Erkan Baş: İlkelerimizi ve Hatay halkının çıkarlarını belediye meclislerinde savunacağız

Erkan Baş: İlkelerimizi ve Hatay halkının çıkarlarını belediye meclislerinde savunacağız

TİP Genel Başkanı Baş, Sözcü TV canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

İleri Haber

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Sözcü TV’de yayınlanan “Nokta Atışı” programında yerel seçim gündemine ilişkin konuştu. Gökhan Zan’ın adaylığının geri çekilmesinin ardından Hatay’da istedikleri ölçüde bir seçeneği yaratamamış olmaktan dolayı üzgün olduklarını dile getiren Baş, “Hatay'da seçimi kim kazanırsa kazansın, belediye meclisinde ilkelerimizi ve Hatay halkının çıkarlarını en kararlı biçimde savunacak mücadeleye kendimizi hazırlıyoruz” ifadelerini kullandı.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İpek Özbey’in sunumuyla Sözcü TV’de ekrana gelen “Nokta Atışı” programına konuk oldu. Gazeteci Özbey’in sorularını yanıtlayan Baş, yerel seçim gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Hatay’da Gökhan Zan’ın adaylığının çekilmesi sürecine ilişkin konuşan Erkan Baş, partisi tarafından belediye başkan adayı gösterildiği Gebze’deki yerel seçim çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerini de aktardı.

‘HATAY HALKI, 2 DEPREM SUÇLUSUNDAN BİR TANESİNİ TERCİH ETMEYE ZORLANIYORDU’

Erkan Baş’ın “Nokta Atışı” programındaki açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Hepimiz hatırlayacağız, zaten 6 Şubat depreminin bir felakete dönüşmesinin doğrudan sorumlusu olan bir iktidar gerçeği ile karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi bu depremin bir felakete dönüşmesinin 22 yıllık bir iktidar olduğu için doğrudan sorumlusu. Sanırım bu artık kamuoyunda pek tartışılmaya gerek kalmayacak kadar açık ve net. İkincisi, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı, 15 yıldır belediye başkanlığı görevini sürdüren ‘Lütfü Savaş’ ismi var. Maalesef Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kamuoyundaki bütün eleştirilere rağmen tekrar aday ilan edildi. Dolayısıyla Hatay halkı, 2 deprem suçlusundan bir tanesini tercih etmeye zorlanıyordu. Biz bunu doğru bulmadığımızı, bunun Hatay'a yapılmış bir haksızlık olduğunu hem Cumhuriyet Halk Partisi ile hem de kamuoyuyla çok kez paylaştık ve neticede bir üçüncü alternatifin geliştirilmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Türkiye İşçi Partisi de uzunca bir süredir Hatay'da yürüttüğü siyasi faaliyet, deprem dönemindeki dayanışmasıyla beraber Hatay'da etkin bir siyasal güç olarak duruyordu.

‘LÜTFÜ SAVAŞ’A DÖNÜK TEPKİ, İKTİDARIN KAZANMASI SONUCUNU BERABERİNDE GETİREBİLİRDİ’

Bizim açımızdan temel mesele şu, Hatay'ın, bu kadar kritik bir ilin AKP tarafından çok fazla kazanılmak istendiğini biliyoruz. Hatırlayın, Tayyip Erdoğan doğrudan Hataylı yurttaşlarımızı tehdit eden bir konuşma yapmıştı, ‘Eğer merkezi iktidarla yerel yönetim aynı partide olmazsa hizmet gelmez’ diyerek Hataylıları tehdit etmişti. Bize göre Lütfü Savaş’ın aday gösterilmesi, buranın Adalet ve Kalkınma Partisi'ne armağan edilmesi anlamına gelecekti, Lütfü Savaş’a dönük tepki aslında iktidarın kazanması sonucunu beraberinde getirebilirdi. Biz buna karşı bir önlem arayışı içerisine girdik. Hatay'da demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarla, meslek odalarıyla, Hatay'daki yerel kanaat önderleriyle yaptığımız görüşmelerde güçlü, Hatay'ı AKP'ye terk etmeyecek ya da AKP zihniyetine terk etmeyecek bir üçüncü alternatifin çıkışta gerektiğini konuştuk.

