Maui’deki yangını söndürmek için neden suyumuz yoktu?

Maui’deki yangını söndürmek için neden suyumuz yoktu?

Son yüz yıldır Maui adasının batı bölgesi Komohana’daki su, ada dışındakilerin çıkarları için işleniyor: ilk başta şeker kamışı plantasyonları içindi, şimdiyse onların kurumsal halefleri için. Bu kurumlar – örneğin West Maui Land Co (WML) ve iştirakleri, Kaanapali Land Management ve Maui Land &Pinapple Inc – eskiden şeker kamışı ve ananasın yetiştiği yerlerde tıpkıbasım villalar, lüks oteller ve golf sahaları inşa etmek için adanın doğal kaynaklarını sömürüyorlar.

Naomi Klein ve Kapuaʻala Sproat

Çeviri: Ata Leblebici

Büyük şirketler, golf sahaları ve oteller yıllardır yerlilerin su kaynaklarını kullanıyorlar. Şimdi ise yangınla çok daha yıkıcı bir su hırsızlığı ile karşı karşıya kalabiliriz.

(Maui’nin geleceği için mücadele, ateşin de ötesine geçip bambaşka bir elementi kapsayacak: Su.)

Maui’nin her köşesinde zümrüt yeşili golf sahaları parıldıyor, oteller havuzlarını doldurmayı becerebiliyor ve lüks rezidanslara dağıtmak için şirketler su stokluyorlar. Öte yandan, yangınlarla mücadele eden hortumların dibi kuruyor. Neden?
Maui’nin en değerli doğal kaynağı, uğruna uzun süredir kavgalar verilen sudur. Bu yüzden 8 Ağustos Salı günü Lahaina’daki yangınlardan kaçarken Tereariʻi Chandler-ʻĪao yanında bir çanta dolusu kıyafet ve yiyeceğin yanında, alışılagelmedik bir şey daha aldı: su kullanım izni başvurularının olduğu bir koli.

Avukat Tereariʻi’nin de çoktan bildiği gibi, kendi trajedisinin yanı sıra tüm Maui’nin geleceği için mücadele, ateşin de ötesine geçip bambaşka bir elementi kapsayacaktı: su. Özellikle de neredeyse iki yüz yıldır plantasyonlar, müteahhitler ve lüks rezidans sürüsü tarafından sömürülen, yerli Hawaii halkının su kullanım hakları. Alevler yaklaştıkça Tereariʻi’nin korkuları da arttı; acil durum kılıfı altında bu büyük şirketler sonunda Maui adasının batı tarafındaki su kaynaklarını nihaî olarak elde edebileceklerdi.

Aynı zamanda Tereariʻi bir olgunun daha farkındaydı: bu soygunun önüne geçebilecek tek umut örgütlü bir yerli halktır – her ne kadar yerli halk kendilerinin ve sevdiklerinin canlarını kurtarma derdinde bitkin düşmüş olsalar da.

Afet kapitalizmi – yani “elit bir azınlığın kendi yararına, feci toplumsal yıkım ve travma durumlarında kitleler tarafından beğenilmeyen yasaları hızlıca kabul ettirmesi” olarak iyi bilinen bir sömürü taktiği – bu bahsettiğimiz cani fırsatçılıktan beslenmektedir. Maui yerlisi gazeteci Lee Cataluna’nın da gördüğü gibi, afet alanlarında ön saflarda bulunanların öncelikleri zorlayıcı imar planları veya kapalı kapılar ardında dönen gizli anlaşmalar değil; onların öncelikleri “hayatta kalmak için gereken şeyler. Duyurular. Hizmetler. Talimat. Destek. Yardım. Şuraya gidip benzin alabilirsin. Eşinin adını görüyor musun diye bu listeye bak.” İşte bu yüzden afet kapitalizmi başarı bulan bir taktiktir.

Afet kapitalizmi farklı bağlamlarda farklı biçimlerde karşımıza çıkar. 2005’teki Katrina Kasırgası’nın hemen ardından New Orleans’ta devlet okullarını özel okullarla, sosyal konut projelerini apartmanlar ve sitelerle değiştirme girişimleri yapıldı. 2017’deki Maria Kasırgası’nın ardından Puerto Rica’da bir kez daha devlet okulları tehdit altındaydı, hatta kasırga karaya vurmadan önce bile adada elektrik dağıtımını özelleştirme çalışmalarına başlanmıştı. 2004’teki tsunamiden önce Tayland ve Sri Lanka’da küçük çaplı balıkçılar ve çiftçiler afetten sonra tahliye alanlarına biçare tıkılırlarken, onların işledikleri gözde sahil alanlarına müteahhitler el koydular.

