURTTAŞA BİR KÖPRÜ KURMAKTIR’

Buradan sesimizin ulaştığı tüm yurttaşlarımıza sormak istiyorum: Belediye nedir? Halkın ihtiyaç duyduğu hizmetleri eşit, adil ve ücretsiz biçimde karşılayan, halkın ihtiyaçlarını gideren, halkın iradesiyle karar alan bir kurum değil midir? Belediyecilik de bu faaliyetin adı değil midir? Peki 6 Şubat depremi sonrasında hem merkezi iktidar, bu iktidar, hem de yerel iktidarlar bu halkı kendi kaderine terk ederken Türkiye İşçi Partisi ne yaptı? İktidarların gelmesini mi bekledik? Hatay'da depremin ilk gününden itibaren yurttaşlarımızı enkazdan çıkartmaya çalıştık, temel ihtiyaç ürünlerini en hızlı biçimde bölgeye sevk ettik, konteyner kentler kurduk, evleri yıkılan onlarca aileyi bu kentlere yerleştirdik, aylarca bu faaliyetleri hayata geçirmek için dişimizle, tırnağımızla çabaladık. Açık söyleyeyim, bunları kendi cebimizden mi yaptık? Hayır. Halkın dayanışmasıyla, halkın emeğiyle, bu ülkedeki yurttaşları insan üstü fedakarlığıyla yaptık. Yurttaştan yurttaşa bir dayanışma köprüsü oluşturduk. Belki başka zamanlarda yan yana dahi gelemeyeceğimiz insanlar bağışlarını, erzaklarını, bölgeye ulaştırmak istedikleri şeyleri bizlere emanet ettiler, ‘Siz güvenilirsiniz, siz hırsızlık yapmazsınız, siz bunları hak ettiği yere, gerçekten ihtiyacı olan insanlara ulaştırırsınız’ dediler.

İşte kamu kaynaklarına sahip çıkmak, onu korumak da yurttaştan yurttaşa bir köprü kurmaktır, işte belediyecilik aslında bizim Hatay'da yapmaya çalıştığımızdır. Bizim belediyeden, belediyecilikten anladığımız şey budur. O yüzden yurttaşlarımızın hiç şüphesi olmasın, hiç şüphesi olmadığını da biliyoruz. Türkiye İşçi Partisi'nin belediyeyi kazandığı yerde Türkiye İşçi Partisi'nin derdi ihaleler, plan tadilatları falan olmaz. Türkiye İşçi Partisi'nin derdi o ilçeyi herkes için güvenilir bir yuva haline getirmek, o ilçeyi bir kadın, bir genç, bir emekli, bir engelli için yaşanabilir kılmak, o ilçeyi bir işçi kenti yapmak olur.

MURAT KURUM VE LÜTFÜ SAVAŞ’A GÖNDERME

Sosyalistlerin güvenilirliğine dair halkın bugüne kadar hiçbir şüphesi olmadı. Hiçbir zaman ama hiçbir zaman bizimle birlikte çalışmak konusunda tereddütleri olmadı. Fakat zaman zaman acaba yapabilirler mi sorusunu sorduklarını biliyoruz ve Hatay'daki pratiğimizin bu kaygıyı bütünüyle değiştirdiğini düşünüyoruz. Hatay halkıyla beraber Türkiye İşçi Partisi akılla, bilimle, iradeyle, dayanışmayla her şeyin başarılabileceğini geçtiğimiz yıl yaşadığımız depremde bir kez daha göstermiş oldu. Şimdi Türkiye'nin dört bir yanında onlarca belediyede bu kayıkçı kavgasına son vermeye geliyoruz. Toplumun en kılcal damarlarına kadar nüfuz eden belediye ve belediyecilik anlayışını hep birlikte silip atacağız, yepyeni bir belediyecilik anlayışını Türkiye'ye taşıyacağız.

