Diyarbakır'da tutuklanan 18 gazeteci hakim karşısına çıktı

Diyarbakır'da tutuklanan 18 gazeteci hakim karşısına çıktı

Duruşma yarın saat 09.00'da görülmeye devam edecek.

Geçtiğimiz yıl tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan, Xwebûn Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, gazeteciler Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Şahin, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut, Abdurrahman Öncü, Remziye Temel ile tutuksuz yargılanan gazeteciler Kadir Bayram, Esmer Tunç ve Mehmet Yalçın'ın "örgüt üyeliği" suçlamasıyla yargılandıkları davanın ilk duruşması Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.

Duruşmayı gazeteciler, milletvekilleri, sivil toplum örgütü temsilcileri takip etti. Saat 09.00'da başlaması gereken duruşma 40 dakika gecikmeli başladı. Saat 09.50'de arka kapıdan kelepçeli bir şekilde salona alınan tutuklu gazeteciler alkışlarla karşılandı. İzleyicileri uyaran mahkeme başkanı, "Başka bir taşkınlık yaşanırsa herkesi dışarı çıkaracağını" söyledi. Saat 10.10'da kimlik tespitiyle başlayan duruşmada ilk olarak dosyaya giren evraklar okundu. Gazetecilerin avukatı Resul Temur'un 'reddi hakim' talebini değerlendiren mahkeme, talebi 'duruşmayı uzatmaya yönelik' değerlendirerek geri çevirdi.

Duvar’dan Ardıl Batmaz’ın haberine göre; duruşmada ilk savunmayı Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan yaptı. Tercüman aracılığıyla Kürtçe yaptığı savunmasına izleyicileri selamlayarak başlayan Altan, "Halen hangi nedenle tutuklu olduğumuzu bilmiyoruz" dedi.

İddianamenin siyasi olduğunu söyleyen Altun, "Kürt sorununun çözülmemesi ve bu sorunun duyulmak istenmemesi isteniyor" ifadelerini kullandı.

"Madem ki gazetecilik yargılanıyor, bizim de gazeteciliği savunmamız gerekiyor" diyerek savunmasına devam eden Altan, Osmanlı'dan bu yana basına yönelik sansür ve baskıyı anlattı. Türkiye'de Kürtlerin ve Kürt basınının kabul edilmediğini söyleyen Altan, "Bu baskılar Kürt basınını susturamaz. Basına yönelik bu baskının ve operasyonların sebebi haksızlık ve hukuksuzluğa karşı duruşumuzdan kaynaklı. Biz hesap vermek zorunda değiliz, hesap sormak zorundayız. Özgürlüğümüzün kısıtlanmasının hesabını kim verecek? Hepimiz çalışmalarımızdan ötürü el üstünde tutulmamız gerekirken yargılanıyoruz. Biz suçlu değil davacıyız" dedi.

'ÖZGÜR BASIN BARIŞIN VE ÖZGÜRLÜĞÜN SİGORTASIDIR'

Gazetecilere yönelik operasyonun seçim döneminde gerçekleştiğine dikkat çeken Altan, operasyonu "Sıradan değil özel bir organizasyon" olarak niteledi. AK Parti dönemine ayrı bir parantez açan Altan, basına yönelik uygulanan baskıların bu dönemde arşa çıktığını belirtti. Türkiye'de kendisini özgürce ifade edebilecek bir basına hiçbir zaman izin verilmediğini söyleyen Altan, "Özgür basın barışın ve özgürlüğün sigortasıdır" dedi. İddianameyi de değerlendiren Altan, "Savcı iddianamesiyle kafa karışıklığına yol açmak istiyor. Bu iddianameyle sonuç alınamaz" ifadelerini kullandı.

İddianamede delil olarak gösterilen gazetecilik unsurlarına da değinen Altan, "Yüzlerce sayfalık iddianamede suç unsuru arıyorum ama yok. Hak, hukuk, adaletten bahsediliyorsa bunların uygulanması gerekiyor. Acaba bu hukuk kimin için var? Bizler, ayaklar altına alınan gazeteciliğin savunucuyuz" diye konuştu.

Altan'ın yaklaşık 2 saatlik savunmasının ardından duruşmaya 30 dakika ara verildi.

ARANIN ARDINDAN SALONA YİNE KELEPÇEYLE GETİRİLDİLER

Yarım saatlik aranın ardından devam eden duruşmaya gazeteciler yine kelepçe ile getirilirken, yargılama gazeteci Ömer Çelik'in savunmasıyla devam etti.