‘KENDİMİZE ‘EN UZAK’ KİŞİNİN ADAY OLMASINI TERCİH ETTİK’

Şunu açıklıkla ifade edeyim, biz elbette ki herhangi bir Türkiye İşçi Partisi üyesini aday gösterebilirdik. Fakat bu kamuoyunda ve Hatay'da şöyle algılanabilirdi: TİP krizi fırsata çevirmeye çalışıyor, 2 tane kötü seçenek ortaya çıkınca TİP buradan kendisine bir mevzi kazanmak istiyor. Bizim asla amacımız bu değildi, biz tamamen o büyük yıkımdan Hatay halkının çıkmasına odaklanmıştık ve bu konuda ısrarlı bir çaba içerisinde olduk. Örneğin bağımsız aday çıkartılabilseydi bunu destekleyebileceğimizi de baştan ifade etmiştik. Fakat Can Atalay’ın tutukluluğu, burada TİP’in uğradığı haksızlık, TİP’in Hatay'daki potansiyelinin, gücünün farkında olunması bir adayın, Hatay İttifakı'nın adayının, Türkiye İşçi Partisi çatısı altından gösterilmesinin kazanmaya götürecek bir seçenek olabileceği fikri gelişti. Burada çeşitli isimler gündeme geldi. Biz bilerek ve isteyerek kendimize en uzak kişinin, tırnak içinde kullanıyorum bu ifadeyi, aday olmasını tercih ettik. Neden? Çünkü TİP buradan kendisi için bir şey istemiyor. Burada meselemiz TİP, A Partisi, B Partisi değil. Buradaki meselemiz, bu deprem yıkımından Hatay halkının hep birlikte çıkması.

‘TİP, KENDİ ÇATISINI 6 ŞUBAT’DA YAN YANA GELEN İNSANLARIN ORTAKLIĞINA TESLİM ETTİ’

O dönemde ismi geçenler, Gökhan Zan’nın isminin kazanabilecek bir isim olduğu ve Hatay halkının da teveccühünü kazandığı yaklaşımını da paylaştılar. Bizim karar vermemiz gereken konu şuydu, Hatay İttifakı'nın bir adayı var ve Gökhan Zan Türkiye İşçi Partisi'nde aday olmak istiyor, biz şimdi burada ideolojik, politik nedenlerle ‘Kabul etmiyoruz’ mu diyecektik, yoksa Hatay Halkı'nın adayı mı olacaktı? Can Atalay'la da bunu görüştük. Bu kapsamda, yani Türkiye İşçi Partisi'nin bir adayı olarak değil de Hatay İttifakı'nın bir adayı olarak olabileceği fikrini o da destekledi. TİP, kendi adayını, kendi çıkarını değil, 6 Şubat'ta ortaya çıkan yıkımda farklı siyasi görüşlerden de olsa yan yana gelen insanların ortaklığına kendi çatısını teslim etti. Aslında biz listemizi bu arkadaşlara teslim etmiş olduk, böyle yorumlamak daha doğru.

‘‘KAZANAMAZSAM KENDİ GELECEĞİMİ DE DÜŞÜNMEM GEREKİR’ CÜMLESİ BİZİM İÇİN KRİTİKTİ’

Bizim adaylıktan çekme açıklamamızı yapmamızdan 3 ya da 4 gün önce Hatay örgütümüze bir ses kaydı geldi, gelir gelmez de benim haberim oldu. Neticede şu önemli bizim açımızdan, biz böyle bir şeyle karşılaştığımızda bunu ‘Boş verelim, önemsiz görelim, üzerini örtelim, görmezlikten gelelim’ gibi bir yaklaşım içerisinde olabilirdik ve kamuoyunun bundan hiç haberi de olmayabilirdi. Bu bir seçenekti. Ama biz gerçekten siyasetin kirli ortamında ısrarla ve inatla temiz, şeffaf, dürüst bir anlayışı egemen kılmaya çalışıyoruz. Türkiye İşçi Partisi, ‘Türkiye'de siyaset yapmak için yalan söylemeniz gerekir, bazı şeyleri gizlemeniz gerekir’ gibi genel kabulleri dışlıyor. Biz siyasetteki bu egemen anlayışla tam karşı kutuplarda yer alıyoruz. Dolayısıyla, böyle bir şey önümüze geldiğinde ‘Gökhan'dan saklayıp kendi aramızda değerlendirelim’ gibi bir düşüncemiz de olmadı.