Biraz önce söyledim, karanlık günlerden geçiyoruz, ama aynı zamanda belki de en alçakça ihanetlere tanık olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Halk düşmanları şimdi tekrar sokaklara çıkmaya başladılar, pişkin pişkin geziyorlar, adaylık ilan edip yönetimlere talip oluyorlar. İşte bakın, İliç’teki madenden depremde yıkılan kentlere kadar, insanlarımızı katliamlara kurban eden bu izinleri veren Murat Kurum utanmadan büyük bir deprem bekleyen İstanbul'u yönetmeye kalkıyor, yönetmeye aday oluyor. Hatay'da yıkılıp on binlerce insanımıza mezar olan binaların imar izinlerinin altında imzası olan ve Hatay halkının depreminin ilk gününden beri tepkisini açıkça gösterdiği Lütfü Savaş hiç yüzü kızarmadan lüks konvoylarla küstahlık yaparak aynı koltuğa tekrar talip oluyor.

‘HEM İKTİDARA HEM İKTİDARIN MUHALEFET İÇİNE SIZMIŞ UNSURLARINA KARŞI MÜCADELE EDECEĞİZ’

İnsanların ar damarı çatladıysa, suçundan ve kabahatinden utanmayı bırakmışsa artık onlara anlatacak bir söz kalmamıştır. Yapılacak şey basittir: Tırnaklarını geçirdikleri o makamları, o unvanları, o koltukları çekip alacağız. Biz bu seçimde bunu yapacağız. Bu seçimde halkımızın değişim arzusunun, beklentisinin ve hakkının mafyalaşmış siyaset arenasındaki kirli pazarlıklar nedeniyle yok sayılmasına izin vermeyeceğiz. 20 yıldır bu ülkeyi yönetip sayısız felakete ve skandala imza atmış iktidara seyirci kalmayacağız, ama kimse kusura bakmasın, köhnemiş parti içi dengeleri ve yerel çıkar ağları nedeniyle halka kulak tıkayan muhalefete de sessiz kalmayacağız. Halkı seçeneksiz bırakanlar karşısında halka gerçek bir seçenek, bir değişim seçeneği sunacağız.

Hani bize ‘Muhalefete kaybettirmeyin’ diyorlar ya, biz şimdiye kadarki tüm seçimlerde hep muhalefete değil AKP'ye kaybettirmek için gereken tüm fedakarlıkları yapmış bir siyasi hareketiz. Bu seçimde de böyle davranıyoruz. Ama açıkça bilinsin istiyoruz: Hatay'da da başka yerlerde de hem iktidarla mücadele edeceğiz hem iktidarın muhalefet içine sızmış unsurlarına karşı aynı kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğiz. Bunu yapanlar bunun vebalini taşıyacaklar. Hatay'da da başka ilçelerde de halkın öfkesine ve değişim talebine kulak veren Türkiye İşçi Partisi doğrusunu yapmaktadır. Muhalefet saflarına deprem suçlularını, MHP ve AKP eskisi adayları dolduranlar bunun vebalini ödeyecekler. Biz, gönlümüz çok rahat bir şekilde yurttaşın karşısına çıkıyoruz, buralarda gerçek bir seçeneği yurttaşa sunacağız ve 1 Nisan günü sonuç ne olursa olsun, herkes bilir ki Türkiye İşçi Partisi mücadelesine aynı kararlılıkla aynı azimle ve aynı inatla devam edecek.

‘BU ÜLKEDE BİR ŞEYLERİN DEĞİL HER ŞEYİN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR’

