“Geçmişten gelen mücadeleci kimliğimi Meclis’te yansıtmak istiyorum”

“Geçmişten gelen mücadeleci kimliğimi Meclis’te yansıtmak istiyorum”

TİP’ten milletvekili aday adayı olan Meryem Göktepe, siyasete girme sürecini İleri’ye anlattı.

Ersan Kınık

Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili aday adaylığını açıklayan Meryem Göktepe ile aday adaylığına giden süreci, uzun yıllar boyunca sürdürdüğü hak mücadelesinin seçildiği takdirde meclisteki yansımalarının nasıl olacağını konuştuk.

8 Ocak 1996 tarihinde haber takibi yaptığı esnada gözaltına alınıp katledilen gazeteci Metin Göktepe’nin ablası olan Meryem Göktepe, 1990’lı yılların başında kamuda çalışmaya başlamasıyla birlikte sendikal mücadeleye atıldığın ve kardeşinin katledilmesinin ardından kendisini adaletsizlikle mücadelenin merkezinde bulduğunu ifade ediyor.

“Hayatın her anında yaşadığımız adaletsizliğe karşı mücadelemizi meclise taşımak istiyorum” diyen Göktepe, aday adaylığı sürecini İleri Haber’e anlattı.

Siyasete mecliste devam etmeye nasıl karar verdiniz?

İşin aslı; kendimi bildim bileli siyasetin, mücadelenin, hayatın içindeydim. Ben kamu çalışanı olarak mücadelemi sendikal hareketlerde, insan hakları mücadelelerinde sürdürdüm. Son birkaç yılda yakın çevrem, ailem ve birlikte omuz omuza mücadele verdiğim sendikadaki arkadaşlarım daha geniş kitlelere ulaşmam gerektiğini, bunun yolunun da meclisten geçtiğini dile getiriyordu. Bu süreç onların uzun süren ikna çabalarıyla geçti diyebilirim. Özellikle hakkını hiç inkâr edemeyeceğim sevgili Yaşar Seyman da yıllardır meclise girmemi öneriyordu. Mücadelemi daha geniş kitlelerde verme fikrinin benim açımdan da olgunlaşması gerekiyordu, olgunlaştığını hissettiğimde de öylece karar verdim.

Aday adaylığı kararınız, yakın çevrenizde nasıl karşılandı?

Çok olumlu geri dönüşler aldım. Hatta bu biraz ürküttü bile diyebilirim. Çünkü çevremdeki her kesim öteden beri onların sesi olacağıma inandıklarını söyler. Bu bir yandan çok güzel, diğer yandan da sorumluluk yüklüyor insana. Umarım bütün o güzel insanların sesi olurum.

‘LAİKLİĞİ ETKİLİ SAVUNMASI, BENİ TİP’E DAHA DA YAKLAŞTIRDI’

Aday adaylığı başvurusu için neden TİP'i tercih ettiniz? TİP'i diğer siyasi partilerden ayıran noktalar nelerdir?

İşin aslı TİP'in içinde bulunduğu ittifak oluşumundaki her partiye, her kesimden anlayışa sol perspektifimden çok yakın hissediyorum kendimi. Ama son yıllarda az sayıda milletvekili ile çok etkili bir mücadele yürütmesi, merkezine bütün ötekileri koyması, yıllardır istemeden de olsa ötelenen laikliği etkili savunması diyebilirim. Aday adayı olma sürecinde beni TİP’e daha da yaklaştırdı. Emeği, kadınları, bütün erk tarafından ötekileştirilen çevreleri gören bir pencereden bakıyor olması benim için çok kıymetli.

‘KARDEŞİMİN KATLEDİLMESİ BENİ VE AİLEMİ ADALETSİZLİKLE MÜCADELENİN MERKEZİNE TAŞIDI’

Sizi hem sendikal mücadeleden hem de insan hakları mücadelesinden tanıyoruz. Bu alanlarda verdiğiniz mücadelenin seçilmeniz durumunda meclisteki yansıması karşımıza ne şekilde çıkacak?