Her seferinde detayları değişen, ama özü aynı olan afet kapitalizminin önlerindeki bu çeşidine yerli Hawaiililer değişik bir ad taktılar: plantasyoncu afet kapitalizmi. Yeni sömürgecilik ve iklim vurgunculuğunun modern biçimlerine atıfta bulunan bir ad bu, tıpkı Lahaina sakinlerini telefondan arayıp atalarının topraklarını satmaya ikna etmeye çalışan emlakçıların yaptıkları vurgunculuk gibi. Aynı zamanda yerleşimci sömürgeciliğin doğal kaynak soygunculuğunun uzun ve süregelen tarihinde de yer bulan bir ad bu; çünkü afet kapitalizminin modern elbiseleri olsa da cildi çok eski bir taktik. Hem de yerli Hawaiililerin karşısında mücadele vermeyi iyi bildikleri bir taktik.

Son yüz yıldır Maui adasının batı bölgesi Komohana’daki su, ada dışındakilerin çıkarları için işleniyor: ilk başta şeker kamışı plantasyonları içindi, şimdiyse onların kurumsal halefleri için. Bu kurumlar – örneğin West Maui Land Co (WML) ve iştirakleri, Kaanapali Land Management ve Maui Land &Pinapple Inc – eskiden şeker kamışı ve ananasın yetiştiği yerlerde tıpkıbasım villalar, lüks oteller ve golf sahaları inşa etmek için adanın doğal kaynaklarını sömürüyorlar.

Tarihsel ve çağdaş ayakları olan bu plantasyon ekonomisinin su kaynakları üzerinde özellikle yıkıcı etkileri oldu. Bir zamanlar Pasifik’in Venedik’i olarak bilinen Lahaina kurak bir çöle dönüştürüldü; yangınlara karşı savunmasız kalmasının bir nedeni de bu. Hawaii Krallığı’ndan Kral III. Kamehameha’nın evinin bulunduğu Mokuʻula adasını çevreleyen 70 dönümlük tatlı su göleti Mokuhinia’yı plantasyonların yüzey suyu kuyuları kurutmuştu. 1900’lerin başında plantasyonlar göleti toprakla doldurdular ve Hawaiililer için kutsal sayılan bu alanın üzerine bir beyzbol sahası ile otopark inşa ettiler.

İlk plantasyonların kapatılmasından çok sonra bile su soygununun altyapısı ve dinamikleri günümüzde yaşamaya devam ediyor. Maui Komohana’da fi tarihinden beri yaşayan bir sürü yerli Hawaii mahallesi, bugün tarımsal arazi sulamaktan çamaşıra, hatta içme suyuna kadar temel ihtiyaçlarını karşılayacak suya erişimden mahrum bırakılıyorlar. Örnek olarak yüzyıllardır sülalesi Kaua’ula’da yaşayan ve bu sebeple suya erişimde kanun gereği öncelikli hak sahibi olması gerek Lauren Palakiko geçen sene bir su komisyonu oturumda, evine yeterince su gelmediği için bebeğini bir kovada yıkamak durumunda kaldığını anlattı. Yaşadığı vadiden bir zamanlar akan dereler artık plantasyonların özel mülkiyeti topraklardaki lüks rezidanslara yönlendiriliyorlar.

(“İklim krizi bu gergin koşulları daha da zorlamakta, kuraklıkları arttırmakta ve dünyanın da artık bildiği gibi, orman yangınları için mükemmel koşullar oluşturmakta.”)

Benzeri durumlar nice yerli aileyi su hatlarına (ve dolayısıyla yangın musluklarına), erişemez durumda bıraktı, özellikle de hayatlarına kasteden yangınlardan kaçabilmek için bazı ailelerin evlerine giden asfalt yollar yok iken. Lahaina’ya kesen Kaua’ula vadisinin Hawaiili yerli aileleri WML’nin iştiraki Launiupoko Irrigation Co’nun (LIC) boyunduruğu altındalar; çünkü LIC, plantasyonlar döneminden kalma su dağıtım sisteminin yasal sahibi. Şirket Kaua’ula Deresi’nin neredeyse tümünü alıp komşu vadilerdeki villalara dağıtırken Kaua’ula’daki ailelerin suyunu kesiyor. Bunun üstüne de hem müşterilerine satacak hem de su komisyonunun dere koruma ölçütlerine yetecek suyu olmadığını iddia ediyor.

İklim krizi bu gergin koşulları daha da zorlamakta, kuraklıkları arttırmakta ve dünyanın da artık bildiği gibi, orman yangınları için mükemmel koşullar oluşturmakta. Geçtiğimiz beş yıl içerisinde yangınlar Kaua’ula vadisini kasıp kavurdu ve az bulunan suya erişim hakkı kavgalarını yoğunlaştırdı – bu kavgalara yangınla mücadele de dahil.