Biz seçime kadar yurttaşın karşısına çıkıp pek çok vaatte bulunup seçim akşamı ortadan kaybolan ve bir daha hiç görünmeyen onlarca, yüzlerce siyasetçi tanıyoruz bu ülkede. Türkiye İşçi Partisi bu açıdan da önemli bir farkı ortaya koyacaktır. O yüzden net olmak lazım, lafı hiç eğip bükmeden arkadan dolaşmaya gerek olmadan söylüyoruz: Bu ülkede bir şeylerin değil her şeyin değişmesi gerekiyor, tepeden tırnağa bir değişim gelişiyor. İktidarın da değişmesi gerekiyor, muhalefetin de değişmesi gerekiyor. Bakın açık söylüyorum, bizim de değişmemiz gerekiyor. Türkiye İşçi Partisi olarak biz de geride kalan dönemden çıkarttığımız derslerle, bugüne kadarki eksiklerimizi ortadan kaldırmak için bir değişim sürecinin içindeyiz. Artık Ankara kulislerinde siyaset yapma dönemi bitmiştir, parti bürokratlarının keyfince siyaset yapma dönemi bitmiştir, adayları parasına ve arkasına aldığı mafya gücüne göre belirleme dönemi bitmiştir, halka kulak tıkayıp kimden çıkar sağlıyorsa onu halka dayatma dönemi bitmiştir. Çünkü artık bu düzene çomak sokmak isteyen, bu konuda çok daha büyük bir güç biriktirmiş olan Türkiye İşçi Partisi var. Herkes bilsin, kim ne zaman bu eski siyaset anlayışına devam ederse Türkiye İşçi Partisi olarak bu oyunu bozacağız. Ne zaman halkın sesini duymazdan gelirseniz Türkiye İşçi Partisi halkın sesi olacak. Ne zaman halka kendi çıkarlarınızı dayatırsanız Türkiye İşçi Partisi halka seçenek sunacak. Bu seçimin en önemli gerçeği bunu göstermek olacak. Artık Türkiye İşçi Partisi yokmuş gibi davranma, muhalefet saflarına sızmış bugünkü iktidar zihniyetiyle yola devam etme süreci bitmiştir. Onlar açısından keyifli, halka acıdan başka hiçbir şey vermeyen bu oyun değişecek. Her şey değişecek, muhalefet de değişecek, çünkü değişim şarttır.

‘SOLUN DA KADERİNİ DEĞİŞTİRECEĞİZ, KENDİMİZİ DE DEĞİŞTİRECEĞİZ’

Söyledim, biz de değişeceğiz. Örneğin benim Türkiye İşçi Partisi tarafından Gebze'den belediye başkan adayı olarak gösterilmem bu değişimin bir işaretidir. Bir sosyalist parti olarak ‘O ilçe sağcıların tekelinde, işçiler zaten sağcılara oy verir, o mahallede sosyalistlere yer yoktur’ gibi bahanelerin tümünü elimizin tersiyle itiyoruz. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak kent merkezlerinde olduğu gibi sanayi havzalarında da işçi sınıfıyla buluşacağız, plazada çalışan beyaz yakalı emekçilerle olduğu gibi metal sektöründe çalışan mavi yakalı işçiyle de madenciyle de oturacağız, konuşacağız. Solcu, demokrat, ilerici yurttaşlarımızla olduğu gibi yedi göbek aile gelenekleri ve büyüdüğü mahalleler nedeniyle sağcıların, cemaatlerin, tarikatların kuşatması altında büyümek zorunda bırakılmış yoksul işçilerle de buluşacağız. Solu kent merkezlerine, işçi sınıfının bir kesimine hapseden yaklaşımı reddedecek ve bu kuralı değiştireceğiz. Doğup büyüdüğümüz, adımıza yazdığımız işçi mahallelerinde çok daha güçlü olacağız. Solun da kaderini değiştireceğiz, kendimizi de değiştireceğiz.

YURTTAŞLARA ÇAĞRI: ‘DEĞİŞİM ARZUSUNUN PEŞİNİ BIRAKMAYALIM’