Dayanışma için duruşmaya gelenlere teşekkür ederek savunmasına başlayan Çelik, Kürtçe yaptığı savunmasında dayanışmanın basın ve ifade özgürlüğü için önemli ve değerli olduğuna değinerek, "Gazetecilik faaliyetlerim suç olarak gösterildiği için yargılanıyorum. Burada gazetecilik yargılanıyor" dedi.

AKP’li siyasilerin ve hükümete yakın medyanın çözüm sürecinde Abdullah Öcalan'a yönelik övgü dolu sözlerini hatırlatarak, "Kendi menfaatleri ve süreç bitince tam tersini söylemeye başladılar. Onlar serbestken biz yargılanıyorsak nerede hukuk? Biz, gazeteciliğin onurunu ve özgürlüğünü savunuyoruz. Yapmış olduğum haberlerin içeriğinde yer alan açıklamalardan ben sorumlu tutulmuşum. Yasaklı olduğu iddia edilen kitapların yasaklı olmadığını gördük. Savcı da bunu bilmesine rağmen dosyaya koymuş. İş arkadaşlarımla yapmış olduğum telefon görüşmeleri örgütsel arama olarak lanse edilmiş. Burada gazeteciler ve gazetecilik yargılanıyor" dedi.

Çelik'in 1 saat 10 dakikalık savunmasının ardından Zeynel Abidin Bulut savunma için kürsüye çıktı. Kürtçe yaptığı savunmasına duruşmaya gelenleri selamlayarak başlayan Bulut, "Bugün burada Kürt kimliğimizin yargılandığını biliyoruz. Tüm baskılara rağmen Kürt halkının gözü ve sesi olmaya devam ediyoruz. Kürtlerin başına gelen şeyler sıradan şeyler değildir. Bu zulümlerin hepsi devletin arşivlerinde vardır ve bu hakikat gizlenemez. Biz de bu halkın başına gelen felaketleri ilettiğimiz için yargılanıyoruz. Tamamen içi boş iddialar ile karşı karşıyayız. Bir ülkenin anayasasında gazetecilik ve ifade özgürlüğü korunuyorken savcının hazırladığı iddianame anayasaya aykırıdır. Biz bu coğrafyada hukuk sınırları çerçevesinde faaliyet yürütürken dava açılıyorsa biz nereye başvuracağız? Bugün bu coğrafyada gerçekleşen olaylara ilişkin tartışmalar yürütüyor, yorumluyor, analiz ederek halka iletiyoruz. Bu bizim görevimiz ve hukuk kapsamında güvence altına alınmıştır. Bu faaliyetlerimiz havuz medyasında gerçekleştirilse idi asla yargılanmayacaklardı. Kürt gazeteci olunca durum değişiyor. Bu, çifte standardın bir göstergesidir" dedi.

"Bugün Kürt gazeteciliği olmasaydı halkın başına gelen birçok şey karanlıkta bırakılacaktı" diyen Bulut, bazı haberlerden örnekler vererek, "Bu durum hem devleti hem iktidarı rahatsız etti çünkü gerçek yüzlerini ortaya çıkardı" ifadelerini kullandı.

Savunmasına kendisine yöneltilen suçlamaları değerlendirerek devam eden Bulut, "Ahlak ve etik dışı bir suçlamaya karşı karşıyayız. Bir yıldır ailemize, arkadaşlarımıza, dostlarımıza bu acıyı yaşatanlar, halkın sesi olmaktan bizi uzaklaştıranlar bunun hesabını nasıl verecek?" diye sordu. Bulut, hukuksuz yargılanmanın son bulmasını isteyerek sözlerini tamamladı.

Yargılama, gazeteci Mehmet Ali Ertaş'ın Kürtçe savunmasıyla devam ediyor.

Savunmasına salonu selamlayarak başlayan Ertaş, "Özgür basın, uluslararası basın, evrensel basın yargılanıyor" dedi.

Mahkeme heyetine gazetecinin görevlerini anlatarak savunmasına devam eden Ertaş, 'yargı tacizi' ile karşı karşıya olduklarını söyledi. İddianameyi 'Türkiye için büyük bir ayıp ve utanç' olarak niteleyen Ertaş, "Biz gazeteciyiz. Evrensel gazetecilik ilkelerini baz alarak faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan uluslararası arenada gazetecilerin özgür olduğunu söylerken biz burada yargılanıyoruz. Bunu nasıl yorumlayacağımızı bilmiyoruz. Biz özgür basının ardılları olarak gazetecilik faaliyeti yürütüyoruz" ifadelerini kullandı.

