Temel sloganımız 'sokağın avukatlığı' olacak

Çağdaş Avukatlar Grubu'nun İstanbul Barosu Başkan Adayı Avukat Ayhan Erdoğan ile seçime yönelik çalışmalarını ve neler yapacaklarını konuştuk. Temel sloganlarının “sokağın avukatlığı” olduğunu belirten Erdoğan “sokaklar artık hukukun da savunulduğu noktalar haline geldi” dedi.

Rıfat Doğan - İleri

Dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu 18-19 Ekim'de sandığa giderek, yeni başkanını belirleyecek. Yaklaşık 25 bin avukatın üye olduğu baroda, Çağdaş Avukatlar Grubu'nun (ÇAG) adayı olan deneyimli Avukat Ayhan Erdoğan ile biraraya geldik. Geçen haftasonu önseçimlerini yaparak yönetim kurulu adaylarını seçen ÇAG'ın adayı Erdoğan, HES projelerinden kent yıkımlarına neden olan rant projelerine, HSYK seçimlerinden işçi avukatların sorunlarına kadar bir çok başlıkta çalışma yürüttüklerini belirterek temel sloganlarının “sokağın avukatlığı” kavramı olduğunu söyledi. Avukat Ayhan Erdoğan'ın İleri'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

YARGIYI İKTİDARIN SİLAHI OLMAKTAN ÇIKARACAĞIZ

ÇAG'ın İstanbul Barosu Genel Başkan Adayı oldunuz. ÇAG seçim çalışmaları için önüne ne koydu. Hangi başlıklar var ve neyi amaçlıyor?

Ayhan Erdoğan: İktidarlar tarafından kullanılan yargı ve hukuk, hiçbir zaman bu kadar açıktan silah haline getirilmemişti. Hukuk artık doğrudan iktidarın muhalifleri tasfiye edip susturabileceği silah haline getirildi. Yargısal faaliyet maalesef yürütmenin denetimi altına girdi. Bazı mahkeme kararlarının uygulanıp bazılarının uygulanmamasına başbakan ve bakanlar müdahale etti. Dolaysıyla bu dönemin önemli sorunlarından ve aslında temel hedeflerimizden biri yargının bağımsızlığının gündeme getirilmesi, hukukun iktidarın silahı olmaktan çıkartılmasıdır.

LAİKLİK, YAŞAM ALANLARI, İŞÇİ AVUKATLAR

Bir ikinci gündem laiklik, Türkiye ciddi anlamda bir siyasal İslam dönüşüm altındadır. Önümüzde ciddi bir problem olarak bu durmaktadır. Çevre sorunları var. HES'ler olmak üzere Türkiye'de bütün su kaynakları ve verimli topraklar yok edilmekte kentlerde yaşam alanları ranta dönüştürülmektedir. Bunların davalarının takibi söz konusudur. Öte yanda kadınların yaşadıkları sorunlar var. Mesleki olarak bakarsak, işçi avukat, bağlı avukat ve büro işleten avukatların mesleki faaliyetlerinden dolayı yaşadıkları sorunlar var ancak üçünü de ortaklaştıran adliyede görev yaparken karşılaştıkları saldırılar. Bu sorunların hepsini ayrı ayrı ele almak lazım. Ama sanırım en başta hukuku, iktidarın elinden çıkartılmakla başlamamız gerekiyor.

HUKUK SOKAKTA DA SAVUNULMALI

Önseçimler sırasında yaptığınız bir konuşmada “sokağın avukatlığı” diye bir kavramdan bahsettiniz. Bu kavram ÇAG için ne ifade ediyor?

Sokağın avukatlığı bizim temel sloganlarımızdan biri. Nedeni de şu; Hukuk iktidarın elinde öyle bir silah haline geldiki mahkeme kararlarının artık uygulanması neredeyse yok denecek kadar azaldı. Hatta mahkeme kararlarının uygulanmaması için özel müdahaleler başladı. Bir süre sonra zaten bazı mahkeme kararlarının hukuken uygulanması için zemin kalmıyor.

Sokağın avukatlığı bizim için bu açıdan temel bir problem. Çünkü Gezi olayı bize şunu gösterdi: Eğer halk sadece dava açmakla kalmaz aynı zamanda dava açmış olduğu yerle ilişkili bunlar HES yada yaşam alanları olabilir buralara sahip çıkarsa, mahkeme kararlarını uygulama şansı da yakalamış oluruz. Çünkü elimizde o kadar çok mahkeme kararı var ki, bunun en güzel örneği, fiilen artık konumunu geliştirmiş ve uygulama halinde olmayan 16:9 gökdelenleri. Bu gökdelenlerin tıraşlanması lazım ama kimsenin tıraşlamaya niyeti yok. Bakırköy halkı orayı da işgal etmiş olsaydı mahkeme kararı uygulanır hale gelebilirdi. Dolayısıyla günümüzde artık mahkeme kararları sadece avukatların verdiği dilekçelerle alabileceği haklar olmaktan çıkmıştır. Bunun aynı zamanda sokaklarda da savunulması gerekiyor.