Bu noktada tüm yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum: Biliyoruz, hepimiz bu kör gidişten, bu köhne düzenden, isteklerimizi ve özlemlerimizi duymazdan gelen bu kapı duvar partilerinden ve onların bürokratlaşmış yönetimlerinden bıktık. Aynı isimlerin aynı koltuklarda oturmasından bıktık, aynı hikayeleri aynı ağızlardan dinlemekten bıktık, aynı tercihlerle aynı sonuçları yaşamaktan bıktık. Hak ettiğimiz insanca yaşama kavuşmak için birilerine umut bağlamaktan bıktık. Değişsin, yenilensin, hayatımızda ufacık da olsa güzel, iyiye, doğruya doğru bir gidiş yaşansın istiyoruz ve hepimiz bunu fazlasıyla hak ediyoruz. İşte yurttaşlarımıza çağrımız budur. Bu değişim arzusunun peşini bırakmayalım. Hak ettiğimizi talep etmekten vazgeçmeyelim ve madem birileri bizim sesimize kulak tıkıyor, madem birileri bizim değişim isteğimizi görmezden gelip eskiyi dayatmaya devam ediyor, maalesef bizim beklentilerimizi karşılamak için kimse adım atmıyor, o zaman bu iş bize düşer. O zaman değişimi başkalarından beklemek yerine kendimiz yaratmalıyız. O zaman isteklerimizi başkalarına iletmek yerine kendi işimizi kendimiz yapmalıyız.

TİP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI DOĞAN ERGÜN, KADIKÖY’DE ADAY

Türkiye İşçi Partisi olarak 31 Mart'ta gerçekleşecek yerel seçimlere dair aday listelerimizi dün itibariyle ilçe ve il seçim kurullarına teslim ettik. Türkiye İşçi Partisi 68 ilde 711 ilçede seçimlere girmek üzere başvurusunu tamamladı. 128 ilçede belediye başkan adaylarımız başvurularını yaptılar. Pek çok belde belediyesinde de belediye başkan adaylarıyla iddialı bir biçimde seçime gireceğiz. Az sayıda yerde bağımsız belediye başkan adaylarını destekleme eğilimimiz de var. Biz halkın değişim arzusunun temsilcisi olarak, bu değişime kendinden başlayan bir parti olarak, Çankaya'da da, Sincan'da da, Sultanbeyli, Bağcılar, Esenler'de de, Beşiktaş, Bakırköy, Kadıköy ve Şişli'de de seçimlere büyük bir iddiayla hazırlanıyoruz. Bu vesileyle sizler aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmış olmak isterim, Kadıköy’de Türkiye İşçi Partisi, artık yönetebileceğimizi, halkla birlikte daha büyük sorunları çözebileceğimizi, yerel yönetim politikalarımızı uygulayabileceğimizi göstermek için seçimlere genel başkan yardımcımız sevgili Doğan Ergün yoldaşımızı aday göstermiş durumda.

Önemli bir tercihte bulunduğunu düşünüyoruz Türkiye İşçi Partisi'nin, hiç kimseyle herhangi bir pazarlık yapmadan, olması gerekene kendi parti örgütlerinin, kendi parti kurullarının kararı doğrultusunda, özgür iradesiyle karar vererek, olabildiğince fazla yerde Cumhur İttifakı'nı, AKP-MHP'yi yenilgiye uğratmak, onların halktan gasp ettikleri mevzileri geri almak üzere sorumlu bir anlayışla, olabildiğince fazla il ve ilçede yoksul emekçi yurttaşlarımızın tarikatlara, cemaatlere, sağcı-gerici patron partilerine terk edilmesi anlayışına son verecek bir iddiayla seçimlere hazırlanıyoruz. Ve yurt çapında alternatif olmaya geliyoruz.

‘BU YOL SADECE TİP’İN DEĞİL, TÜM YURTTAŞLARIMIZIN YOLUDUR’

İstanbul'un yoksul emekçi mahallelerinde ve kent merkezlerinde aynı iddiayla seçime giriyoruz. İzmir'de hem Karşıyaka'da hem Çiğli'de hem pek çok ilçede, Karaburun'da, Foça'da aynı iddiayla seçime giriyoruz. Bakın Samsun'un Atakum'undan Antalya'nın Alanya'sına, Kaş’ına, Konyaaltı'na, Muratpaşa'sına kadar, Ardahan Damal ilçesinden Çanakkale'nin Bozca Adası'na, Kepez'ine kadar, Anadolu'nun ortasında unutulmuş Tokat'ın beldelerinden Bolu'nun şirin kasabası Kıbrısçık’a kadar, Hatay'da özellikle Defne'de, Samandağ'da, Arsuz'da, Antakya'da, her yerde yurttaşa bir yolculuk çağrısı yapıyoruz. Değişimin sesi olabilmek için yolculuğumuzu başlatıyoruz.