Haklarında tutuklama kararı verilmesinin gerekçesinin 'halkın gerçek haberlere ulaşmasını engellemek' olduğunu söyleyen Ertaş, iddianameyi kabul etmediklerini söyleyerek savunmasını bitirdi.

Ertaş'ın savunmasının ardından duruşmaya 15 dakika ara verildi.

'ANNEM TÜRKÇE BİLMEDİĞİ İÇİN TEDAVİ EDİLEMEDİ'

15 dakikalık aranın ardından saat 15.20'de başlayan duruşmada ilk savunmayı Mehmet Şahin yaptı. 36 yıl önce bir üniversite öğrencisiyken başına gelen bir olayı anlatarak savunmasına başlayan Şahin, "Annem hastaydı diye Diyarbakır'a getirdim. Kadın hastanesine gidip saatlerce sıra bekledik. Sıra bize gelince annem, 'sen bekle' dedi ve içeri tek girdi. Bir süre sonra doktor beni içeri davet etti. Çünkü annem Türkçe, doktor Kürtçe bilmiyordu. Annem sessizdi, doktor çevirmenlik yapmamı istedi. Annem, 'oğlum senin yanında söyleyemem kadın hastalığı' dedi ve gözleri yaşlı dışarı çıktı. Annem o gün tedavi edilmeden ilaçsız bir şekilde eve döndü. Annem şu an rahmetli, bana hakkını helal edebilmesi için kendi dilimle savunma yapıyorum" dedi.

"Bu coğrafyada üzerimize dilsizlik dayatıldı" diyen Şahin, bu davayla ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, Kürt halkının sesi ve çığlığı; hak, hukuk ve adalet taleplerinin yargılandığı söyledi. "Şüphesiz tarih bunları yazacak" diyen Şahin, "Her zaman olduğu gibi Kürt gazeteciliği illegalize ediliyor. İddia makamı Kürt gazetecileri tasfiye etme görevini üstlenmiştir. Eğer polis ifadeye çağırsaydı dik başlı bir şekilde gelirdik. Fakat operasyonla aldılar bizi. Biz bu hukuksuzluğun ve yargılamanın son bulmasını beklerken minareyi çalanın kılıfını uydurduğunu gördük. 399 gün sonra duruşma salonuna gelebildik. Sadece bu durum bile başlı başına hukuksuzluktur" diye konuştu.

İddianameyi görünce şaşkınlık geçirdiklerini söyleyen Şahin, "Bu iddianameyi hazırlayan savcı herhangi bir suç olmadığ8nı bilmektedir. İddiaların tamamı yorum, kanaat ve değerlendirmeye dayalıdır. Bir akademisyen, bir öğretmen, bir gazeteci olarak böylesi adaletten, ciddiyetten, hukuktan uzak iddianameyi görmekten üzgünüm" ifadelerini kullandı.

Özgür basının, bir toplumun üçüncü gözü ve hakikatin savaşçısı olduğunu söyleyen Şahin, "Burada amaç Kürt gazeteciliğini tasfiye etmek ve sessizleştirmektir. Kürt halkı birçok zulme, zorbalığa, baskıya maruz kalmıştır ama bunların yazılmasına, yeni nesle ve dünyaya aktarılmasına izin verilmemiştir" dedi.

Suç ve suç algısı yaratılmak için her türlü şeyin yapıldığını söyleyen Şahin, iddianameyi 'hukuktan uzak, ciddiyetsiz ve özensiz' olarak nitelendirdi. Kendisine yöneltilen 16 suçlama için "Hiçbiri cevap verilmeye değer değildir" diyen Şahin, "Fakat iddianamenin özensizliğine dikkat çekmek için tek tek değineceğim" diyerek suçlamalardaki tezatlıklara dikkat çekti.

DURUŞMA YARIN DEVAM EDECEK

Saat 16.30'da Şahin'in savunmasını bölen mahkeme başkanı, mesai saatinin bitimine yaklaşıldığı gerekçesiyle duruşmanın görülmesine yarın sabah 09.00'da devam edileceğini söyledi.

DAHA FAZLA