Başka türlü o mahkeme kararlarının anlamı olmayacaktır. Bunu kast ediyoruz ve sokakta olmanın aynı zamanda sadece bir hak alma mücadelesi gibi görmeyip aynı zamanda uygulanmasının da yolunu açtığını ifade etmeye çalışıyoruz. Kısacası, sokaklar artık hukukun da savunulduğu noktalar haline gelmiştir.

İKTİDAR HSYK'YI KAZANIR

Baro seçimleri öncesinde HSYK seçimleri olacak. AKP, Yargıtay ve Danıştay'da kaybetti. Bir AKP Cemaat yarışması halinde gidiyor. Son yapılacak turdan sonra nasıl bir sonuç ortaya çıkacak? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Orada çalışan yerel hakimlerin seçeceği hakimler var. Bu adayların iktidardan yana çıkma ihtimali yüksek. Ancak ben kesinlikle HSYK'da iktidarın olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her şeye sahip, diktatör bir yapı haline gelmiş, yargıya saygısız bir iktidar var. Dolayısıyla iktidarın aksine bir yapının bulunması denge unsurudur. Dediğim gibi iktidarın HSYK'da olmamasında fayda görüyorum.

İKTİDARI FRENLEYECEK BİR GÜÇ OLMALI

Cemaat?

Cemaat bizi ilgilendirmiyor. Şu nedenle, biz sadece iktidarın hukuku tek başına ele geçirdiğini söylemiyoruz. Yargıda ismi geçen bir cemaat konuşuluyor. İktidarın içinde olan Nakşileri ve diğer tarikatları ne yapacağız. İktidar bir cemaat değil mi zaten? Biz yargıdan cemaat ve tarikatların tümüyle silinmesi gerektiğini belirtiyoruz. Cemaat tarikatlar tartışması başka bir şeydir ama HSYK seçimleri somut bir soru olunca iktidarın olmaması gerekiyor. Çünkü ipleri onlar alırsa onları frenleyecek hiçbir güç kalmamış olacak. Yani yasama yürütme yargının tümünü elde etmiş olacak. Bu da büyük bir tehlike. Önümüzde hukuka kuvvetler ayrılığına saygısız bir iktidar var.

BARO BİR ADIM ATMADI

Çalışma yürüttüğünüz başlıklara geçelim. İşçi avukatlar meselesi, büyük sorunlar yaşıyorlar, Türkiye Barolar Birliği bununla ilgili önemli bir adım attı ve yönerge çıkardı. Siz seçilirseniz somut olarak ne yapmayı planlıyorsunuz?

Her işi sorumluysa birlikte görmek var. Şu mevcut baroyu en çok eleştirdiğim noktalardan biri başkanın (Ümit Kocasakal) Recep Tayyip Erdoğan'ı 'tek başına ülkeyi yönetiyor' diye suçlarken baroyu tek başına yönetmesi. Başkanın eski Başbakan'a yönelik kıskançlığı mevki makam kıskançlığıdır. Yoksa yöntemde birlik arz ediyorlar.

MUHATAPLARIYLA BİRLİKTE ÇÖZECEĞİZ

Baro bu konuda bir adım atmadı diyorsunuz...

Evet. Tabi. Geçen genel kurul kararları vardı, o kararlar doğrultusunda da atmadı. Onun dışında işçi avukat örgütlenmeleri içerisinde bir komisyon ve baro yönetimi ile birlikte ne yapılabilir konusunu sadece işçi avukatlarla değil aslında bütün alanlarda sorun sahibi olan yapılarla birlikte tartışarak karar almak gerekiyor. Yoksa yönetme konusunda, seçilenlerin tek başına her şeyi bildiğini ve yapabildiğini farz etmek doğru değildir. Ben işçi avukatlar açısından o işçi avukatlarla birlikte ve sorunun diğer muhataplarını da alarak ve tartıştırarak sorunun sahibi olan işçi avukatların taleplerini hayata geçirmeyi yönetim kurulu vazifesi olarak görüyorum. Sonuç olarak sorun için ortak çalışmaktan geçiyor.

İşçi avukatların sorunlarının ana kaynağı iktisadi, öncelikle bu çözülürse ve aşılırsa diğerlerini halletmek de daha kolay olacaktır. Ama sadece işçi avukatların değil bağlı avukatların da iktisadi sorunları var. Onların da bu sorunlarını aşacak bir yöntem arayışına girebiliriz.

AVUKAT AYHAN ERDOĞAN KİMDİR?

Avukat Ayhan Erdoğan İstanbul'da dünyaya geldi. Lisans öncesi eğitimini bu ilde tamamlayan Ayhan Erdoğan, Lisans Eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tamamladı. 12 Eylül'den önce solcu polislerin derneği Pol-Der’in yöneticileri arasında yer aldı. Darbeden sonra bir buçuk yıl tutuklu kalan ve işkence gören Erdoğan daha sonra Ankara Barosuna bağlı avukat olarak mesleği ifa etmeye başladı. Avukat Erdoğan avukatlık mesleğine İstanbul Barosu'na bağlı avukat olarak devam ediyor. Başta ceza hukuku, bankacılık hukuku, sigorta hukuku gibi hukukun başat alanlarında görev yapan Erdoğan, Pınar Selek, Ali İsmail Korkmaz, Devrimci Karargah ve Taksim Dayanışması davalarının da önemli avukatlarından biri.