Bu yol sadece Türkiye İşçi Partisi'nin yolu değildir, bu yol tüm yurttaşlarımızın birlikte yürümek isteyen tüm emekçilerin, tüm kadınların, tüm gençlerin kararlılıkla yürüyeceği bir yoldur. Bu yol ne kadar zor gibi görünse de, ne kadar uzun gibi görünse de, ne kadar imkansızmış gibi görünse de sonu mutlaka aydınlığa varacak olan yoldur. Büyük şairimizin dediği gibi, ‘Ağır ellerini toprağa basıp doğrulduğu zaman, kendi kaderini eline aldığı anda, bu yolculuk zafere mutlaka ulaşacaktır’. İşte o zaman halka kulak tıkayan, kendi saraylarından, tepeden küçümseyerek bakan, kendi menfaatlerini dayatan, halkı koyun yerine koyanların karşısında kendi haysiyetimizle ve kendi geleceğimiz için mücadele edeceğiz ve mutlaka kazanacağız. Biz halka güveniyoruz. Bu değişim arzusu başarıya ulaşacaktır diye düşünüyoruz.

‘HALKIMIZ RANTTAN, TALANDAN, SUÇTAN, KAYIRMACILIKTAN UZAK BİR YEREL YÖNETİM İSTİYOR’

Değerli yurttaşlar, sevgili basın emekçileri, uzun bir mücadele deneyimimizin içinden süzülüp gelen, yakın dönemde demokratik kitle örgütlerinin, siyasi parti temsilcilerinin, şehir plancıların, mimarların, bilim insanlarının ve kentlerin asıl söz sahibi olan, o kentte yaşayan emekçilerin katılımıyla onlarca ilde, yüzlerce ilçede çalıştaylar düzenledik. ‘Değişim şart’ derken bunu yalnızca merkezi ve yerel iktidarlara söylemedik, hep birlikte değişmek şart dedik. Kolektif aklı merkeze alan, elin elden üstün olduğu bilinciyle son derece geniş katılımlı toplantılar yaptık. Bu çalışmalarımız nihayet bir yerel yönetim seçim bildirgesi halini aldı ve partimizin yetkili kurullarınca onaylandı. Hiç lafı evelemeden, gevelemeden, eğip bükmeden, halkımızın cevabının net olduğunu söyleyerek sözlerimi bitireceğim. Halkımız ranttan, talandan, suçtan, kayırmacılıktan uzak bir yerel yönetim istiyor. Yerel yönetim bildirgemiz bunun yalnızca mümkün olabileceğini söyleyenlerin değil, bunu mümkün kılabileceklerin bildirgesidir. Bu bildirge işçilerin, yoksulların, göçük altında kalanların, kiracı olanların, çalmayanların, çırpmayanların, sokakların güvensiz hale gelmesiyle özgürce sokakta dahi yürüyemeyen kadınların, umudu elinden çalınan gençlerin, çocukların mutlu büyüdükleri, insanca yaşayacakları, ‘Acaba gece deprem olursa bu bina yıkılır mı?’ sorusuyla uyumadıkları, içinde yaşamaktan keyif aldıkları kentleri kurabilecek olanların bildirgesidir. Bu ablukayı yırtıp atmanın tek yolu ranta, tarana ve yoksulluğa karşı halkçı, kamucu ve sosyalist bir belediyecilik anlayışıyla halkın desteğini kazanmaktır.