Arkadaşlarımız gittiler, Gökhan Zan'ın kendisine sordular. Gökhan 2 boyutlu bir yanıt verdi. Birincisi, ‘Kumpas, şantaj, bunlar beni susturmak için, beni geri çektirmek için, yenmek için yapılan bir operasyon’, iddialarından bir tanesi bu. Bu pekâlâ olabilir, ben bunu reddetmiyorum. Ama aradaki bir cümle bizim açımızdan son derece kritik, ‘Kazanamazsam kendi geleceğimi de düşünmem gerekir’ cümlesi, bizim açımızdan artık bu meselenin kamuoyuyla paylaşılması gerekliliğini ortaya çıkartmıştır. Çünkü biz siyaseti böyle algılamıyoruz. Başka siyasi partilerde bundan normal karşılanabilir, başka siyasi partilerde faaliyet yürüten kişiler, belediye başkan adayları, milletvekilleri, milletvekili adayları, genel merkez yöneticileri, onlar kendi kişisel ikballerini de düşünebilirler. Ama Türkiye İşçi Partisi'nde, üstelik Hatay gibi halkın temiz suya muhtaç olduğu bir kentte, ‘Ben kişisel geleceğimi de düşünmek zorundayım’ denmesi, bu tarz ilişkilere meşruiyet katabilecek bir yaklaşımdır. Dolayısıyla biz ilkesel bir tutumla buradaki tavrımızı bekledik.

‘HALKIN ÇARESİZLİKTEN ÇIKARILMASI İÇİN İSTEDİĞİMİZ ÖLÇÜDE SEÇENEK YARATAMAMAKTAN DOLAYI ÜZGÜNÜZ’

Bu bir montaj mı, siyasi ayrıntıları bunlar önümüzdeki günlerde muhtemelen ortaya çıkacak. Gerekli incelemeler yapılacak, teknik incelemeler yapılacak, ortaya çıkacak, ama bizim açımızdan, özellikle Hatay'da bir kaybetme ihtimalinin konuşulmaya başlaması ve bunun muhatabıyla kendi kişisel geleceğine dair birtakım görüşmeler yapılması kabul edilebilir bir şey değil. Bizim siyaset anlayışımıza uygun bir yaklaşım değil. Dolayısıyla dedik ki, artık bunun gerçek olup olmamasından da bağımsız olarak bizim bu yaklaşımla süreci devam ettirmemiz mümkün değil.

Bu tavrımızı ortaya koyduktan sonra Gökhan Zan mahkemeye başvuracağını söyledi. Biz mahkemeye başvurmasının çok doğru olacağını, bunu desteklediğimizi ifade ettik. Arkasından şöyle bir problemle karşı karşıya kaldık: Hukuken oy pusulaları basıldığı için resmi olarak çekilmek mümkün değil. Bunu kendisine bir gerekçe yaptı ve bu kapsamda ‘Adaylıktan çekilmeyeceğim’ demiş oldu. Ama bunun da siyasi olarak herhangi bir karşılığı yok, sonuçta desteğimizi çektiğimizi ifade etmiş olduk. Artık bundan sonrası gerçekten hukukun konusu, biz de bunu hızlı biçimde aydınlatmak istiyoruz. Biz kendi adımıza, halkın bu çaresizlikten çıkartılması noktasında istediğimiz ölçüde bir seçeneği yaratamamaktan dolayı üzüntümüzü ifade ediyoruz. Siyasi açıdan bunun sorumluluğunu üstleniyoruz. Yapabileceğimizi yapmaya devam edeceğiz.

‘BELEDİYE MECLİSİNDE İLKELERİMİZİ VE HATAY HALKININ ÇIKARLARINI EN KARARLI BİÇİMDE SAVUNACAĞIZ’

Biz Hatay'da başta Defne, Samandağ, Arsuz, İskenderun olmak üzere ilçe belediyelerinde seçimlere giriyoruz. Dolayısıyla bu saatten sonra Hatay'da seçimi kim kazanırsa kazansın, belediye meclisinde ilkelerimizi ve Hatay halkının çıkarlarını en kararlı biçimde savunacak bir mücadeleye kendimizi hazırlıyoruz.

Orada bizim daha önce genel seçimde ittifak içerisinde olduğumuz DEM Parti ve Emek Partisi var. Bizim yurttaşlarımıza önerimiz, çağrımız, deprem suçlarına bulaşmamış bu adaylara oy verebilecekleridir.