Benim adaletsizlikle mücadele geçmişim ortaokul yıllarına dayanıyor. 80’lerde ortaokulda iken 24 Ocak kararlarını protesto eden öğretmenlerimizin sürgün edilişi, adalet arayışının ne denli elzem olduğunu hissettirmişti. Onlar çok sevdiğimiz dürüst öğretmenlerimizdi, sırf haklarını aradıkları için gönderildiler ve biz onlar için çocuk halimizle okuldan gönderilişlerini boykot ettik. Bu yüzden darbeci askerler tarafından 8 saat karda bekletilerek cezalandırıldık. Daha sonra abim 15 yaşında gözaltına alınmış, tüm çabalarımıza rağmen aylarca kendisinden haber alamamıştık. Sonra bir gün “pardon” denilerek serbest bırakılmıştı. Çocukluk ve erken dönem gençliğimde yaşadığım bu ve buna benzer olaylar bana hak ve özgürlük mücadelesini aşıladı.

90’lı yıllarda kamuda çalışmaya başlayınca, darbe sonrası işçi hareketinin rüzgarıyla kamuda sendikalaşma mücadelesinin bir parçası oldum. Derken 90’lı yılların faili meçhul bırakılan cinayetleri ve kardeşimin katledilmesi, beni ve ailemi adaletsizlikle mücadelenin merkezine taşıdı. Gazeteciyken takip ettiği Cumartesi Anneleri’nin haklı sessiz çığlığı… Metin’in katledilmesinden sonra da emek mücadelesi yanında haksızlığa, adaletsizliğe karşı mücadelenin her aşamasında bulunmaya başladım. Bizim gibi canları direkt devlet eliyle parçalanmış ailelerle birlikte kurduğumuz Toplumsal Bellek Platformu ile bir farkındalık mücadelesinde bulunduk. Gezi ve Gezi’de yitirdiğimiz gencecik çocuklar, Roboski Katliamı ve sonrasında süregelen adaletsizlik, 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki patlamalar, 10 Ekim’de barış ve demokrasi isteyen onlarca arkadaşımızın gözlerimizin önünde katledilişi, 15 Temmuz ve sonrasında suçsuz pek çok arkadaşımızın "ağaç kovuğu yesinler” denilerek işlerinden edilmesi…

 İnsanların inanç ve ibadet farklılıklarından dolayı ötekileştirilmeleri, baskı, şiddet ve katliamlara maruz bırakılmaları. Yani hep bir adaletsizlik süreci… Hayatın her anında yaşadığımız adaletsizliğe karşı mücadelemizi meclise taşımak istiyorum.

‘GEÇMİŞTEN GELEN MÜCADELECİ KİMLİĞİMİ MECLİSTE YANSITMAK İSTİYORUM’

Biliyorum ki, münferit denilerek üstü kapatılmaya çalışan kadın cinayetleri politiktir ve normalleştirilmektedir. Laik ülke normlarının etkisizleştirilmesi, eğitimin bilimden uzaklaştırılmasıyla beraberinde gelen sistematik çocuk istismarları, kadın erkek arasındaki fırsat eşitsizliği, kreşlerin sosyal devlet eliyle çözüme ulaşması ve kadının çalışma ortamına girmesinin önündeki engellerin aşılması, hayvan hakları, çevre düşmanlığı ile mücadele, ekolojik sorunlar... Bunların hepsi için verilen mücadeleye omuz vermek, inançlar ve anadilde eğitim hakkı gibi pek çok konuya dair çabayı savunarak geçmişten gelen mücadeleci kimliğimi mecliste yansıtmak istiyorum.

Sizce Türkiye nasıl bir dönemden geçiyor? Türkiye'nin gelecek dönemine dair öngörüleriniz nelerdir?

Hiç olmadığı kadar önümüzü göremediğimiz, asgari de olsa demokrasinin kırıntısını aradığımız bir dönem. Baskının hiç olmadığı kadar görünür olduğu bir dönem. En ufak bir itirazın baskılandığı karanlık bir dönem ne yazık ki. Ama umudun da büyüdüğü bir dönem. Bu karanlıktan aydınlığa çıkmanın yolu birleşmekten, asgari müştereklerde buluşmaktan ve ayrılıklarımızı değil aynılıklarımızı büyütmekten geçiyor.