Bu bıçak sırtı durumda, giderek artan sayıda yerli Hawaiili mahallesi kendi su erişim hakkında ısrar etmek için organize olmaya başladı. Kendilerinin öncelikli erişim hakkı Hawaii kanunları, anayasası, su kanunları ve üst mahkeme emsal kararlarıyla kağıt üstünde korunuyor. MauiKomohana’nın her köşesinden yerli Hawaiililer onarıcı adalet mücadelelerini Tereari’i gibi pro-bono avuklatlarla, Yerli Hawaii Hukuğu için Ka Huli Ao Mükemmellik Merkezi [Ka Huli Ao Center for Excellence in Native Hawaiian Law] ve Hawaii Üniversitesi Richardson Hukuk Okulu öğrencileriyle beraber neredeyse otuz yıldır sürdürüyorlar.

Tüm bu insanlar beraberce, hoppa amaçlar yerine kendi sularını kendileri idare etme hakkı için savaşıyorlar ve Haziran 2022’de tarihî bir galibiyet elde ettiler: Hawaiinin yerli halkının baskın talepleri karşısında bükülen su komisyonu, oy birliği ile batı Maui’nin yüzey ve kuyu sularını koruma altına aldı. Hawaii’nin su kanunları doğrultusunda bu karar Hawaiili yerlilerin öncelikli erişim hakkını ve plantasyonlarla müteahhitler tarafından devam eden tarihsel sömürü döngüsüne karşı çevreyi koruma altına almakta.

Sürüncemeli bir mücadelenin ardından ve beklendik endüstriyel baskılara rağmen, halk ve su komisyonu muzaffer oldular, yüzyılı aşkın süredir soyulan su kaynaklarını kamusal yönetim altına alacak yeni bir izin sistemini yürürlüğe soktular. Palakiko ailesi ve diğerleri, bebeklerini yıkamak ve tarım arazisi sulamak gibi temel ihtiyaçları için su kullanma izinlerine başvurmaya başladılar.

Ancak felek çok zalim bir yerden vurgun yaptı: su komisyonuna izin başvurularının son tarihi 7 Ağustos Pazartesi’ydi, Lahaina’yı silip süpüren yangının başlamasından bir gün önce.

Hawaii valisi ve hükümeti birkaç olağanüstü hâl kararı ile bir dizi yasayı askıya almakta hiç gecikmedi; bunların arasında “acil duruma tepki verebilmek için gerektiği derecede” Hawaii’nin su kanununun askıya alınması da vardı. Plantasyon halefleri olağanüstü hâl ilanından önce engelleyemedikleri izin sistemini ortadan kaldırmak için hemen harekete geçtiler. Yangınlardan günler sonra WML, Maui Komohana’nın akarsularının korumalarını kaldırmak için su komisyonuna talepte bulundu – yangından tahrip görmemiş yerlerdeki akarsular için de. WML ayrıca, izin sisteminin yürürlüğe konulması sürecinde su komisyonunun temsilcisi durumunda olan komisyon başkan yardımcısı Kaleo Manuel’in yangınlardan sorumlu olduğunu da ima etti. Komisyon başkanı WML’nin talebine olumlu yanıt verdi ve WML böylelikle akarsuları lüks rezidansların rezervlerini doldurmak için yönlendirebildi. WML nihayetin bütün izin sisteminin “askıya alınması ve değiştirilmesi” için istekte bulundu. Şirketin genel müdürü, bir beyanında sistemin “tamamıyla ortadan kalktığını görmek çok isterim” dedi.

Ardından çarşamba günü, arama kurtarma çalışmaları hâlâ sürüyorken yerel hükümet Manuel’in “görevinin değiştirildiğini” duyurmasıyla, su komisyonu da bir idari yöneticisi eksik kaldı.

Afet kapitalizminin en korkak türünün klasik bir örneğidir bu: bir elit azınlığın, halkların güçbela kazandıkları zaferini geri çevirmek için büyük bir insan trajedisini fırsat bilmesi ve yerel yönetimin müteahhitlerin emellerine köstek olan memurları da ortadan kaldırmaları. 

(“Maui Komohana halkları WML’nin tarihî tekrar yazma girişimini kabul etmiyorlar. Yangına müdahale helikopterlerinin alanlara yaklaşmasını engelleyen şeyin yoğun rüzgarlar olduğunu ve kullanılabildiği durumlarda yangınlara karşın deniz suyunun daha erişilebilir olduğunu biliyorlar.”)

Hawaii valisi Josh Green WML’nin iddialarını yineledi, yangınlarla mücadele için yeterli su olmamasından “su yönetimini” suçladı. Dinleyenlerin kışkırtıcı olarak gördüğü ifadeler ile su adaleti için verilen mücadelenin kabahatli olduğunu iddia ediyor gibiydi: “Dürüst olmamız gerekiyor. Ufukta fırtınalar varken yangınla mücadele edebilmek için gerekli suya erişimimize engel olmaya çalışan bazı kişiler var eyaletimizde”.