‘GEBZE'DE İLK DEFA İŞÇİLER, EMEKÇİLER, YOKSULLAR, HALK ADINA GERÇEK BİR ALTERNATİF ÇIKTI’

Gebze’de, özellikle MHP ile AKP'nin ittifak haline girdiğini düşündüğünüzde, normal şartlarda beklenti Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yüzde 55-60 civarı bir oyla seçimini birinci sırada bitirmesi ve tekrar belediyeyi alması. Yani 30 yıldır yöneten anlayış yeniden Gebze'de seçimi kazanmak istiyordu ve açık konuşalım çok rahattı. Bakın, burada ben sokaklardayım, Gebze'de 5 yıldır belediye başkanlığı yapan bir isimden söz ediyoruz, sokakta pek çok yurttaş ‘Hiç görmedim’ diyor, fotoğrafını bile bilmeyen insanlar var. Fakat Türkiye İşçi Partisi'nin burada beni aday göstermesi, arkasından DEM Parti ve CHP'nin belediye başkan adayı göstermeyerek bizi destekleme kararı alması Gebze'deki hesapları değiştirdi ve belki de ilk defa Gebze'de bir gerçek alternatif, işçiler, emekçiler, yoksullar, halk adına bir gerçek alternatif çıktı. Ben en çok neyle karşılaştım biliyor musunuz? AKP ve MHP kökenli, daha önce o partilere oy vermiş ve bugün bize oy vereceğini söyleyen işçilerin genel yaklaşımı şuydu: Biz bunların iyi olmadığını biliyoruz ama diğerlerinin de bir farkı olmadığını düşünüyorduk. ‘Bana yoksulluk anlatmana gerek yok, ben zaten onu yaşıyorum’ diyor işçi arkadaşım, ‘Ama diğerleri de bana bir umut vermiyordu, bir farklılık görmüyordum. Hepsi aynıyken o zaman güçlü olana, iktidarda olana vereyim diye düşünüyordum’. Daha önce AKP, MHP'ye, başka partilere oy da verseler Gebze'de bu seçimde değişik arayış içerisinde olan insanların Türkiye İçiş Partisi'ne doğru yöneldiğini an itibariyle görüyorum.

‘BELEDİYE BAŞKANI OLDUĞUMUZDA YURTTAŞLARIN CEBİNE GİREN PARAYI ARTTIRAMAYIZ, AMA CEBİNDEN ÇIKAN PARAYI AZALTABİLİRİZ’

Ama bu seçimi kazanmaya yetecek mi? Şu anda ‘Kesin kazanıyoruz, bitti bu iş’ noktasında değilim. Ama şunu biliyorum, çok yaklaşmış durumdayız. Yani AKP yüzde 65'lerle başladığı seçimde şu anda yüzde 50'lerin altına inmiş durumda. Bizim şu anda yüzde 30'ların üzerinde olduğumuz söyleniyor. Mahallelerde bir temsilcilik açılışına, bir kahve toplantısına giriyoruz, şu ana kadar hepsi mitinge dönüştü. Bunlar aslında Gebze’nin küçük küçük mahalleleri ama her birisinde sanki İstanbul'da bir ilçede miting yapıyormuşuz gibi kalabalıklar toplanıyor. Dinliyorlar, alkışlıyorlar, heyecanlanıyorlar, umutlanıyorlar. Bu, bizi çok şu anda heyecanlandırmış durumda, son güne kadar bu heyecanla devam edeceğiz.

Biz belediye başkanı olduğumuzda yurttaşların cebine giren parayı arttıramayız, ama cebinden çıkan parayı azaltabiliriz, temel ihtiyaçlarını onların daha kolay erişebilecekleri hale getirebiliriz. Yani çok basit, mesela her mahallede bir İmece Yaşam Evleri projemiz var. O evlerde çocuklara etüt merkezi sağlasak, öğrencilere buralarda spor, kültür, sanatla ilgilenebilecekleri bir ortam yaratsak Gebze'nin en büyük sorunu olan gençlerin uyuşturucu bağımlılığı sorumluluğu radikal bir biçimde düşürebileceğimize inanıyoruz. Düşünsenize, bunun için kaynak bulamamak diye bir şey söz konusu olabilir mi? Bir ilçede gençler geleceksiz kaldıkları için, işsiz kaldıkları için, eğitimsiz kaldıkları için uyuşturucu bataklığına sürükleniyorlar, ‘Bunu çözmek mümkün değil’ denilebilir mi, ‘Bizim bunu çözecek paramız yok’ denilebilir mi? Kırk tane şeye para buluyorsunuz, bu ülkenin gençlerini o bataklıktan kurtarmak için mi para bulamayacaksınız?