TİP YEREL SEÇİM BİLDİRGESİ’Nİ ANLATTI

Bu vesileyle tüm yurttaşlarımızdan, sadece bizimkini değil, bütün siyasi partilerin seçim bildirgelerini, yerel yönetim bildirgelerini dikkatle incelemeleri çaresi yapmak istiyorum. Ben şimdilik programımızın 4 ana ilkesini paylaşıp sözlerime son vereceğim. Birinci ilkemiz şudur: Bütünlüklü ve planlı bir yaklaşımı esas alacağız. Bunu son derece önemli buluyoruz. Herhangi bir sorunu ele alırken onu müstakil bir problem olarak gören anlayışların çare üretmesi mümkün değildir. Onu bir bütünlük içerisinde ele almak, o sorunu doğuran nedenleri ortadan kaldıran bir yaklaşım geliştirmek gerekir. İki, katılımcılıktan asla taviz vermeyeceğiz. Sözde, yetkide, kararda o kentin sakinleri olacak. Üç, eşitlik ilkesini amasız, fakatsız uygulayacağız. Bugünkü belediyelerin kapıları yalnızca rantçılara açık, biz belediyelerin kapılarını rantçılara kapatacağız. Dili, dini, ırkı, mezhebi, cinsiyeti, cinsel yönelimi ne olursa olsun bütün yurttaşlarla eşit bir ilişki kuracağız. Dört, siyasal ve sosyal hakları gerçek birer hak haline getireceğiz. Belediye bütçeleri merkezi iktidar nedeniyle, yerel yönetimlerin tercihleri nedeniyle işçiler için, emekçiler için, gençler için, kadınlar için kullanılmıyor. Bu gidişata radikal bir biçimde son vermek lazım. Bizim hayalini kurduğumuz kentlerde işçi çocukları da sinemaya, tiyatroya gidebilecek, kreş yokluğu nedeniyle çalışma hayatının dışına itilmek istenen kadınlar da çalışabilecek, barınma hakkı emlak baronlarının insafına terk edilmeyecek.

‘HALKI ŞİRKETLERİN İNSAFINA TERK EDENLERİN KENTLERİMİZDEN SÖKÜLÜP ATILMASININ ZAMANI GELDİ’

Bu ilkeler bizim bildirgemizin kırmızı çizgileridir. Türkiye İşçi Partisi'nin tüm adayları bu ilkeler ışığında çalışma yürütmekle görevlidir, bu ilkeler ışığında çalışma yürütmekle mükelleftir. Yalnızca belediye meclisi üyesi adayı gösterdiğimiz yerler de var, buralarda Türkiye İşçi Partisi üyeleri belediye meclislerine girecek ve halkın çıkarına aykırı en ufak bir adım için bile, açık söylüyorum, kavga çıkaracak. Hiçbir belediye meclisinde halkın çıkarına aykırı tek bir kararın alınmasına izin vermemek üzere halktan görev talep ediyoruz, yetki talep ediyoruz, sorumluluk talep ediyoruz. Halkı şirketlerin insafına terk edenlerin, insafına terk ettikleri şirketlerle birlikte kentlerimizden sökülüp atılmasının zamanı gelmiştir. Biz bu konuda son derece inatçıyız.

‘YENİDEN HALKA AİT OLACAK KENTLERİ HEP BİRLİKTE YARATACAĞIZ’

Son söyleyeceğim şudur: Sokaklarda yürürken, metroda, otobüste, vapurda, insanlarımızın yüzüne bakınca mutsuzluk, bıkkınlık, tedirginlik ve hatta hüzün görüyoruz. Kadınların yok sayıldığı, kendini güvensiz hissettiği bu kentleri değiştirmek zorundayız. Gençleri umutsuz olan, çocukları, anne babaları mutlu olmadığı için mutsuz olan evlatları gördükçe biz utanıyoruz. O yüzden ‘İnatsa inat’ diyoruz. Mutlaka mutlu kentleri kurma kararlılığıyla 31 Mart seçimlerine hazırlanıyoruz. Başta Hatay milletvekilimiz Can Atalay'ın seçildiği Hatay olmak üzere, Türkiye'nin dört bir yanındaki yurttaşlarımıza söz veriyoruz: Bu harami düzenine son vereceğiz, bu yalan, rant düzenine son vereceğiz! Halka, yeniden halka ait olacak kentleri hep birlikte yaratacağız!”