Maui Komohana halkları WML’nin tarihî tekrar yazma girişimini kabul etmiyorlar. Yangına müdahale helikopterlerinin alanlara yaklaşmasını engelleyen şeyin yoğun rüzgarlar olduğunu ve kullanılabildiği durumlarda yangınlara karşın deniz suyunun daha erişilebilir olduğunu biliyorlar. Ayrıca biliyorlar ki, bölgenin yangınlara karşı bu kadar savunmasız koşullarda olmasının sebebi, yerel halkın doğal kaynaklarını zulalayan plantasyonlar ve ardıllarının yüzyılı aşkın süregelen yerleşimci sömürgeciliğidir. Hawaii’nin önde gelen şairlerinden Brandy Nālani McDougall’ın da açıkladığı gibi, eğer “suyun gönlünce akmasına, gönlünce yaratmasına, beslemesi gerekenleri beslemesine, büyütmesi gerekenleri büyütmesine izin verilseydi, bütün bunlar olmazdı”.

Eğer ortada bir umut varsa, o da Maui’nin halklarının tarihten aldıkları derstir. Yerine konulamaz tarihî ve kültürel eserleri alevlere kaybetmiş olabilirler, ama bu eserlerin mirasının öğretilerini hiçbir ateş kül edemez. Hawaii yerlileri haklarının farkındalar – atalarının topraklarında kalmaya hakları var, bu topraklara akan akarsuları tekrar canlandırmaya hakları var ve kendi yaşam şekillerini sömürgecilik ile bozgunculuk güdümlü iklim krizi karşısında muzaffer kılmaya hakları var. O yaşam şekilleri tarih boyunca topraklarına ne kadar zenginlik kattıysa, plantasyon yönetimleri o kadar zenginliği alıp toprağı çölleştirdi. Bu yüzden Tereari’i gibi aktivistler su kullanma izinleri ile ilgili o değerli belgelerin ve notların olduğu koliyi almayı biliyorlar.

Bu zor elde edilen bilgi sayesinde müteahhitler akbaba gibi dönmeye başladığına yerel halk afet bozgunculuğunu ifşa etmek için örgütlenmeye başladı. Çoğu kişi tekrar inşa edilecek evlere aileleri yerleştirmek gerekli kaynakları biriktirmeye kendini adadı. Bütün bunları kendi yeniden inşalarının mimarı ve yazarı olmak için yaptılar, doğal ve kültürel kaynaklara derin bir saygı duymayı öğreten alohaʻāina anlayışının bilincinde.

Bu anlayış sayesinde Hawaii’de su kaynakları hâlâ kamu malı, herhangi bir tüzel kişinin mülkiyetinde değil ne valinin ne WML’nin ne de ecdadından beri bu kaynaklara bağlı olan herhangi bir Hawaiilinin. Onun yerine, şimdiki ve gelecek nesiller için su kaynakları Hawaii hukuğu kapsamında azimle kollanmaktadır. Bazılarının siyasi amaçları için kullanışlı olmasa da bu narin adalarda yaşamı devam ettirecek olan bu ilkedir. Alohaʻāina ışığında Hawaiililer bu adalarda bin yıldır refah içinde yaşayabildiler ve iklim krizinde ilerici yollar için bu gibi biyokültürel bilgiler gereklidir.

Hawaii gerçekten olağanüstü bir halde, ama ihtiyacı olan çözümler alohaʻāina fikrini benimseyecek olanlar olmalı, bir kenara atıp fırsatçı bir akılla suya erişim haklarını askıya alanlar olmamalı. Valinin tercihleri gelecekte Maui Komohana’nın yerli aileleri için bir yaşam olanı olarak mı kalacağını, yoksa batı Maui’nin toprak ve sularına göz dikmiş WML ve varlıklı müşterilerinin ellerinde mi kalacağını belirleyecek.

Şu anda gözler Maui’de olsa da çoğu kişi nereye bakacağını bilemiyor. Şüphesiz yıkıntılara bakın, yas tutan ailelere ve çocuklara bakın, kül olan kültürel mirasa bakın ve halkın önderlik ettiği örgütlere bağış yapın. Ama bunların ötesine de bakmayı unutmayın. Vadilere ve derelere, plantasyonlardan kalma kuşaklama hendeklerine ve rezervlere de bakın. Çünkü suyun olduğu yer oralar ve suyu elinde tutan kimse, o kişi Maui’nin geleceğini de elinde tutuyor.


Çevirinin İngilizce aslına aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz: 

https://www.theguardian.com/commentisfree/2023/aug/17/hawaii-fires-maui-water-rights-disaster-capitalism

DAHA FAZLA