Mesela Türkiye'nin sanayisi en büyük kentinden söz ediyoruz. Milyonlarca lira para kazanılıyor bu şehirde, ama parasını kazananlar gidip güzel yerlerde, villalarında yaşarken Gebzeliler kansere mahkum ediliyor. Kusura bakmayın, zenginler biraz daha az kazanacaklar ama biz Gebze'de çevrenin kirletilmesini, buradaki yüz binlerce insanın kanser gibi ölüm sonuçlu hastalıklara yakalanmasını engelleyeceğiz. Bu kadar basit şeylerden söz ediyoruz.

‘SOL İÇİ TARTIŞMALARDA HAKLI YA DA HAKSIZ OLMAK BENİM İÇİN HİÇBİR ŞEY İFADE ETMİYOR’

Türkiye'deki bana en uzak solcu bile herhangi bir sağcıdan daha yakındır, bana en uzak sosyalist bile bir düzen siyasetçisinden daha yakındır. Ama şunu da kabul ediyorum, (TKP ile) gerçekten çok köklü farklılıklarımız var. Biz sol içi tartışmayı hiç sevmiyoruz, sol içinde kendisini sadece bu tartışmalarla var etmeye çalışan bir anlayış var. Benim de bununla hiçbir ilgim yok, ben solcuların birbiriyle tartışmasını dünyanın en gereksiz işi olarak görüyorum. Bu tartışmalar 30 yıldır, 40 yıldır yapıldı, herkesin pozisyonu belli. Yapılması gereken şey şudur, son seçime bakalım, Türkiye İşçi Partisi'nin yüzde 1,75 oyu var, toplasan kendisini sosyalist olarak adlandıran partilerin yüzde 2 oyu var. Bu yüzde 2'nin kendi içinde tartışması mı doğru, yoksa herkesin, Türkiye'nin kalan yüzde 98'ine kendi iddiasını anlatması mı doğru? Şimdi diğerini yapan arkadaşlara saygı duyuyorum, bundan büyük bir keyif alıyor olabilirler, bu onlara moral veriyor olabilir, bu tartışmalarda haklı ya da haksız olmak onların açısından yaşamsal bir şey olabilir. Benim açımdan hiçbir şey ifade etmiyor. Ben, Gebze'de AKP'ye oy veren, MHP'ye oy veren Gebze’nin yüzde 65'iyle konuşmayı, tartışmayı, orada fikir alışverişiyle bir dönüşüme aracılık etmeyi bundan çok daha önemli görüyorum. Yoksa Türkiye'nin yüzde 2'si içerisinde ben haklı olsam ne olur, siz haklı olsanız ne olur, hiçbir şey değişmez. Ama öbür tarafa ilişkin iddianız neyse, buyurun bunu Türkiye'nin sosyalist olmayan yüzde 98'ine anlatın ve siz haklı çıkın.

‘EMEKLİLER, ÇALIŞIRKEN YILLARCA DEVLETE ÖDEDİKLERİ PARANIN KARŞILIĞINI İSTİYOR’

Ben eskiden Türkiye'deki siyasetçileri işçileri, memurları, emeklileri seçimden seçime hatırlamaları nedeniyle eleştirirdim. Derdim ki, ‘İnsanları seçimden seçime hatırlamayın’. Fakat şimdi bakıyorum da aslında seçimden seçime bile hatırlama ihtiyacı hissetmediklerini görüyorum. Çünkü anladığım kadarıyla iktidar bu toplumsal kutuplaşmadan çok memnun. Yani, ‘İnsanların hakkı olanı versek de vermesek de, yoksullaşsalar da, daha derin yoksulluğa doğru savrulsalar da zaten oy verecekleri parti belli. Bizimkiler zaten bize verecek, ötekiler zaten bize vermeyecek’ diye bir rahatlıkla hareket ettiklerini gözlemliyorum.

Emekliler ise çok özel bir başlık. Geçenlerde iktidar tarafından yapılan açıklamaları utanarak izledim. Emeklilere ‘Yan gelip yatıyorlar ve çok para istiyorlar’ gibi bir yaklaşımla bakılıyor. Emekliler çalışırken sigorta primlerini yatıran insanlar, yıllarca alın terleri dökerken hak ettikleri paranın bir kısmını bu devlete güvendikleri için devletin kumbarasına bırakıyorlar. Dolayısıyla bugün emeklilerin yaşamlarını idame ettirmek için istedikleri para, zaten emeklinin hakkı olan para, zaten çalışırken devlete verdiği para ve bu alın terinin karşılığını istiyor.”